Din-inanç sömürücüsü, çıkarcı sapkınların yeltendiği darbe kalkışmasında yitirilen görevlilerin ve yurttaşların acısı dinmeden güneydoğudaki terör saldırılarıyla ulusun yüreği bir kez daha kanadı. İçteki ve dıştaki terör örgütlerine karşı çelişkili tutumların ve sözde “siyasal çözüm” arayışlarının neden olduğu tartışılmaz sorunlar, ülkemizin başını ağrıtmayı sürdürmektedir. İktidarların ikilemli, bilinçsiz ve partizan yaklaşımları çekilen acıların, katlanılan ve karşılaşılan zararların başlıca nedenidir.
Kurtarıcımız ve kurucumuz ATATÜRK’ün “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişini yürekten benimseyen yurttaşlar olarak ülkemize yönelik kötülükleri savuşturmada, ulusal birliğimizi korumada canımızı adayarak gerekenleri özenle yapmaya hazır olduğumuzu herkes bilmelidir. Yayılmacı ve sömürgeci ülkelerin hesapları, doğal kaynaklarımız ve stratejik yerimiz nedeniyle göz dikilen topraklarımız, inanç ayrımcılığı ve soy ayrımcılıkları gözetilerek birer saldırı hedefi yapılmaktadır. İçerdeki dağınıklık ve kopukluklar yabancıların heveslerini kabartmaktadır.
Sorunların ve acıların sorumlusu hepimiziz. Uygar bireyler olarak birlikteliğe, dayanışmaya, ülke sorunlarının çözümünde sorumlulukla davranmaya uzak kalmamalıyız. Yitirdiğimiz yurttaşların, verdiğimiz şehitlerin, öbür maddi ve manevi yitiklerimizin ağırlığı hepimizin omuzlarındadır. Vicdanlarımızı sızlatan durumların sürüp gitmesi özellikle yöneticilerin sorumluluğudur. Bir gazete yazarının, “Yargı terörü” nitelemesi durumun acı yanını yansıtmaktadır. İçine düşülen durum, ortam iç karartıcı...

ÜZÜCÜ

Her mesleğe zarar daha çok kendi ilgililerinden gelir. Yargıyı siyasetin ve ticaretin el atmasına açık tutan, hukuku değersiz ve etkisiz kılarak adalete gölge düşürenler, güveni ve güvenceleri yıpratanlar, sıfatları üye, yargıç, savcı, avukat ne olursa olsun kişiliksiz, niteliksiz, yetersiz, sözde hukukçulardır. Bunlar, hukuku, insanlığın onuru ve erdemi olan hak ve özgürlüklerin güvencesi değil çıkar aracı bilirler. Yargıtay’ın adalet yılı törenine ilişkin açıklamasına katılamıyoruz. Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine gitmek, görüşmek başka, Adalet Yılı Açılış Töreni’ni orada yapmak başka... Tek güvenilir yer Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi ise her yer karanlık demektir. Sürekli geriye gidişin yeni örnekleri de GATA’nın adının “Sultan Abdülhamit Han Hastanesi”ne dönüştürülmesidir. Kadın polislere sıkmabaş uygulaması da (peruk taktırabilirlerdi) dincilik adımlarında direnme ve hızlanma ile iktidarın amacına uygun yapıya katkı vermek ve seçmeni inanç sömürüsüyle kandırmaktır. Çok yakında yargıyla birlikte tüm devlete, askeri kesime de yayılır.
Geçen yıllarda Meclis kürsüsünde “Anayasa’yı tanımıyorum” diyerek hukuk karşıtlığını açıklayan günümüz İçişleri Bakanı’nın 20 Ağustos 2016 günü gazetelerin yer verdiği konuşması tüyler ürpertici... Bakan “..17-25 Aralık’ta 81 il emniyet müdüründen 74’ü Fethullahçıydı. Daire başkanlarının tamamı bunlardandı, onları da aldık. 5 bin civarında kişiye soruşturma açtık. -..Emniyet daire başkanlığı seviyesinde bir istihbarat örgütümüz var. Bu istihbarat daire başkanlığında 17-25 Aralık’tan önce yaklaşık 7 bin çalışandan 6 bin 500’ü FETÖ mensubuydu. Onların hepsi temizlendi, başka yerlere tayin edildi, gönderilenler oldu, çıkarılanlar oldu” açıklamasıyla yönetimdeki yuvalanmayı ortaya koydu. Şimdi yüzbine yaklaşan gözaltı, tutuklama, görevden çıkarma, açığa almalar ayrı...
Durum, devlette partizanlığın ve gelişigüzel yönetimin nelere mal olduğunu göstermektedir. Verilen sayılar, ilgili görev yerleri ve yılları büyük bir yıkıntıdan şimdilik kurtulduğumuzu gösteriyor. Tüm bunlara karşın partizanca atamalar (danışman, rektör vd.) ile gericiliğe ödünler aldırışsızlıkla sürüyor. Gözboyayıcı, yapay, aldatıcı birliktelikler, barış gösterileri ve içtenliksiz konuşmalar da hız kesmiyor. Terör kanlı girişimleriyle büyük yaralar açarken siyasal kesimde sözden başka bir şey yok. Ancak Başbakan’ın Atatürk’ü anması olumlu bir gelişme.
Haberlerde profesör, general, amiral, nice Silâhlı Kuvvetler ilgilisi, vali, kaymakam, emniyet müdürü, iş adamı, avukat, yargıç ve savcının tutuklandığı duyuruluyor. Daha ne olsun? Tablo her yönüyle üzücü, endişe verici. Ayrıca tonlarca patlayıcı ve yanıcı maddeyi teröristler nasıl sağladı, nasıl sakladı? Nasıl yurda soktular, nasıl taşıdılar? Hendekler, tüneller nasıl açıldı, duvarlar nasıl örüldü? Bunlar kimlerin zamanında yapıldı? Nasıl görmediler, duymadılar ve bir işlem yapmadılar? İçimizden yıkılmak istendiğimiz açık. Siyasetçiler her şeyden önce güven vermelidir. Nutuklarla bir şey olmuyor. Yaralar büyük. ATATÜRK’te birleşip güçlenmek en akılcı, en gerçekçi yol. Karanlığa gömülmeyelim. Böyle bir güneşimiz var.