Beş yıldır Merkez Bankası Başkanlığı yapan Erdem Başçı’nın görev süresi bu ay doluyor. Sürenin dolması Başçı’nın ayrılmasını gerektirmiyordu. Aynı göreve tekrar atanabilir ve 5 yıl daha iş başında kalabilirdi. Ancak hatırlanacağı üzere AKP’nin “Ekonomi Çarı” Ali Babacan, bir süre önce AKP’nin mutlak hâkimi Erdoğan’ın gözünden düş-müştü. Başçı, Babacan ekolünden geldiği için onun da üstü aynı günlerde çizilmişti.
Haziran 2012’de MB’ye Başkan Yardımcısı olarak atanan İslami Bankacılık uzmanı Murat Çetinkaya’nın, Başçı’dan boşalacak mevkiye getirilmesi, daha o günlerde planlanmış olmalıdır. Dolayısıyla, kendisinde eksik olan merkez bankacılığı deneyimini de kazanan Çatinkaya’nın tayini sürpriz olmadı. Murat Çetinkaya’nın bir merkez bankası başkanının sahip olması gerekli iktisat bilgisi yok gibi duruyor. Zeki insan öğrenir. Kendisini kutlarım.

YENİ BAŞKANIN MİSYONU


Erdoğan onu tercih ettiğine göre Çetinkaya’nın diğer nitelikleri yeterli bulunmuştur. Çetinkaya bu makama Erdoğan’nın bizzat tasarladığı bir “Görev Tanımı” ile gelmektedir. Bu görev tanımı, klasik bir merkez bankası başkanının görev tanımından farklıdır. Yeni başkan, adeta tarihi bir misyonla işe başlıyor. Bu da sadece “ne yap, yap; faizi düşür” değildir. Bana göre Çetinkaya’ya verilen tarihi misyon, “hızlı büyümeye imkân sağlayacak İslami bankacılık ortamını yaratmaktır”.
Unutulmasın, banka sektörünün patronu, her ülkede o ülkenin merkez bankasıdır. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun (BDDK) da, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) da amiri, son tahlilde merkez bankasıdır. Eğer Türkiye’de İslami bankacılık yaygınlaştırılacaksa, bu dönüşüm kısmen de olsa “İslami Merkez Bankacılığı” kurulmadan gerçekleşemez.

İSLAMİ MERKEZ BANKACILIĞI OLAMAZ


Yukarıda, yeni merkez bankası başkanından beklentiler üzerine bir zihinsel bir idman yaptım. Sonunda, “Türk bankacılık sistemi İslamileşecekse, Türk merkez bankacılığı da İslamileşmelidir (faizsizleşmelidir)” gibi bir hükme vardım. Ancak vardığım bu hükmü doğru bulmadım. Daha doğrusu uygulanabilir görmüyorum.
Çünkü Türk bankacılığı da Türk merkez bankacığı da IMF’nin nezaretinde işleyen küresel finans sisteminin bir parçasıdır. Onların kullandığı aletleri kullanmaktan vazgeçemeyiz. Yoksa aramızdaki ilişkiler zor işler hale gelir. Kaldı ki; ortada yıllardır (sözde) İslami bankacılığı uygulayan ülkeler var. Faize, kâr payı, komisyon veya kira demekten başka yaptıkları hiçbir şey yok. Biz de deriz olur biter.
SON SÖZ: Bilim dini kapsar; din bilimi kapsamaz.

Ağızlarına biber süreceğim


Hamdolsun cari açık düştü, ama devam ediyor. Bu arada “Net Hata ve Noksan” denilen kaynağı belirsiz yabancı para girişleri de arttı. Ekonomi gazetecileri yine “cari açığın kapanması” ile “cari açığın finansmanı”nı birbirine karıştırmaya devam ediyor. Ne Rıza Sarraf’ın “altın reeksportu” ne bankaların “yurtdışından aldıkları borçlar” ne de “Net Hata ve Noksan” fazlası cari açığı KAPAMAZ. Sadece finanse eder. Zarardaki şirket bankadan borç alırsa parası olur, ama “zararı azalmaz”. Zarar ancak kârla kapanır. Cari açık da ancak mal ve hizmet ihracatıyla kapanır.