O akşam bebeği görmeye gittik...
Nilhan Nur henüz doğmuştu, pembe örtülü küçük bir beşikte, minik ellerini yumruk yapmış uyuyordu...
Bebeğin başucundaki rafta babasının kitabı vardı:
“Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği...”
O gece Ahmet Taner Kışlalı ile hepimize yönelen saldırıları konuştuk... “Bebekler olmasa daha kolay... Onlar yetim kalır diye korkuyorum” diyordu...
İki hafta sonra...
“Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği” kitabının yazarı, yürekli yurtsever Kışlalı evinin önünde öldürüldü...
Çok ağlamıştım...
Henüz 29 günlük bebeğin yumulu eli gözümün önündeydi...

*

O günden bu yana Atatürk’e saldırılar giderek arttı...
Başbakan “Ayyaş” diyor, caddelerden ismi siliniyor, heykelleri kırılıyor, bayramları yasaklanıyor, çiçek koyanlar gözaltına alınıyor, andı kaldırılıyor, köşkü yıkılıyor, okullarda müfredattan adı çıkarılıyor, en azılı Atatürk düşmanları saray sofralarında ağırlanıyor, devletin TRT’sinde ona hakaret yağıyor, annesinin namusuna dil uzatılıyor, kurduğu TBMM’nin başkanı dahi Meclis’i açarken adını anmıyordu...
Sonunda, tüm bunlardan cesaret alanlar, Atatürk’ün manevi kızı ile yatıp-kalktığını televizyona çıkıp söyleyecek kadar alçaklaştılar...

*

Hırsız diyemedikleri için...
Yalancı diyemedikleri için...
Üç kağıtçı diyemedikleri için...
Vatan haini diyemedikleri için...
Yağmacı, talancı diyemedikleri için...
“Manevi çocukları ile ilişkisi” iftirasını deniyorlardı...

*

Niçin?..
Çünkü bu dünyadan gittikten sonra bile, ülkesini 80 yıldır yöneten tek önderdir Atatürk...
İstilacının yenemediği tek liderdir...
Ordu, siyasi partiler, üniversiteler, sendikalar, medya, parlamento yerle bir olurken...
Atatürk hâlâ milyonların önünde, dimdik ayaktadır...

*

Her birimizin yüreğinde bir Atatürk vardır...
Kaç milyon hesapla...
Onu izleyin...
Emin olun Atatürk bir zafer daha kazanacaktır...