Bildiğiniz gibi İstanbul’un tarihi sinema salonları birer birer kapanmakta. Kimisi kentsel dönüşüm adıyla kapatılmakta, kimisi de maddi sorunlar yüzünden yaşatılamamakta. Oysa sinemalar, tiyatrolar, sergi salonları ve müzeler kent kültürünün birinci dereceden göstergeleridirler. Bu sanat ve kültür mekanları AVM’lerin içine hapsedilmemeliler. Şehrin sokaklarına açılan kültür mekanları yine şehrin sosyal-kültürel dokusuna, AVM’lerin içinde erimiş olan türdeşlerine göre daha çok katkı sağlarlar. Samimi yerel yönetimler ve şehir idarecileri kendi bölgelerindeki ya da şehirlerindeki bu yapıları korumak için ekstra çabalar göstermeliler. Her şeyi yıkıp yerine gıcır yenilerini yapmak, kültür ve sanata yatırım olarak gösterilmemeli. Her şehrin mimarisinde o şehrin tarihinden ve hafızasından izler vardır, özellikle de her kesimden her farklı görüşten insanı bir araya getiren kültür-sanat etkinliklerinin gerçekleştirildiği bu mekanlarda... Yerel yönetimler bu görünmeyen değerleri de korumakla yükümlüdürler.
Ancak yakın zamanda Emek Sineması vakasında bunun onlar tarafından pek de böyle düşünülmediğini acı verici bir şekilde öğrendik. Şimdi yerine yapılmış olan gıcır alışveriş merkezi de vahşi batı çölleri kadar ıssız işte!

beyoglu_sinemasi_1

1989’dan beri Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde hizmet veren Beyoğlu sineması da İstanbul’un sinemaseverlerine yıllarca büyük katkılar sağlamış önemli bir sinema salonudur. Salon sahipleri yıllardır maddi sıkıntılar içinde kapanmamak için direnmekteydiler. Ama geçtiğimiz günlerde kendi internet sitelerinde yaptıkları bir duyuruyla 30 Haziran’da sinemanın kapanacağının haberini verdiler bize. Yıllarca yaz aylarında o sezonun en iyi filmlerini kaçıranlar için tekrar oynatan, İstanbul Film Festivali zamanında kapılarını festival sevdalılarına açan, fuayesindeki kafesiyle de sinemaseverler için sakin bir buluşma noktası olan Beyoğlu Sineması kapanmamalı, bir şekilde yaşatılmalı. Bu, kültür ve sanata yatırım yapan sponsor bir firmayla mı olur, Beyoğlu Belediyesinin desteğiyle mi olur, yoksa sinemaseverlerin salonu boş bırakmamasıyla mı, sektörün vakıf ve meslek kuruluşlarının desteğiyle mi olur; artık ne gerekiyorsa o yapılmalı. Beyoğlu sineması aynı cadde üzerinde birer birer kapatılan Elhamra, Lale sinemaları, Alkazar, Yeni Melek, Sinepop ve Emek sinemalarına katılmamalı.

beyoglu_sinemasi_2

Bir-iki hafta sonra vizyona çıkacak ve hatta Beyoğlu sinemasında oynayacak filmleri bile internetten izleyen ‘bazı sinemasever’lere; İstiklal caddesinin değişen/değiştirilen profiline; eski değerlerine, kültürüne ve sanatına sahip çıkmayan insanlara inat Beyoğlu sinemasını yaşatalım. Haydi mesela bu hafta Beyoğlu Sinemasında oynayan bir filmi seçelim ve onu izleyelim, sonra çıkışta az sayıda kalmış birkaç kitapçıya bakınırken karşılaşırız belki...

Ortayaş krizi geçiren yarış arabası!

2006’da izlediğimiz ilk “Arabalar” filminde üst üste kazandığı yarışlarla gelen şöhreti yüzünden çok şımarık ve bencil yapıdaki fiyakalı bir yarış arabası olan McQueen, bir dizi aksilik sonucunda, kendi haline bırakılmış küçük bir kasabada mahsur kalıyordu. Şımarık ve bencil McQueen yavaş yavaş kasabanın sıradan ama samimi arabalarıyla samimi bir dostluk kurmaya başlıyordu.
Pek çok animasyonda olduğu gibi insanlarla ilgili mesajlar veren bir hikayeyi farklı bir topluluk üzerinden anlatıyordu “Arabalar”. Film bencil, şımarık ve kibirli olmanın, başkalarını hor görmenin ne kadar kötü olduğunu anlatıyordu çocuklara öncelikle.

“Arabalar” yetişkin seyirciler için belki biraz bildik bir hikaye içeriyordu ama çocuklar için eğlenceli ve sıkıcı olmayan bir filmdi. 5 yaşından itibaren özellikle de erkek çocukların gözde filmlerinden biri olmuştu. 2011’de gelen “Arabalar 2”, zorlama ve kakafonik bir casus aksiyonu hikayesiyle pek de parlak bir devam filmi olamadı.

arabalar3_2

Üçüncü filmde ise hikayeyi “Rocky” filmlerine yaklaştırmışlar sanki biraz. Özellikle de “Rocky III” ve sonrasındaki diğer devam filmlerine... Nasıl ki Rocky yaşlandıkça, teknolojinin gücünü ve rüzgarını alan yeni kuşak boksörler ortaya çıkıp da Rocky’e bir yüzleşme yaşatıyorlarsa, “Arabalar 3”de de McQueen’in başına aynısı geliyor. Jackson Storm adlı yeni nesil bir araba, her türlü teknolojik destekle çalıştırılmış olarak zorlu bir yarışın sonunda McQueen’i ekarte eder. Özgüvenini yitiren ve eski gücünün kalmadığını kabul etmeyen McQueen yeni sponsoru Sterling’in desteğiyle genç bir çalıştırıcıyla bir araya getirilir. Ama McQueen’in toparlanabilmesi için bu yeterli değildir. İlk filmde onun akıl hocası olan Doc Hudson’ın mirasına da ihtiyacı vardır.

“Arabalar 3”ün “Rocky” filmlerinden yürüdüğünü belli ettiği bir karakter var filmde. Cal Weathers adlı bu araba McQueen’in de en yakın arkadaşı. Bu isim elbette Rocky’nin en yakın arkadaşı Apollo’yu canlandıran aktör Carl Weathers’ın ismini andırıyor! Aslında doğru bir model üzerinden kuruluyor hikaye ancak çocuk izleyicilerin bu yaşlanma hikayesinden keyif alacakları konusunda kuşkuluyum açıkçası. Sevdikleri bir karakterin artık yaşlandığı gerçeğiyle yüzleşmesini izlemek ne derece eğlenceli olabilir ki? Hikaye böyle olunca mecburen filmin ritmi de ağırlaşıyor. Orta kısımda kendisini vahşi bir yarışın ortasında bulan McQueen ve genç çalıştırıcısı Cruz’un yaşadıkları eğlenceli elbet ama sonrasında film öyle bir ritm kaybediyor ki, böyle bir stratejiye nasıl onay verildiğini anlamak zor. Nitekim 7+ yaş sınıflandırması alan film, bu yaşın altındaki çocukların sıkılabileceği de bir film olmuş.
Gelgelelim Pixar’ın teknolojik anlamda karizması tavan yapmış durumda. Gördüğümüz bütün imajlar dolu dolu ve ihtişamlı bir detaycılıkla dolu. Her Pixar filminin öncesinde olduğu gibi kısa ve tatlı bir hikayecik de bulunmakta. Hatta “Lou” adlı bu hikaye esas filmden daha da iyi diyebilirim...

2 yıldız
Arabalar 3
Cars 3
Yönetmen: Brian Fee
109 dakika, 7+