“Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından sonra başlatan anlayışı kabul etmiyorum”
Recep Bey biraz da öfkeli tarzda ve üstüne basa basa bu çok iddialı sözü söylüyor ama...
Mevcudiyetini...
Siyaset yapabilmesini...
İstanbul Belediye Başkanı seçilebilmesini...
Başbakan ve nihayet Cumhurbaşkanı olabilmesini 19 Mayıs 1919’a ve ondan sonraki sürece borçlu olduğunu unutuyor!..

*  *  *

19 Mayıs 1919 olmasaydı...
Yani Mustafa Kemal Samsun’a çıkıp Anadolu ateşini yakmasaydı...
Cumhuriyeti kurmasaydı...
Recep Bey belki bugün Rize’nin köyünde bahçe işleriyle uğraşacak, kahvede yaşıtlarıyla vakit geçirecek...
Veya Kasımpaşa’da fakir bir ailenin çocuğu olarak belki esnaflık belki zengin konağında yanaşmalık yapacaktı...
Ama bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmayı asla hayal dahi edemeyecekti!..

*  *  *

19 Mayıs bize bugünleri armağan etti..
Ülke baştan başa işgale uğramış, İstanbul İngiliz esaretine girmiş, İzmir Yunan işgal kuvvetleri ve yerli Rumların şımarıklıklarıyla kahrolmuş, Padişah Hazretleri (!) sarayından çıkamaz hale gelmiş...
Burada tarih anlatacak değiliz ama...
1919, bugün bizim varlık sebebimizdir!..

*  *  *

Kimse tarihimizin 1919’da başladığını iddia etmezken Recep Bey niye 
öfkelendi?..
Böyle bir iddia gülünç olmaktan öteye gidemez!..
Ama Kut’ül Amare’yi bugün Milli Mücadele, Kurtuluş Savaşı ve 30 Ağustos Zaferi’nin sevincine alternatif yapmak isteyenler varsa, onlar da sadece gülünç olurlar!..
Hiç kuşkusuz Kut’ül Amare hatırlanması gereken bir zaferdir...
Ama 14 yıldır iktidarda olanlar bugüne kadar hatırlamamışlardır; tıpkı Kutlu Doğum Haftası’nın 23 Nisan’a denk gelecek şekilde sabitlenmesi gibi...
Anlaşılan, iktidarda ampul oldukça genç yandı!..

*  *  *

Ne var ki Kut’ül Amare zaferi çok kısa sürdü, kurtarılan toprakların bir yıl bile dolmadan tekrar İngilizlerin eline geçtiğini hatırlamalıyız...
Kaldı ki 600 yıllık tarihimizle övünürken, İstanbul’un fethi daha AKP de, Recep Bey de ortada yokken kutlanıyordu...
Örneğin fethin 500. Yılı kutlamaları muhteşem olmuş, ben Taksim’de yeniçerileri ve mehter takımını büyük hayranlıkla izlerken Recep Bey henüz dünyaya gelmemişti...
Preveze Deniz Zaferi de öyle kutlanır.. Her ne kadar Barbaros Hayrettin Paşa AKP döneminde fazlaca önemsenmese de leventli törenler göğsümüzü kabartırdı...
Tabii 600 veya son 200 yıldan söz ederken, Balkan faciasını da, Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar geldiğini, Kars’ı uzun süre ellerinde tuttuklarını da;
Ülkenin İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan tarafından işgal edildiğini de unutmayalım!..

*  *  *

Ve şunu da unutmayalım:
1919 bir başlangıçtır!..
Bugünlere gelmemizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasının, cumhuriyetin kurulmasının;
Padişahın kulluğundan bireyliğe; ümmetten millete ve şimdi rafa kaldırılmış olsa da demokrasiye geçişin başlangıcıdır!..
Bu vesileyle Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyor, bize kazandırdıklarını iyi muhafaza edemediğimiz için özür diliyoruz...

­
Yargıya güven!.. 


Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit yargıya güvenin yüzde 70’ten yüzde 30’a düştüğünü söylemiş...
Ve iyi hukukçu yetişmediğinden şikayet etmiş...
Bu doğru olabilir de, asıl mesele yargının siyasallaştırılmasıdır...
14 yıllık AKP iktidarında yargı üçe, dörde bölündü...
Fethullahçılar yargıyı ve polisi ele geçirirken iktidar hiçbir uyarıyı dikkate almıyor, ağzı kulaklarına varıyordu...
Şimdi yargıçlar, savcılar ve polisler demir parmaklıkların arkasında...
Dünyada böyle bir ülke var mı?..
O sebeple yargıya yüzde 30’luk güven çok iyimser bir rakam!..