MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının en önemli aşamalarından biri Kozmik Oda’ya girilmesiydi.
Kozmik Oda, devletin en önemli belgelerinin saklandığı yer.
Burada Türkiye’nin güvenliği ile ilgili her şey saklanıyor.
Kozmik Oda’daki her belge en üst seviyede gizlilik taşıyor.
Hatırlayalım şimdi ne olduğunu.
Yandaş medya, tabii o sırada en başta Taraf, Bülent Arınç’a bir suikast girişiminin son anda önlendiğini yazdı.
Bazı subaylar Arınç’ın evinin etrafında gezerken ele geçirilmişlerdi. Bu subayların üzerinde Arınç’ın evinin krokisi bulunmuştu. Polis ekipleri tam suikast yapılacağı sırada bu ekibi yakalamıştı.
Gerçi o sırada Arınç Ankara’da evinde değil Manisa’daydı ama bu kadar da kusur olurdu.
Bunun üzerine savcılar Arınç’a suikast planıyla birlikte, başta Erdoğan olmak üzere bazı önemli devlet büyüklerine yönelik suikast planlarının Kozmik Oda’da saklandığını ileri sürerek burada arama yapılacağını açıkladılar.
Hükümetin de izniyle Mustafa Bilgili adlı savcı ve ekibi Kozmik Oda’ya girerek tam 15 gün boyunca araya yaptı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bu belgelerin Kozmik Oda dışına çıkarılmasının suç olduğunu söyledi ve belgelerin yine aynı binadaki bir güvenli odada saklanmasını ve incelenmesini sağladı.
Daha sonra Genelkurmay Başkanı olan Necdet Özel ise güvenli odada saklanan ve burada incelenen belgelerin dışarı çıkmasında bir sakınca olmadığına karar vererek 3 milyonun üzerindeki dijital belgeyi savcı Mustafa Bilgili’ye teslim etti.
Ancak gariptir, buradan çıkan belgeler hiçbir duruşmada kanıt olarak sunulmadı ve kullanılmadı.
Belgelerin şu anda nerede ve kimlerin elinde bulunduğu da bilinmiyor.
Elbette kopyaları yine Kozmik Oda’dadır ama dışarı çıkan belgelerin akıbeti bilinmiyor.
Kozmik Oda’da arama yapan ve 3 milyon dijital belgeyi alıp giden savcı Mustafa Bilgili 15 Temmuz dinci faşist kalkışmasından sonra Gülen’in terör örgütünün üyesi olduğu gerekçesiyle aranmaya başlandı.
Uzun süre kaçak yaşayan bu savcı bir hafta kadar önce sahte kimlikle yakalandı ve tutuklandı.
Türkiye’nin en önemli bilgilerinin nerede olduğu ise hala bir sır.
Bir savaş halinde “yeraltı savaşı ile direniş yapacak” personelden, komşu ülkelere yönelik savaş planlarına, bir dış saldırı karşısında uygulanacak savunma stratejilerinden Türkiye’nin çeşitli ülkelerde çalışan ajanlarına kadar en önemli gizli bilgiler şu anda acaba kimlerin elinde?
Ergenekon ve Balyoz’a kumpas demek, bütün pis işlerin yaptırıldığı cemaati şimdi azılı bir terör örgütü olarak anmak, darbe tehdidini savuşturmak için ilan edilen OHAL’i bahane ederek muhalefeti de sindirmeye çalışmak Kozmik Oda skandalını örtbas edemez.
Kozmik Oda’ya hangi gerekçeyle girildiği, elde edilen belgelerin hangi mahkemede ve ne amaçla kullanıldığı, buradan çıkan belgelerle hangi suçun ortaya çıkarıldığı ve belgelerin şu anda nerede olduğu açıklanmak zorundadır.
Bunun da ötesinde şu anda kimin ne amaçla kullandığı bilinmeyen Türkiye’nin en mahrem bilgilerini Kozmik Oda’dan çıkaran herkesin mutlaka
yargılanması gerekir.

OKURDAN MESAJ

Saray dava etmezse bir CHP’li dava açsın


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidarın terör örgütleriyle iç içe olduğunu söyledikten sonra “Versinler beni mahkemeye kanıtları orada açıklayayım” dedi.
İktidar tabii ki öfkeli. Cümle yandaşlar zaten yıllardır yaptıkları gibi dört koldan Kılıçdaroğlu ve CHP’ye saldırıyor.
Oysa söylenen çok açık; “Verin mahkemeye, kanıtları orada görün.”
Vay efendim elde kanıt varsa niye açıklamıyormuş, niye mahkemeye bırakıyormuş, falan filan.
Sonuçta dava açılıyor mu, ona bakın.
Okurlarımdan Haluk Akçay ilginç bir öneri yaptı.
Diyor ki “AKP esip gürler ama korkar ve dava açamaz. Bu nedenle bir CHP’li başvursun mahkemeye ve CHP Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret etmiştir, kendisinden davacıyım desin. Kılıçdaroğlu bu mahkemeye gitsin ve konuşsun.”
Hoş bir espri ama neden olmasın?

KOMİK

İlahi Yasin Bey, çok güldürdünüz


AKP’nin önde gelen isimlerinden Yasin Aktay geçenlerde siyasi yaşamının en tuhaf açıklamalarından birini yaptı.
Dedi ki “Haydi biz kandırıldık, ama FETÖ ile işbirliği yapan CHP yargılanmalı.”
Bu işbirliği nedir bilen kimse yok ama algı operasyonu yapmak ve AKP’yi temize çıkarmak için bir “CHP terör örgütleriyle iç içe” kampanyası yürütülüyor. Aktay da bunun bir parçası olarak konuştu belli ki.
Aktay’ın bu sözlerine çok tepki geldi. Bu arada Aktay’ın Fetullah Gülen’le çekilmiş bir fotoğrafı da sosyal medyada milyonlarca kişiye ulaştı.
Aktay eleştirilere cevap vermiş.
Eleştirenlerin “kendisini anlamadığını” söylüyor Aktay. Ayrıca o fotoğraf üzerinden Can Dündar’a da “Çok aradın mı o fotoğrafı” diyor. Kendisinin herkesle fotoğrafının olduğunu belirten Aktay “Demek birilerinin nasırına bastım” diye kendini savunuyor.
Ne diyeyim? İnsan sadece gülüyor. Zeytinyağı gibi üste çıkmayı ne de iyi biliyorlar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bunu da söyleyeyim; Erdoğan bu defa haklı


Boğaziçi Üniversitesi rektörü atandı. Tam 4 ay önce seçim yapılmıştı. Mevcut rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu oyların yüzde 86’sını almış ancak ataması bir türlü yapılmamıştı.
Sonunda Ohal’den yararlanan hükümet bundan sonra rektör atamalarındaki seçimi kaldırarak atamanın YÖK’ün önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasına karar verdi.
Yeni kararnamenin yürürlüğe girmesinden sonra ilk icraat Boğaziçi Üniversitesi için uygulandı ve YÖK seçim sonuçlarını hiç dikkate almadan 3 aday belirleyip saraya sundu. Erdoğan da adaylar arasındaki Mehmed Özkan’ı rektör olarak atadı.
Erdoğan’ın “haklılığı” burada. Tabii bu “şeklen” bir haklılık.
Erdoğan “Ben seçimde rekor oy alan Barbarosoğlu’nu seçebilirdim ama YÖK’ten gelen listede adı yoktu. Ben ne yapabilirim ki?” diyebilir.
Aslında talimatın bizzat saraydan gittiğini elbette tahmin ediyoruz ama, ben yine de “şekle” uyarak YÖK’e sormak istiyorum; “Yapılan seçimde hiçbir üniversitede görülmemiş bir oy oranı ile seçilen mevcut rektör Gülay Barbarosoğlu’nu hangi gerekçelerle üç aday arasına bile almadınız?”
Hatta isterseniz biraz daha ileri gideyim; “Böyle bir karar alarak sayın Cumhurbaşkanımızı neden halkın gözünde demokrasiye uymayan biri gibi görülmesine neden oldunuz?”
Bu arada Mehmed Özkan’ın rektör olarak atandığını öğrendiğimde bir tweet atarak “Bu görevi kabul edeceğini sanmıyorum, bilim adamı şereflidir, namusludur, böyle bir kararı herhalde kabul etmez” demiştim. Özkan görevine başlamış.

ŞAŞIRDIM

Sarayla hükümet yine ters düştü


Cumhurbaşkanı Erdoğan “FETÖ ile mücadelede yalnız kaldım, yanımda milletimden başka kimse yok” derken sadece darbecilerle mücadeleyi mi kastediyor yoksa genel olarak hükümetle bir çelişkisi mi var?
Tamam, FETÖ ile mücadelede hükümetin biraz yavaş kaldığı görülüyor ve bu Erdoğan’ı çok öfkelendiriyor.
Ama bunun yanı sıra başka çelişkiler de var. Örneğin AB konusunda saray çok radikal düşünürken, hükümet AB’ye öfkeli ama temkinli yaklaşıyor.
Faizler konusunda da saray ne kadar dayatırsa dayatsın piyasa koşullarına riayet edilmeye çalışılıyor.
Sarayla hükümet arasındaki son çelişki “kaçak cemaatçi teröristlerin vatandaşlıktan çıkarılması” konusunda yaşanıyor.
Erdoğan daha birkaç gün önce “Bunların vatandaşlıktan da çıkarılması için çalışmalar yapılıyor” demişti.
Oysa Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş dün bir soru üzerine “Bu teröristlere karşı ne gerekiyorsa yapılacağını, buna hukuki süreçler tamamlandıktan sonra vatandaşlıktan çıkarılmanın dahil olduğunu belirterek “Ancak şu anda böyle bir çalışmamız yok” dedi.

BUNU YAZMAK GEREK

Tam tahmin ettiğim gibi yeni anayasa rafa kalktı


MHP’nin Başkanlık sistemine destek verme ihtimalinin ortaya çıkmasından bu yana bu köşedeki yazılarımı ve televizyon konuşmalarımı izleyenler “yeni bir anayasa ihtimalinin çok az olduğunu” savunduğumu bileceklerdir.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş dünkü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yeni anayasanın bir kenara bırakıldığını, sadece başkanlıkla ilgili anayasa değişikliğine gidileceğini açıkladı.
Israrla savunduğum şuydu; “AKP 2007’den bu yana yeni anayasa konusunu güdeme getiriyor ama ortaya somut bir yazılı metin koymuyor. Çünkü uzlaşma ile anayasa yapmak işine gelmiyor. Uzlaşma ile yapacağı anayasa kendi görüşlerine ve en önemlisi asıl hedefine gidişine uymayacağı için sağlam 330’u bulmak zorunda. Referandumda kesin kazanacağına inanan AKP ancak 330’u bulduğunda asıl anayasasını yazacak ve ortaya koyacaktır.”
Bu nedenle MHP’nin “İlk dört madde değişmeyecek, vatandaşlığın tanımlandığı maddeye dokunulmayacak” baskılarına “tamam” diyor. Çünkü yapacağı zaten anayasayı baştan yazmak değil başkanlığı getirmek. MHP’ye bir bonus olarak da idamı da tekrar anayasaya koymak.
Bunları yan yana koyduğumuzda dün yazdığım “Başkanlık yerine AKP’deki FETÖ üyelerinin tasfiyesi ve doğacak sayısal eksikliğin MHP ile koalisyon yapılarak tamamlanması” iddiası bana göre daha güç kazanıyor.

FIKRA GİBİ

Trump aleyhtarı gösterileri üst akıl düzenliyormuş, eee hani üst akıl Amerika idi


Amerika’da başkanlık seçimi bitti ama yankıları artarak sürüyor. Çeşitli kentlerde binlerce kişinin katıldığı gösterilerde Trump protesto ediliyor. Göstericiler “Bizim başkanımız değilsin” diye sloganlar atıyorlar.
Her nedense Cumhurbaşkanı Erdoğan konuya müdahil oldu ve protestocuları protesto etti.
Dedi ki “Bunları yapan üst akıl.”
Kim bu üst akıl?
Ne Erdoğan ne AKP yandaşları bu “üst akıl” konusunda net bir açıklama yapmıyorlar ama kastettikleri Amerika.
Bizde iktidar aleyhine ne oluyorsa, kim eleştiriyorsa, karşı çıkıyorsa yafta hemen yapıştırılıyor “Bunlar üst aklın işleri.”
Yani Amerika.
Ama şimdi Amerika’da da bir üst akıl olduğunu öğrendik.
“Yahu bir karar verin, hani üst akıl Amerika idi, şimdi Amerika da mı üst aklın saldırısında?” diye sorunca hemen üste çıkıyorlar “Amerika bir
tane değil ki. CIA’sı var Pentagon’u var, büyük sermayesi var.”
Her duruma göre bahane üretmekte birebirler.