Merkez Bankası geçen perşembe günü, kendi uyguladığı faizlerde kıymeti harbiyesi olmayan küçük indirimler yaptı. Kendi uyguladığı diyorum, çünkü “para piyasasında” yani bankalarda, gerek tasarruf mevduatına verilen, gerekse krediye uygulanan faizler Merkez Bankası’nın ilan ettiği faiz oranlarından yüksek. Bunun böyle olması da doğaldır. Yapılan indirim bir sinyaldir. Amaç piyasa beklentilerini etkilemektir. Bu sinyal (işaret) mevduat ve kredi faizlerinde indirime yol açarsa, amaç hâsıl olmuş olur. Olmazsa, dozu az geldi denilip, bir sonraki toplantıda yeni indirimler gelebilir. Faizlerin yüzde 12-15 arasında oluştuğu bir ülkede yüzde 0.25’lik bir indirim devede kulaktır. Eğer faiz yüzde 0.75 olsaydı ve yüzde 0.50’ye indirilseydi, bu çeyrek puanlık indirimin etkisi daha yüksek olurdu. Merkez Bankası, hem faizi indir diyen “Sağlam İrade”yi memnun etmek hem de izlediği “ihtiyatlı politikayı” terk etmediğini göstermek istemiştir.

OKUDUĞUNUZ FAİZ YORUMLARI SAFSATADIR

Ben yazmaktan bıktım, siz okumaktan. Ama bir daha tekrar edeyim. Türkiye “iki para birimli” bir ülkedir. Bunlardan biri TL diğeri döviz (Dolar ve/veya Euro) dur. Türk ekonomisinin işleyişinde, TL’nin oynadığı rol sınırlıdır. Mesela ülkemizde TL ile yatırımların fizibilite hesabı da, kamu ihalesi de yapılmaz. TL’nin Türkiye ekonomisindeki rolünü, doların ABD, Euro’nun Almanya veya Yen’in Japon ekonomisinde oynadığı rolle karıştırmayın. TL’nin sınırlı bir işlevi olduğunu, iktisat hocası da banka sözcüsü ekonomi gazetecisi de bilir. Ama konu “faiz-büyüme” ilişkisine gelince, TL’nin faizi düşünce ekonomi canlanır, TL’nin faizi artınca ekonomi yavaşlar diye aptal, aptal konuşulur.

TL FAİZİ-MİLLİ GELİR İLGİLEŞİMİ TÜRKİYE’DE TERS ÇALIŞIR

Türk ekonomisine yön veren para birimi dövizdir. TL faizi yüksek, döviz ucuzsa ekonomi canlı, faiz düşük döviz pahalıysa ekonomi yavaştır. Bu Türk ekonomisinin yapısal tersliğidir. Gelişmiş ülkelerde ulusal para değerlendikçe ihracatta rekabet gücü azalacağı için, büyüme yavaşlar. Ulusal para değer kaybettikçe ihracat artışıyla büyüme hızlanır. Büyümek isteyen her ülke kendi parası ucuz olsun ister. Bir ülke kendi parasını ucuzlatmak için yapay önlem alırsa, onunla aynı pazarlarda rekabet eden diğer ülkeler buna mukabele eder. İşte Kur Savaşları (Currency Wars) denilen şey budur. Türkiye ise bu süreç ters çalışır. Türk ekonomisi yapısal olarak dış pazarlarla değil iç pazarla büyür. İç pazarın büyümesi için de dövizin ucuz olması gerekir. Dövizin ucuz olması için ülkeye sıcak para akmalı bunun için TL faizi yüksek tutulmalıdır. Sıcak para geldikçe bankaların kredi imkânları ve milli gelir artar. Üstelik enflasyon da düşer. Gel de sıcak paracı olma!

SAADET ZİNCİRİ VEYA ATLIKARINCASI

Bu döndükçe insanı mutlu eden atlıkarıncanın tek kusuru “cari açık” yaratmasıdır. Nobelli iktisatçı Stiglitz Türkiye’ye geldiğinde bu konu açılmış ve masada bulunan bir üst düzey bankacı “cari açık uzun vadede oluşan bir tehlikedir; finanse edilebildiği sürece cari açık sorun değildir” diyerek kesip atmıştı. Ama son sözü Stiglitz söyledi.

Son söz:
Uzun vadenin son günü yarın olabilir.