Ülkece zor zamanlar yaşıyoruz. Ama beni en çok sevindiren bu birlik duygusu.
Yaşadığımız son kötü olaylarla galiba aslında hepimizin aynı şeyi istediğini daha net görebildik.
Herkes aynı gemide ve ‘huzur’ istiyor.
Bu gemi batarsa birlikte batacağız.
Tek kurtuluşumuz birlik olmak ve demokrasiye sahip çıkmak.
Ancak insanların korkularını, endişelerini kullanıp ne amaca hizmet ettikleri belli olmayan bir grup var.
Böyle kriz anlarında ortaya olmadık hikayeler ortaya atıp bir kenara çekilip izliyorlar.
Uyduruk hikayeler, asparagas haberler dilden dile dolaşıyor. Hikayeyi beğenen sosyal medyada arkadaşlarıyla paylaşıyor. İşin aslı astarı belli değil!
Tarihin en büyük buluşlarından biri olan internet maalesef kötü niyetli çakalların elinde nimet olmaktan çıkıp Pandora’nın Kutusu’na dönüşebiliyor.
Uçsuz bucaksız bir bilgi kirliliği. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, ayrı bir senaryo üretiliyor.

* * *

Hani havaalanlarında parfümeri reyonları vardır ya... Kokuları denemek için üzerinize ya da kolunuza sıkmaya başlarsınız... Üçüncü ya da dördüncüden sonra artık ne kokladığınızı ayırt edemez hale gelirsiniz, burnunuz koku almaz... İşte tam da öyle.
Bir yazı okuyorsunuz, mantıklı geliyor. Başka bir yerde değişik bir senaryo... E oda mantıklı derken, hadi bambaşka bir hikaye daha...
Bir bakıyorsunuz kaybolup gitmişsiniz, doğru bildiklerinizden de uzaklaşmışsınız.
Herkes aklına yatan bir komplo teorisiyle diğerleriyle didişmeye başlamış... Hayır o öyle değilmiş, böyleymiş... Önemli bir görevde olan çok yakın bir aile dostları demiş ki... Ne çok kişinin önemli yerlerde tanıdıkları varmış!
Ama maalesef hiçbirinin hikayesi bir diğerini tutmuyor.
Gerçek ise muamma olarak bir köşede kalıyor.
Bir süre sonra insan pes edip, gerçeği aramaktan vazgeçip, ne olacağını beklemeye başlıyor.
Sonunda zaten herkes sıkılıp ülkemizin milli lafı olan ve sözün bittiği yerde kullanılan sözü söylüyor.
‘Hayırlısı olsun...’ diyor.
E hadi bakalım hayırlısı olsun.


‘Ana’ mı? ‘Ane’ mi?


Sık kullandığımız ama bakıldığında söylenen söz ile anlamını tam oturtamadığımız bazı atasözleri var.
Mesela ‘’Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz’’.
Şu sıralar ‘Bağdat’ şarkısı da meşhur ya oradan kafama takıldı herhalde. Geçen gün bir yerde okudum aslı muhtemelen ‘’Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz’’mış.
Buradaki ‘Ane’ kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıymış.
Bağdat gibi güzel şehir, Ane gibi de sarp, ama manzaralı ‘yar’ yani uçurum olmaz, demek isteniyormuş. Ama biz oradaki Ane’yi ana yapmışız. E kötü de olmamış.
Ana gibi yâr olmaz tabii.
Sevgiliniz dahil hiç kimse sizi anneniz gibi sevemez.