Bazı şeyler ne kadar beklense de, gerçekleştiği an yine de sürpriz etkisi yaratır. Mesela bazı ölümler böyledir. Bunun son örneği İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararıdır. Başta Başbakan David Cameron olmak üzere, herkes böyle bir ihtimalin var olduğunu biliyordu. Zaten bu sebeple Obama bile topa girip İngilizlere “sakın ha ayrılmayın, sonra sizi kurt kapar” dedi.
Sırf bu sonuç çıkmasın diye Avrupa’da “yanındakini öpen insanlar zinciri oluşturuldu”. İngilizlere “biz sizi seviyoruz” mesajları yollandı. Ama “orta yaşlı öz İngilizlerin” oylarıyla İngiltere AB’den çıkma kararı aldı.
AB tüzüğüne göre bu ayrılma işlemleri iki yıl sürebilirmiş. O sırada da üyelik aynen devam edermiş. Ancak AB’nin patronları Berlin’de toplanıp “işi uzatmayalım, ayrılık en kısa zamanda sonuçlansın” dediler.

“ORTAK PAZAR”DAN, “AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ”NE EVRİLME

Avrupa Birliği 60 yıllık bir oluşumdur. Başlangıçta adı “Ortak Pazar” idi. Yani amaç makro ekonomiye, mikro ekonominin temel verimlilik kuralı olan “Ölçek Ekonomisi”ni (Economies of Scale) uygulamaktı. Bu kuralın öngörüsü şudur: Bir işletmede iş hacmi büyüdükçe uzmanlaşma artar, bunun sonucunda ürün kalitesi yükselir, imalat maliyeti düşer.
Eğer Avrupa ülkelerinin nispeten küçük ulusal pazarları birleştirilip, büyük bir “tek pazar” (single market) yaratılırsa, Avrupa’da da hizmet ve mal kalitesi yükselir, fiyatlar düşer, insanların refahı artar denilmiştir. Bu öngörü özellikle nispeten fakir Avrupa ülkeleri için beklenen sonucu vermiştir.
Başarı sağlandıkça “Ortak Pazar” elbisesi dar gelmiş, yerini “Avrupa Ekonomik Topluluğu”na bırakmıştır. Daha sonra bu çerçeve de kısıtlı bulunmuş ve “Avrupa Birliği”ne geçilmiştir. Günün sonunda da “Avrupa Birleşik Devletleri”ne ulaşmak hayal edilmişti.

İKTİSADİ İŞBİRLİĞİ, SİYASİ BİRLİK DEMEK DEĞİLDİR

Önce sizinle bir inancımı paylaşmak isterim. “Hiçbir fikir, eksi sonsuzdan artı sonsuza kadar doğru değildir”. Her fikrin, her teorinin hatta her doğa kanununun doğru olduğu belli bir “zaman ve mekân alanı” vardır. Fikirler, bu alanın dışına çıkınca doğruluğunu kaybeder. Yani sebep-sonuç bağlantısı çalışmaz hatta ters çalışır.
İktisat temelli düşünme ve her şeyi iktisatla açıklamaya çalışmak da böyle bir zafiyete duçardır. İngiliz halkına “AB’den ayrılmayın, yoksa milli geliriniz düşer” diyenler arasında Nobel Ödüllü Paul Krugman da katılmış bunu New York Times’taki köşesinde yazmıştı. Ama AB’den çıkalım diyen İngilizler zaten bunun tersini savunmuyordu. (Ki; bu dahi savunulabilir.)
Çıkalım diyenler göçmen akımından ve bilhassa geldikleri ülkeye, kendi hayat tarzlarını dayatan Müslümanlardan ürkmüştü.
Onun için “biz ülkemizi geri istiyoruz” diyordu. Demek ki, onların yüreğine “kendi vatanlarında vatansız kalmak” korkusu düşmüştü. Bunun ilacı “daha yüksek milli gelir büyümesi” değildi ve olmadı.
Son söz: Müslüman, İslam’dan uzaklaşırsa, İngiliz de kaçar.