Ömer Koç liseyi Robert Kolej’de, üniversiteyi New York’taki Columbia Üniversitesi’nde okudu, aynı okulda MBA yaptı. Londra ve İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’da iki yalısı var, bir de şehrin merkezinde arada sırada kaldığı ve daha çok partiler için kullandığı dubleks bir dairesi. İngilizce ve Fransızca biliyor, hatta ciddi bir Fransız Edebiyatı koleksiyonu var. Evinde Egon Schiele ve Francis Bacon gibi dev sanatçıların eserleri asılı, aynı zamanda büyük bir İznik Çinisi koleksiyonuna sahip. Yalısının her yeri gergedan figürleriyle kaplı. Seks ve ölüm kavramları onu çok etkiliyor, sanat eserlerinin ortak teması da bu.

Recep Tayyip Erdoğan ve Ömer Koç.


Tek bir tık’la Ömer Koç hakkında anında ulaşabildiğim bilgiler bunlar.
Türkiye’de Ali Ağaoğlu gibi her dakika ortada görünen bir işadamı olmadıktan sonra insanın hakkında çeşitli mitolojiler üretiliyor. Nitekim, ağabeyi Mustafa Koç’un ölümünden sonra Ömer Koç’la ilgili en çok kullanılan terim de ‘gizemli’ oldu...
Oysa öyle çok da gizemli bir tarafı yok. 2013’te Financial Times’a verdiği tek bir söyleşiden bile hakkında pek çok bilgi edinmek mümkün...
Özel hayatı mı?
Ömer Koç’un nasıl yaşadığını anlamak için Vanity Fair dergisinin 100. Yıl sayısındaki cemiyet sayfalarına bakmak yeterli. Asya fillerini korumak için İngiltere’de düzenlenen hayır gecesinin fikir babalarından biri Ömer Koç. Herkesin hayvan maskeleriyle katıldığı davetin baş konukları ise Prens Charles ve Cornwall Düşesi. Düşesin erkek kardeşi uzun yıllardır bu uğurda çaba veren bir hayır kurumunun başında. Davetin sponsorlarından Ömer Koç ise Vanity Fair’deki parti fotoğraflarında Rupert Everett ve Rıfat Özbek’le bir köşede maskesini çıkarmış görünüyor.
Hani sosyete falan diyorsanız, bir üst basamağı yok yeryüzünde. Ömer Koç böyle bir çevreye gitmiş.
Koç Ailesi rahmetli Mustafa Koç’un yerine büyük ihtimalle Ali Koç’u atayacak. Geçen hafta Güngör Uras’ın Milliyet’te yazdığı gibi bu atama şirketin işleyişinde önemli bir değişikliğe neden olmayacak, zira Koç Holding profesyonellerce yönetilen bir kurum. Atama daha çok sembolik bir anlam ifade ediyor.
Doğrusu, gözden uzak, Türk basınının tabiriyle “gizemli” hayatını bırakıp her dakika göz önünde olacağı holding başkanlığını seçeceğini zaten tahmin etmiyorum Ömer Koç’un. Hâlihazırda Koç Holding’in başkan vekili ama vaktinin büyük bölümünü kuracağı sanat müzesine ayırdığı da biliniyor.
Ama düşünsenize... Bu görevi zekâsı, birikimi ve deneyimiyle hak eden Ömer Koç veliaht olarak tahtı devralsa... Madem sembolik; daha da büyük bir sembol olabilir.
Ömer Koç’un Türkiye ekonomisinin yüzde 6’sına (kimilerine göre yüzde 10’una) hâkim olan bir şirketin başına geçmesini canı gönülden diliyorum. Bunu yaparken de hakkında efsaneler üretenlere, mitolojilerle beslenenlere nanik yaparak bu göreve gelmesini istiyorum.
Tek tipleştirilmeyen insanlara hiçbir şekilde yaşam hakkı tanınmayan, muhatap alınmayan Türkiye’de büyük bir açık bir devrim olur bu atama.
Düşünün, Koç Holding’in başkanı olarak Ömer Koç ister istemez Cumhurbaşkanı’yla, Başbakan’la muhatap olacak. Aynı şekilde siyasiler de onunla. Tüm gizemiyle onları masasına oturtacak ve hiç kimse itiraz edemeyecek.
Karanlıklara gömülen Anadolu’da babası tarafından öldürülen erkek çocukları, herkesten farklı davrandığı için bir geleceği olmadığını düşünüp hayata küsenler, hayatları boyunca kendi kimliklerinden dolayı utanıp bunu bir suçmuş gibi gizleyenler ve bu sırların içinde boğulanlar, ortada utanılacak bir durum olmadığı halde kapılarının suratlarına kapandığını görüp hayatlarına son verenler, biraz daha özgürlük talep ettikleri için mücadele edip bu uğurda katledilenler, kaybedenler için...
Bütün gizemli insanlar için bir umut Ömer Koç... Gizemli bir adamın bir gün Koç Holding’in başına geçebilmesi, çaresizliğin kader olmadığı, çıkış yolu arayıp bulmakta zorlanan tek bir gence bile umut ışığı olsa yeter.
Ömer Koç, ailesinin holdinginin tepesine geçmeli ve bir parmak darbesiyle o gizem duvarını yerle bir etmeli.
Tıpkı Apple CEO’su Tim Cook’un yaptığı gibi.

Asya Filleri yararına düzenlenen bir davette Rifat Özbek (maskeli), Ömer Koç, Allegra Bossi Pucci ve Rupert Everett (Fotoğraf Vanity Fair’den).


Bütün medya izlemeli

Gazeteciliğe inanmak


He­men he­men her­kes ay­nı fi­kir­de, Tür­ki­ye­’de cu­ma gü­nü viz­yo­na gi­ren “S­pot­ligh­t” ga­ze­te­ci­lik üze­ri­ne “Baş­ka­n’­ın Bü­tün Adam­la­rı­”n­dan (All the Pre­si­den­t’s Men) son­ra ya­pıl­mış en iyi film.
Film, Bos­ton Glo­be­’da ya­zı iş­le­rin­den ba­ğım­sız ça­lı­şan bir so­ruş­tur­ma­cı ga­ze­te­ci­lik eki­bi­nin 2002 yı­lın­da Ka­to­lik Ki­li­se­si­’n­de­ki ta­ciz skan­da­lı­nı or­ta­ya çı­ka­ran ha­be­ri­nin hi­ka­ye­si. Son de­re­ce se­rin­kan­lı, muh­te­şem per­for­mans­lar­la örü­lü, en son sah­ne­sin­de ek­ran­da­ki ya­zı­lar bel­ki de en tüy­ler ür­per­ti­ci sah­ne­si olan mu­az­zam bir film.
Pek ço­ğu­mu­z ga­ze­te­ci­li­ğe yi­ten inan­cı­nı da ye­ni­den ge­ri ka­za­nı­yor... Ga­ze­te­ci­li­ğin na­sıl dün­ya­yı de­ğiş­tir­di­ği, ha­ber ver­me­nin de­mok­ra­si için ne ka­dar kri­tik bir fonk­si­yon ol­du­ğu­nu ha­tır­la­tı­yor. Bu­gün­kü Tür­ki­ye­’de ‘fan­te­zi­’ bi­le de­ne­bi­lir “S­pot­ligh­t”­ın ger­çek hi­kâ­ye­si için.
Bos­ton Glo­be­’da­ki ga­ze­te­ci­ler Pu­lit­zer alan bu ça­lış­ma­yı uzun uğ­raş­la­rın so­nun­da ya­yım­la­dı­lar.

Spotlight filmi gazeteciliğin neler başarabileceğini hatırlatıyor.


Spot­light eki­bi­nin ga­ze­te­de ay­rı­ca­lı­ğı var­dı: Dört ki­şi­ye kim­se ka­rış­ma­ya­cak, araş­tı­ra­cak­la­rı ko­nu­yu ken­di­le­ri se­çe­cek ve ya­zı­yı is­te­dik­le­ri za­man tes­lim ede­cek­ler. Spot­light eki­bi (sa­yı­la­rı 2002’den bu ya­na dört­ten al­tı ki­şi­ye çık­tı) hâ­lâ ay­nı şe­kil­de ça­lı­şı­yor.
Ama bu Pu­lit­ze­r’­e kat­kı­sı olan en önem­li isim de kuş­ku­suz Bos­ton Glo­be­’un o za­man­ki (şim­di de Was­hing­ton Pos­t’­un) ya­yın yö­net­me­ni Marty Ba­ron. Ka­to­lik Ki­li­se­si­’nin çok güç­lü ol­du­ğu Bos­to­n’­a New Yor­k’­tan ge­len ve Ya­hu­di olan Ba­ron, dı­şa­rı­dan gel­me­nin avan­ta­jı­nı ha­ber­ci­li­ğin­de de kul­la­na­rak en kuv­vet­li ku­rum­lar­dan bi­ri­ni kar­şı­sı­na al­mak­tan çe­kin­mi­yor.
Fil­min en kri­tik sah­ne­si bel­ki de mu­ha­bir­le­rin bir­kaç ta­ne ta­ciz skan­da­lı­nı tes­pit edip ha­be­ri ya­yı­na ver­me­le­ri­ne Ba­ro­n’­ın iti­raz edi­şi.
“Bir­kaç ki­şi­nin bir şey yap­ma­sı önem­li de­ğil, unu­tu­lur gi­der, üs­tü ka­pa­nır, o in­san­la­rın üze­ri­ne atı­lır, önem­li olan bi­zim sis­te­min çar­pık­lı­ğı­nı ka­nıt­la­ma­mız.”
Bos­ton Glo­be mu­ha­bir­le­ri böy­le­ce ye­rel ha­ber­den ev­ren­sel bir ga­ze­te­ci­lik öy­kü­sü çıkarıyor­lar.
Sis­te­mi kar­şı­na al­mak...
Ga­ze­te­ci­li­ğin en bü­yük gü­cü de bu­ra­da ya­tı­yor za­ten.

ADA CAN DÜNDAR

Vehbi Koç ve siyaset

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un “Ben öyle demek istemedim” açıklamasını TV’de izlerken yarım asırlık bir sahneyi hatırlar gibiydim.
Önce açıklamayı hatırlatayım; sonra o sahneyi...
Taraf’taki WikiLeaks belgelerinden, dönemin ABD Elçisi James Jeffrey’in Mustafa Koç’la 2009 Temmuz’undaki buluşmalarının notları çıktı.
Büyükelçi’nin merkeze bildirdiğine göre o buluşmada Koç, 2011 seçiminde AKP’nin Meclis’te “çoğunluğu” yitirebileceğini, bir CHP-MHP koalisyonu kurulabileceğini söylemiş.
İktidar yanlısı basında eleştiriler çoğalınca Mustafa Koç, “O, 20 ay önceki şartlarda yapılmış değerlendirmeydi. Şimdi AK Parti, 1. olur” dedi.
Mehmet Barlas ise Vehbi Koç’un “her kesime açık” duruşunu hatırlatıp Mustafa Koç’a “Büyükbabam neden bu hatalara düşmezdi” diye düşünmesini tavsiye etti.
Bana o yarım asırlık sahneyi hatırlatan da bu tavsiye oldu.
Vehbi Koç’un “her kesime açık” olduğu doğru...
Kendisi CHP’li olduğu halde, hem DP’ye hem CHP’ye para yardımı yapardı. Ama 50’lerin sonuna doğru DP iktidarı, 10 yıla yakın süredir “çoğunluğu” elinde tutuyor olmanın verdiği cüretle Koç’u “CHP’yi bırak, DP’ye gir” diye sıkıştırmaya başlamıştı.
Koç, Başbakan’la görüştü.
Menderes, “DP’ye geçersen memnun olurum; geçmezsen de muhabbetimden bir şey eksilmez“ dedi.
Ama bakanları o havada değildi. İmar İskân Bakanı Medeni Berk net konuştu:
“Şimdi bir hamle yapıyoruz. Bütün iktisadi devlet teşekküllerindeki müdürler partiye girmeye davet edilecek. Girmeyenler not edilecek. Birçok tüccar da DP’ye girecek. Girmezseniz bankalardaki kredileriniz kesilebilir, kotalardan istifade etmeyebilirsiniz, birçok işinizde müşkülat çıkarılır. Haberiniz olsun diye söylüyorum.”
Vehbi Koç yıkık, İstanbul’a döndü. Orada da iki DP’li tarafından partiye çağrıldı:
“Ankara’dan talimat geldi. Mesele ciddi. Düşün taşın, bir karar ver. Sen olmazsan oğlunu alacağız” dediler.
Koç eve gitti, ailesini topladı. Durumu anlatıp görüşlerini aldı. Sabah uçağıyla tekrar Ankara’ya gitti. Başbakan’a çıkıp:
“Tamam. CHP’den istifa ediyorum” dedi.
Mustafa Koç’un tepkiler üzerine yaptığı “AK Parti 1. olur” açıklaması, bana 50 yıl önce dedesinin yaşadığı bu sahneyi hatırlattı işte...
Bir de Erdoğan’ın, “Bitaraf olan bertaraf olur” özdeyişini.

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.