Bunu, 8’inci Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ın Başdanışmanı Can Pulak söylüyor.
Can Pulak, önce Başbakanlığı, sonra Cumhurbaşkanlığı döneminde Özal’ın en yakınındaki adamlardan biriydi.
O tarihte, Turgut Özal’a karşı en sert muhalefeti yapan yazarlardan biriydim. Buna rağmen Can Pulak’la dostluğumuz hiç bozulmadı. Her eleştirim hoşgörüyle karşılandı. Şimdi, bugünkü hoşgörüsüz yöneticileri gördükçe anlıyorum ki, Turgut Özal ve ekibine sert muhalefet etmekle biraz haksızlık yapmışım.
Özal ve Demirel gibi siyasetçiler, düşünce özgürlüğüne saygılı, tolerans sahibi gerçek devlet adamlarıydı.
* * *
Can Pulak’la bugün de dostluğumuz devam ediyor. Günün olaylarını tartışıyoruz. Diyor ki:
“Ülkede demokrasi varsa eğer, seçime gittim ve oyun fazlasını alarak iktidara geldim, o zaman istediğimi yaparım” anlayışı egemen olursa, o ülkede huzur kalır mı? Yapılan yanlışları önleme imkânı kalır mı?
Parlamento var, tehlikeli gidişi durduramıyor...
Yargı var, yasaların çiğnenmesini önleyemiyor.
Üniversiteler var, seslerini çıkaramıyor.
Yazılı ve görsel basın var, halka gerçekleri aktaramıyor.
Şeffaf yönetimin yerinde yeller esiyor da, milletin olup bitenden zerre kadar haberi olamıyor!
Bu nasıl demokrasi böyle?”
Ülkede bombalar patlıyor, Başkent’in göbeğinde katliam yapılıyor, vatanı bölmek ve parçalamak isteyenlerle harp ediliyor, biz oturmuş ‘Başkanlık Sistemi’ni tartışıyor, kafayı Suriye’ye takmaya devam ediyoruz.
İç ve dış politikada yaptığımız affedilmez hatalar yüzünden Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atıyoruz.
Askerimiz, polisimiz şehit oluyor. Siyasetçilerin sorumsuzluklarının bedelini insanlarımız canıyla ödüyor.”
* * *
Ülkenin yönetim modeli değişti. Bunu görmemek için kör olmak lâzım.
Başkanlık Sistemi başladı bile... Cumhurbaşkanı ne diyorsa o oluyor ülkede...
Kimse sesini çıkaramıyor! Tam bir karambol içindeyiz. Önümüzü göremiyoruz.
Geleceğin başımıza neler getireceğini bilemiyoruz.
Her şey bir bilmece gibi muamma! (Anlaşılamayan, bilinmeyen bir şey)
Akşamları televizyon başında şehit cenazelerine gözyaşı dökmekten başka yapabildiğimiz bir şey yok.
Türkiye’yi bu karambolden ve kötü yönetimden ülkeyi bu hale getirenlerin kurtarmasını beklemiyorsunuz herhalde, değil mi?
Yani, işimiz Allah’a kaldı. Sonumuz hayırlı olur inşallah!”
Tam bir Temel hikâyesi!
THY Genel Müdürü Temel Kotil’in Türk Hava Yolları’nı nasıl büyüttüğüne dair övüne övüne anlattıkları çıktı gazetelerde...
Havacılıkla ilgili bir arkadaşımdan bu konuda bir mektup aldım. Özetle diyor ki:
“İstanbul’da 3’üncü havaalanı açılınca 2035 yılında 260 milyon yolcuya çıkacağız. Bakanımız uçak yakıtından vergiyi kaldırdı, önümüz açıldı.”
Temel Kotil’in sözleri bunlar... Şimdi üzerinde durulması gereken konu şu:
İstanbul Atatürk Havaalanı’nda yıllık yolcu kapasitesi 60 milyon yolcunun biraz üzerinde... Rakamlar şişirildiği halde...
Dünyanın en büyük havaalanı Amerika’nın Atlanta Havaalanı’nda ise yıllık yolcu kapasitesi 90 milyon yolcu. Bizimki bunun üç misli olacak, öyle mi?
Atmasyonun büyüklüğünü anladınız mı?
Üstelik bunlar kadar önemli bir şey daha var:
THY’nin Borsa’ya gönderdiği rakamlar geçen hafta SÖZCÜ’de yayınlandı. 2015 yılında THY, 410 milyon lira zarar etmiş.
Tam bir algı operasyonu yaptıkları... Milleti uyutmak istiyorlar!
Bu yalanlar ilginç gelebilir diye düşünüp size yazdım. Saygılarımla.. (Okurumun adı bende mahfuzdur)
Tebessüm
Şanslı bir gün (!)
Temel, otomatik içecek makinelerinden birinin karşısına geçmiş...
Jeton atıp kutu içecek alıyor, makineden çıkan kutuları da üst üste yığıyormuş.
Yanına orta yaşlı, kendi halinde bir adam gelmiş ve uzun uzun onu seyrettikten sonra şaşkın bir şekilde sormuş:
“Valla hiç anlamadım... Çok affedersiniz ama siz ne yapıyorsunuz böyle?”
Temel hemen cevap vermiş:
“Karışma uşağım, hiç bozma, bugün şansım çok yaver gidiyor!”
Günün Sözü
Kimseden korkmayan kişi, herkesi korkutan kişi kadar kuvvetlidir!
