1959 yapımı sinema klasiği “Ben-Hur”, eski filmleri izlemeyi sevmeyen genç kuşak için yeniden çekilmiş. Ama eskisinin yanına dahi yaklaşamıyor... İlk defa 1925 yılında sessiz film olarak sinemaya uyarlanan, dini açılımlar da barındıran bir romandır “Ben-Hur” (yazarı Lew Wallace). Klasik Amerikan sinemasının önemli yönetmenlerinden biri olan William Wyler’ın 1959 yılında ikinci kez uyarladığı “Ben-Hur”, Hz. İsa’nın hikayesine paralel ilerleyen dramatik bir hikaye anlatır. Yahuda ve Messala aynı evde büyüyen iki üvey kardeş. Yahuda, varlıklı bir Musevi ailenin evladı, Messala ise aynı ailenin evlat edinilmiş oğlu. Kardeşlikleri Messala’nın Romalı bir asker olmaya karar vermesinden sonra örselenir. Messala yıllar sonra Kudüs’teki evine bir komutan olarak döndüğü zaman Roma’nın diktatöryel baskısına karşı kardeşini uyarır. Gelişmeler birlikte büyüyen iki kardeşi karşı karşıya getirir... Yahuda bir bir devlet düşmanı haline dönüşür ve Messala tarafından savaş gemilerinde kürek mahkumu olarak cezalandırılır.

ben_hur_2

Wyler’ın filmi üç buçuk saat süren dev bir filmdir. Kazandığı 11 Oscar onun bu epik zaferini tamamlar. Uyarlandığı romanın hakkını veren bir bütçeyle ve anlayışla sinemalaştırılmış, zamanın sinema izleyicisini büyülemiş bir yapımdır. Hikayesinde kimi yerler sorunludur bugünden bakınca da. Örneğin iki kardeşin hikayesi Messala’nın Kudüs’e gelmesiyle başlar. İki kardeşin paylaştığı geçmişleri sadece diyaloglarla halledilir. Birbirlerine düşman olmaları da bir oldu bittinin sonucudur. Yahuda’nın intikam peşine düşen Ben-Hur’a dönüşmesi orada da keskin bir virajla gerçekleşir.

2016 yapımı bu filmde ise aynı hikaye “Gladyatör”deki gibi epik bir film olarak ele alınması amaçlansa da aynı başarıda bir senaryoya ulaşılamamış. Birtakım çabalarda bulunulmuş oysa, mesela iki kardeşin dost zamanlarının altı daha çok çizilmiş, birbirlerinin düşmanı haline dönüşmeleri daha mantıklı bir zemine oturtulmaya çalışılmış. Ancak yetmemiş bütün bu yapılanlar. Filmin süresi iki saatle sınırlandırılmış, hikaye hızlandırılmış. Ama dramın yürüdüğü sahneler yeterince güçlü yazılamamışlar. Yahuda’yı baskı kendi kapısına gelene kadar umursamaz biri yapıp Romalı askerlerin evini bastığı zaman aklı başına gelen bir pasifist olarak çizmek iyi fikir ama buna seyirciyi de inandırmak zorundasınız. Senaryo bu meseleleri kestirmeden halletmiş. Yahuda’yı canlandıran genç oyuncu Jack Huston’un sıradan performansının da katkısıyla seyirci ana kahramanla bir bağ oluşturmakta zorlanıyor bu yüzden. Oysa “Gladyatör”ün General Maximus’u ne kadar sağlam yaratılmış bir karakterdir.

ben-hur-sli

Ancak Kazak yönetmen Timur Bekmambetov aksiyon sahnelerinde maharetini konuşturmayı başarmış. Özellikle de Yahuda’nın kürek mahkumlarından biri olduğu deniz savaşı sahnesi filmin bütününden ayrı olarak değerlendirilebilecek güzellikte bir sahne. Orijinal filmin de en ölümsüz sahnesi olan at arabası yarışları sahnesinde de –efektlerin de yardımıyla- güzel bir iş çıkarılmış. Ama gel gör ki, “Gladyatör”deki gibi kalbe dokunan bir hikayeye ulaşılamamış. Bunda apar topar paketlenen finalin de etkisi var.

İki kardeşin büyüdüğü evin hizmetkârı Simonides rolünde izlediğimiz Haluk Bilginer'e de resmen figüran muamelesi yapmakla kalmayıp filmin kuyruk jeneriğinde soyadını bile yanlış yazmışlar! (Biligner) Tecrübeli oyuncumuza ayıp etmişler gerçekten!

2 yıldız
Ben-Hur
Yönetmen: Timur Bekmambetov
Oyuncular: Jack Huston, Toby Kebbell, Morgan Freeman
125 dakika, 13+

İNSANIN MAKİNEDEN FARKI

2009’un 17 ocak günü gazetelerde şu başlıkta haberler vardı: “ABD’yi zıplatan uçak kazası”, “Nehre mucize iniş”, “Uçak nehre indi, ıslanan bile olmadı” vb... Havalandıktan üç dakika sonra iki motoruna da isabet eden bir kuş sürüsü yüzünden arıza yapınca, havalandığı New York La Guardia havaalanına dönmeye çalışan ama düşme tehlikesi yaşayan uçak, pilotu Sullenberger’ın riskli kararı sonucunda şehrin tam ortasındaki Hudson nehrine iniş yapmak zorunda kalmıştı. Haberin tabi ki ‘ıslanan bile olmadı’ kısmı biraz abartılı. Yine de beton etkisi yapabilecek bir inişte kimsenin ölmemiş olması büyük bir mucize. Ancak batı medeniyetlerinde insan hayatının değeri malum bizim gibi ülkelerden daha değerli olduğu için (!) havayolu şirketi yine de bu sıra dışı ve riskli inişte pilot hatasının olup olmadığını soruşturmak zorunda. Şirket yönetimi özellikle Sully’nin gereksiz bir risk alıp almadığını test etmek için çeşitli uçuş simulasyonlarını devreye sokar ve araştırmalar başlar.

sully_2

Zaten 11 Eylül’ü yaşamış bir şehirden bahsediyoruz. Gökdelenlerin arasında bir uçak, motorları çalışmayan bir halde alçalıyor ve herkesin gözü önünde nehre iniş yapıyor. Pilot Sully, bu riskli inişi kimsenin burnunu kanatmadan başarıyor ve kahraman ilan ediliyor. Tecrübeli oyuncu/yönetmen Clint Eastwood yönetmenliğini yaptığı bu 35. filminde o pilotun bu zor kararı nasıl aldığını ve sonrasındaki soruşturmalarda da bu kararının arkasında nasıl durduğunu anlatıyor.

Olayın kendisi zaten başlıbaşına bir mucizeyken, filmin asıl meselesi sonrasındaki soruşturma sırasında yaşananlara odaklanmak aslında. Çünkü şirketin insan faktörünü dışarıda tuttuğu simulasyon testleri, uçağın nehre iniş yapmasına gerek duymadan havaalanına dönebileceği sonucunu vermektedir. Ancak Sully’nin ısrarla insan önsezilerini ve insanın olağanüstü durumlarda devreye soktuğu ‘irade’yi savunmasını oldukça etkili bir senaryo ve sinematografiyle sunuyor bize yönetmen. Eastwood’un filmografisindeki en kısa film olmasına rağmen sinemasal anlamda doymuş olarak çıkıyorsunuz salondan. Tabi ki bu hikayeden ABD toplumunu öven bir fırsatçılık çıkarmak da mümkün. Zaten onu da es geçmiyor yönetmen. Çünkü filmden anladığımıza göre o 155 kişi bu faciayla sonuçlanabilecek olaydan pilot, sahil güvenlik ve New York’un en iyi kurtarma ekipleri sayesinde 20 dakika içinde kurtarılıyorlar.

sully_3

Biz de “vay arkadaş, işte insan hayatına verilen değer’ diye iç geçirerek izliyoruz. Eastwood bu hikayeyi çok iyi ‘doldurmayı’ başarıyor. Sully’nin karakterine de çalışan kimi sanrı ve hayal sahneleri ekleyerek seyirciyi de zinde tutmayı hedefliyor. Sıkıcı olabilecek soruşturma sahnelerini de hem işitsel hem de görsel numaralarla izlenir kılıyor. Zekice diyaloglar özellikle de Tom Hanks’in ağzına son derece yakışmış. Yardımcı pilot rolünde Aaron Eckhart hiç de rol çalmaya çabalamadan kendisine ayrılan alanda o kadar dengeli bir performans vermiş ki, her sahnede kendini göstermeye çalışan yeni oyunculara örnek olarak gösterilmeli.
“Sully”, son zamanlarda sırtını çizgi roman uyarlamalarına dayayan Hollywood yapımları arasından insan olmanın anlamını sorgulayan ve ilgiyle izlenen bir film.

3,5 yıldız
Sully
Yönetmen: Clint Eastwood
Oyuncular: Tom Hanks, Aaron Eckhart, Laura Linney
95 dakika, 13+