Bir varmış, bir yokmuş; develer tellal, pireler bakkal iken Kastelli adıyla maruf Cevher Özden’in finans gurusu; aktör İlyas Salman Banker Bilo imiş. İşte o yıllarda ülkemizde dünya iktisat edebiyatına geçecek ticari finansman inovasyonları bir bir hayata geçiriliyordu. Bunlardan birinin adı da “Dükkân kirasız, para faizsiz” idi.
Sistem şöyle çalışıyordu. Dükkânı olan, ama nakit parası olmayan bir tacir, dükkânını sıfır bedelle bir başka tacirin kullanmasına izin veriyor, dükkânı kullanan tacir de mal sahibine verdiği ödünç paradan faiz almıyordu. (Pek tabii bu uygulama vergi kanununa aykırıydı. Ama konumuz o değildir) Bu yenilikçi uygulamanın beni ilgilendiren yönü, bunun, temel bir iktisadi kuralı somut şekilde anlatmasıydı. Anlaşılması gereken şuydu: Nasıl gayrimenkulün kirası varsa o gayrimenkulü satın alacak menkul değerin yani paranın da faizi olması doğaldır. Eğer kira geliri meşru bir kazançsa yani günah değilse, faiz vermek de almak da, meşrudur ve günah olamaz.

İSLAMİ FİNANSMAN


İslami finansmanın özü, ödünç para ilişkilerinde kâr-zarar ortaklığı yapmaktır. Diğer bir deyişle sabit getirili ödünç alma veya verme işlemi yapılamaz. Burada “sabit getiri” faiz anlamına gelmektedir. Kira gelirine dayalı ödünçler, sabit getirili kabul edilebilir. Ancak burada kira alınamaması halinde, ödünç verene herhangi bir ödeme yapılmaz.
Dolayısıyla ortada garantili bir sabit getiri yoktur denebilir. İslami finansman, İslami ticaret uygulamaları ve İslam hukukunun tamamlayıcı bir parçasıdır. Arap-İslam kültüründe “sermaye ortaklığı” yoktur. Ortaklıklar proje bazlıdır. Öküz ölünce ortaklık biter. Bin yıl önce sabit yatırıma dayalı hem gelir getiren hem de servet yaratan sanayi tesisleri yoktu. Daha ziyade kervanla taşıma ve ticari faaliyet vardı. Ortaklar bir işi birlikte yapar, iş bitince kâr veya zararı bölüşür ve ayrılırdı. İslami finansman da bu tarz bir “iş ortaklığı” (JV) şekli üzerine inşa edilmiştir ama hâlâ yürürlüktedir.

MODERN FİNANSMAN, İSLAMİ FİNANSMANI KAPSAR


Avrupa’da orta çağlardan itibaren gelişen kişilerin “üretim araçları mülkiyetine” dayalı bir sistem vardır. Bu sistemle birlikte gelişen lâik ticaret ve bankacılık hukuku İslami finansman yöntemlerini de kapsar. Zaten günümüzde İslami bankacılık uzmanlarının çoğu İngiliz’dir.
Batı hukuk sistemi “sözleşme serbestliği” üzerine kuruludur. İyi niyet kuralı içinde gayri ahlaki olmayan her konuda taraflar, hür iradeleriyle uygun gördükleri şartlarla anlaşabilir. Ama İslami bankacılık hukukunda, modern finansman kural ve kurumlarını yasaklayan hükümler vardır. Bunların başında da “faiz” gelir. İslami finansman dar kapsamlıdır. Bu yüzden yetersizdir. Müslüman toplumların da iktisadi kalkınmada geri kalmasına sebep olmuştur.

SUKUK VE HİLE-İ ŞERİYE


Müslüman toplumların sorunu, profesör unvanlıları dâhil, İslam ulemasının kâinat nizamı anlamaktan korkmasıdır. Modern bir merkez bankası olan Türkiye’de hâlâ, faiz günah mıdır değil midir tartışmasının yapılması büyük talihsizliktir. Bu nedenle kamu ve firma finansmanı için Sukuk (sözde kiraya veya kâra dayanan faizsiz tahvil) ihraç etmek gibi “hile-i şeriye”lerden medet umulmaktadır. Faize, faiz denir.
Son söz: Halk kanar, Hakk kanmaz.