ANALİZ

Saray ve iktidar partisi “neden evet”i anlatmakta çok sıkıntı çekiyor.
Siz bakmayın 18 maddelik bir anayasa değişikliği teklifi olduğuna. Sonuçta hepsi aslında tek madde. O da bir kişiye bütün ülkenin tapusunu vermek. Bir kişinin her şeye karar vermesine milletin de destek olmasını istiyorlar. Bu nedenle milletin kafasını karıştırmak için akıllarına gelen tüm akılsızlıkları anlatıyorlar.
Örneğin diyorlar ki “Bundan sonra bizi kimin yöneteceğine millet karar verecek.”
Laf güzel de içi boş.
Nasıl olacakmış bu; Bugüne kadar milletvekillerini seçiyormuşuz. Onlar Ankara’ya gidiyormuş. Sonra aralarından biri başbakan oluyormuş. Milletin seçtiği ise ülkeyi yönetemiyormuş.
Allah Allah.
Milletin vekil olarak seçtikleri seçilmiş olmuyor mu yani? En azından Tayyip Erdoğan seçilmeden mi başbakan oldu? Şimdiki başbakan Binali Yıldırım seçilmeden mi başbakanlığa oturdu?
Kastedilen şuymuş; Milletten en fazla oy alan partinin başkanı başbakan olurmuş.
Zaten genellikle de böyle oluyor. Bir parti zaten Meclis’te salt çoğunluğu sağlarsa, o partinin genel başkanı da başbakan oluyor.
Ama diyelim ki millet bir partinin tek başına Meclis’te salt çoğunluğu sağlamasına olanak vermedi. Bu durumda da öncelik yine en çok oy alan partinin genel başkanında. Ama eğer o parti dışındaki iki parti veya daha fazlası bir araya gelmeyi başarırsa o zaman diğer partilerden birinin başkanı başbakan olur.
Sonuçta ister en fazla oy alan ister daha az oy alan olsun sonuçta başbakan hep seçilmiş kişidir.
Yeni yöntemde bir kişiyi “Cumhurbaşkanı” olarak seçeceğiz. O her durumda hükümeti kuracak. İşte buna istikrar diyorlar.
Ama o seçilen kişi hakkında halka söylenmeyen bir nokta var. O seçilen kişi halkın seçmediği hatta muhtemelen hiç bilmediği isimlerle kuracak hükümetini ve ülkeyi “seçilmemişlerle” yani bir anlamda “başkanın bürokratları” ile yönetecek.
Eee, nerede kaldı seçilmişlik edebiyatı.
Örneğin kimsenin aklına “Tamam başkanı seçelim ama o da en azından seçimlere giderken başkan yardımcılarını ve oluşturacağı hükümetin üyelerini açıklasın, onu seçerken nasıl bir kadro ile ülkeyi yöneteceğini bize göstersin” demek gelmiyor.
Beğenmedikleri parlamenter sistemde “hesap sorma” mekanizması da çalıştığı için, başarısız bir yönetim olması halinde bunu değiştirmek mümkün. Oysa getirilen sistemde ne olursa olsun 5 yıl bekleyeceksiniz. Başarısızlık ancak seçimlerde cezalandırılabilecek. Peki, kaybolan yılların ve bu yılların yarattığı mağduriyetlerin hesabını kim verecek?
Bu nedenle “Artık bizi kimin yöneteceğini, hükümeti millet belirleyecek” sözü koca bir yalandan ibarettir.
Millet hükümeti değil, bir kişiyi seçecek, o seçilen kişi ülkeyi canı nasıl istiyorsa öyle yönetecek, kimi istiyorsa başkan yardımcısı yapabilecek, bunun için eşini, çocuklarını, arkadaşlarını bile liyakate bakmadan seçebilecek. Bakanlarını da yine milletin daha önce hiç bilmediği, seçim kaygısı olmayan bürokratlardan oluşturacak.

ÇOK GÜLDÜM

Referandum geyikleri


İbrahim Ormancı günün “mana ve ehemmiyetine” uygun olarak artık 40 gün kalan referandumla ilgili “geyikler” yani duvar yazıları göndermiş bu kez. Birlikte okuyalım;
Hükümet referandum çalışmalarında bu kez gözünü HAYIRSIZ evlatlara dikti !...

*  *  *

Diyelim referandumda evet çıktı. 18 yaşında bir gencimiz iktidar partisinden milletvekili seçildi. Daha sonra partisine kızıp istifa etti. İktidar partisi misilleme yapıp milletvekili gencimizi 20 yaşına geldiğinde askere alabilir mi ? Bence ihtimal dahilinde. Olur mu olur !...

*  *  *

“Atatürk yaşasaydı evet derdi” pankartının altına “İki ayyaşın yaptığı yasa muteber olmuyordu hani? Peki sözü neden muteber olsun şimdi?” diye yazardım.

*  *  *

Atama bekleyen öğretmenlere “Sizi 17 Nisan’da milletvekilliğine atayacağız. Aman referandumda EVET verin” denirse hiç şaşırmam nedense!

*  *  *

Referandumda EVET çıkması için yapılan atraksiyonları eğer Niccolò Machiavelli görseydi “Bunları ben bile düşünemezdim” derdi kesin!

*  *  *

Referandumda HAYIR oyu kahverengi ya... Bunlar şimdi kahverengiyi de yasaklar. Hatta kahverengiyi çağrıştırıyor diye kahve de içmezlerse şaşırmayacağım nedense!

*  *  *

Artık cep telefonuma cuma günleri “Hayırlı Cumalar” mesajları bıçak gibi kesildi. Neden acaba?

*  *  *

Referandumda HAYIR oyu vereceklere tahammül edilemezse o demokraside HAYIR olur mu
sizce de?

BUNU YAZMAK GEREK

Amerika’da başkanı halk seçmiyor


Demokrasiyi sadece sandıkla anlatan, siyasette tek değerin seçim kazanmak olduğunu söyleyen ve Türkiye’ye dayatılan “tek kişilik rejim” için çırpınanlara Amerikan Başkanlık seçimlerini anlatmak isterim.
Bugün “artık hükümetini millet seçecek” yalanını yayanlar acaba Amerika’da başkanın aslında direk halk oyuyla seçilmediğini biliyor mu?
Amerikan seçimleri aslında iki derecelidir. Halk sandık başına gittiğinde aday olan başkanı seçmez. Başkanı seçecek olan “ikinci seçmenleri” seçer.
Her eyalette çoğunluk sistemine göre yapılan seçimlerden sonra bu eyaletlerin “ikinci seçmenleri” belirlenir.
Seçimlerin yapılmasından iki ay sonra bu “ikinci seçmenler” tekrar oy kullanarak bu kez başkanı belirlerler.
Böylelikle halkın seçtiği “ikinci seçmenlere” asıl seçimde bir düşünme ve yeniden karar verme hakkı tanınmış olur.
Bugüne kadar belli adaylara oy vereceği bilinen ikinci seçmenlerin sonucu değiştirecek biçimde oy kullandıklarına hiç rastlanmamıştır ama Amerikan halkı bilir ki ilk turda bir hata yapılmışsa bu ikinci turda düzelecektir.
Bizim skor demokratları için demokrasinin anlamını sindirmek pek kolay olmuyor değil mi?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Baykal’dan çok anlamlı bir jest


CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal kuşkusuz referandum kampanyasının en parlak yıldızlarından. Gerek televizyonlardaki gerekse halk karşısında yaptığı konuşmalar çok etkili oluyor. Özellikle kararsız seçmenlerin Baykal’ı büyük dikkatle dinlediklerini gözlüyorum.
Baykal referandum kampanyası kapsamında Avrupa turuna da çıkacaktı. Ancak AKP’li bakanların bazı Avrupa ülkelerinde yapacakları toplantıların bu ülkeler tarafından engellenmesi üzerine Baykal da Avrupa turunu iptal etti.
Baykal iktidar partisine yönelik engellemelerin olduğu bir sırada kendisinin aynı ülkelerde konuşacak olmasının iç politikada istismar edileceğini belirterek “Buna meydan vermemek için gezilerimi iptal ettim” dedi.
Bence de çok doğru bir karar. İktidar sanıyorum başta CHP olmak üzere referandumda hayır diyecek olanların çok soğukkanlı, sakin, barışçıl ve demokratik tavrı karşısında şaşırıyorlar. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kimileri aynı sakinliği sürdürmek gerektiğini söylerken özellikle saray gerginlik politikasının kendisine daha yararlı olacağını düşünerek hâlâ “hayır demek teröre destektir, darbeciliktir” propagandasını sürdürüyor.

ÖNERİ

Seçim boyası geri gelsin


En son hangi seçimde kullanılmıştı şimdi hatırlamıyorum ama zamanında ben de karşı çıkmıştım seçim boyasına.
Çünkü aşağılayıcı geliyordu bu uygulama. Biz medeni bir ülke değil miyiz? Ne demek vatandaşa güvenmemek ve aylarca çıkmayan seçim boyasını parmaklarımıza bulamak?
Ancak şimdi durum farklı. Bir taraftan Suriyelilerin oy kullanacağından söz ediliyor, bir taraftan boş arsa ve binalara kaydolmuş görünen ve sayıları 2.5 milyonu bulduğu söylenen “mükerrer seçmenler” olduğu dedikoduları dolaşırken sanki seçim boyası şart hale gelmiş gibi görünüyor.
Siyasi tarihimizin en önemli referandumlarından birini gerçekleştireceğiz. Üzerine hiçbir şaibe düşmemesi gerek.
Olsun bir ay iki ay parmaklarımızda küçük bir leke ile dolaşalım.
Bu nedenle diyorum ki Yüksek Seçim Kurulu referandumda oy kullanan herkesin parmağına boya sürülmesi kararı alsın. Herkesin içi rahat etsin.