DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Önce türbanlarını atmışlar


Hakan Şükür Türk futbolunun en önemli yıldızlarından biriydi. Futbol hayatı boyunca Fethullah Gülen’in müritliğini yaptı. Bunu hiç saklamadı. Milli Takım’da bile cemaatçilik yapmaktan çekinmedi. Bu özelliği sayesinde AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın gözüne girmeyi başardı. Sonunda Fethullah Gülen Erdoğan’a  “Hakan Şükür’ü milletvekili yaparsan iyi olur, sana çok hizmet eder” dedi. Erdoğan da bu talebi hemen yerine getirdi. Hakan Şükür’ü milletvekili yaptı. Şükür 17 Aralık olayına kadar Erdoğan’a bağlılığında hiç arıza çıkartmadı. Öyle ki siyasi konulardaki fikrini bile söylemedi “ben bilmem büyüklerimiz bilir” diyerek siyasi tarihe geçen veciz bir açıklama bile yaptı. Cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasından önce yurtdışına kaçtı. Halen Amerika’da yaşıyor, bir kafeterya açtığı biliniyor. İhsan Yılmaz cemaat kontenjanından AKP iktidarının en ateşli destekçilerinden biriydi. Genç yaşına rağmen akademik alanda hızla yükselmiş,  Fatih Üniversitesi’nde önemli görevler üstlenmişti. Ekranlarda Erdoğan ve iktidarını savunurken gösterdiği performans büyükleri tarafından hep takdir edildi. Erdoğan’ın cemaatle kavgaya tutuşmasından sonra o da soluğu yurtdışında aldı. Şimdi Amerika’da yaşıyor. Gamze Tembel Esen gıda mühendisi. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun yediklerinde zehir olup olmadığını kontrol eden uzmanlardan biriydi. O da cemaat kontenjanından AKP yandaşıydı. Cemaatle sürtüşme çıkınca yurtdışına gitmişti. İtalya’da yaşadığı söyleniyor. Şimdi  “bu isimleri niye saydın durup dururken?” diyeceksiniz. Cevabım şu; “Dünkü Akit gazetesinin manşetini okuduktan sonra.”  Akit dün ilginç bir habercilik yapmış. Türkiye’de olduklarında cemaatçilik yapan, bu uğurda din istismarından hiç çekinmeyen, eşlerini de türbanlılardan yani kendi deyimleriyle “dini bütün” kızlardan seçen Hakan Şükür ve İhsan Yılmaz yurtdışına çıkınca farklı kişilikler olmuşlar. Hakan Şükür’ün karısı Beyda Şükür ve İhsan Yılmaz’ın karısı Arzu Yılmaz Türkiye’de türbanlı olmalarına rağmen yeni vatanlarında başları açık yaşıyorlarmış. Türkiye’de AKP için çalışırken türbanlı dini bütün bir kadın pozundaki Gamze Tembel Esen de yurtdışına çıkar çıkmaz türbanını attığı gibi bir de mini etek falan giymeye başlamış. Şimdi merak ediyorum. Bunlar Türkiye’de bizi mi kandırıyorlardı “çok dindar oldukları” konusunda yoksa şimdi gittikleri ülkedekileri mi “biz dindar falan değiliz” diye kandırıyorlar. Yoksa aslında kandırdıkları kendileri mi? Bu tiplerin peşine takılan, onları inanmış Müslümanlar olarak gören, onları kendilerine model kabul eden saf ve temiz Anadolu insanları da herhalde bu cibilliyetsizliği görüyordur. Din ile aldatmanın elbette ilk örneği bunlar değil, yıllardır bu sömürü devam ediyor. Buna rağmen hala akıllanmayan ve bu tiplere aldananlar var. Bizim görevimiz bu sahtekârlıkları her fırsatta göstermek.

BUNU YAZMAK GEREK

Hot zot ettiler ama NATO’ya bağlılık çıktı yine


İktidarın Türkiye’de yaptığı en kolay şey dünya ülkelerine esip gürlemek, herkese ayar vermek. Nasıl olsa bir yaptırımı yok. “Eyyy” diye başlayan nutuklarla herkese haddini bildiriyorlar çok şükür. İşte son NATO skandalından sonra da aynısı oldu. NATO’ya neler söylenmedi. Ne alçaklıkları kaldı, ne namussuzlukları. Bunun hesabı mutlaka sorulacaktı. Türkiye’nin gücünden kimse kaçamazdı. Sabrımızın da bir sonu vardı. Yandaş yazarlar ve televizyon konuşmacıları da gaza geldiler. Öyle bir hava doğdu ki 24 saat içinde sanki Türkiye NATO’dan çıkıverecek. Yandaşlara göre bu böyleydi, yandaş olmayanların da bir bölümü heveslendiler bir an, bakarsın NATO’dan çıkarız diye. Dün de yazdım; bu iktidarı öyle bir karar alamaz. Bağırır çağırır ama NATO’dan çıkamaz. Hatta CHP’ye önerdim “Meclis’e verin bir önerge NATO’dan çıkalım diye bakalım ne yapacaklar” dedim. Buna gerek kalmadı. İktidar dün NATO’ya bağlılığını bildirdi. Bakanlar Kurulu toplantısından sonda NATO’ya olan yükümlülüklerimizi yerine getireceğimizin ama bize yapılanı da unutmayacağımızın altını çizdi. Tabii “büyük Türkiye’den herkes korkuyor, dik durduk dünyayı dize getirdik” deme hazırlığındaki yandaş fedailer müthiş bir hayal kırıklığına uğradı.

Bİ SORALIM BAKALIM

Açıklık getirmeye nasıl açıklık getireceğiz ki?


Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın faizler ve Merkez Bankası ile ilgili sözlerine “açıklık” getirdi. Dünkü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra konuşan Bozdağ hem Erdoğan’ı korumak hem de ekonomideki kötü gidişin üstünü örtmek için adeta bin dereden su getirdi. Sonra da ortaya hiçbir anlam taşımayan saçma bir ifade çıktı. İsterseniz Bozdağ’ın açıklamasını bir de siz okuyun. Bakalım bir anlam verebilecek misiniz; “AK Parti hükümetleri yüksek faiz ile yüksek enflasyon ile mücadelede başarılı olmuş hükümetlerdir. Şu anda ilk dönemdeki faizlerle mukayese edilemeyecek oranda faizler düşüktür, enflasyon düşüktür. Ancak bunun daha da düşmesi son derece önemlidir. Hükümetimiz bunun üzerinde ciddi çalışmalar yürütmektedir. Cumhurbaşkanımızın yaklaşımı sır değildir. Yüksek faizin olduğu yerde olumlu gelişmelerin olacağı da gerçektir. Faizlerin aşağı çekilmesi hususu, kendi içerisinde kuralları var. Kurallar çerçevesinde işleyecektir. Bugün bu konu konuşulmadı ama Cumhurbaşkanımızın şikayeti, aşağı çekilmesi konusunda iradesi yeni değildir. Rutinin dışında elbette Merkez Bankası ve diğer çalışma yapanların kendi ezberlerinden giderek adım atmaları hep olumlu sonuçlar doğurmuyor.” Yani diyor ki; “Cumhurbaşkanı konuşuyor da boşa konuşuyor.”

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bir şeyi de bilin yahu


Bu iktidarın en temel özelliklerinden biri teflon tava gibi olmayı başarmaları. Üzerlerine hiçbir şey yapışmıyor. Asla hiçbir konuda haksız değiller. Asla bir yanlış yaptıklarını kabul etmiyorlar. Üstelik bunu da büyük bir açık yüreklilikle söylüyorlar. Oysa bütün bu söylemleri devleti yönetemedikleri anlamına da geliyor. Ülkeyi yöneten siyasi partinin genel başkanı sıkışınca “kandırıldığını” söylüyor. Bu kandırılmalar bir iki değil, sayısız. Ama olsun. “Allah affetsin” deyince halkın yarıya yakını alkış tufanı koparıp oylarını daha da bir şevkle verince hiçbir şey olmuyor. İktidarın bu “teflon tava” tutumuna son örneği de dün gördüm. Saray danışmanlarından İlnur Çevik Zarrab olayına değinmiş. Diyor ki “İşlerin buraya varacağını daha Reza Zarrab kuzu kuzu Amerika’ya gidip kendini FETÖ’cü ABD savcılarına yakalattığı zaman anlamalıydık”. Niye anlamadılar acaba? Belli ki anlama yeteneği pek yok. Ama ülke yönetebiliyorlar. Devlet sanki bakkal dükkânı. Oysa bakkal dükkânı bile yönetilirken bu kadar çok kandırılmaz insan. Medeni ülkelerde bu kadar sık kandırılanlara ülke bir gün bile teslim edilmez ama burası Türkiye, oluyor işte.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bunca zaman elleri armut toplamış demek ki


Hükümetin aklı yumurta kapıya dayanınca başına geldi. Zarrab davasında bugüne kadar sessiz kalmayı marifet gibi gösteren iktidar şimdi iş çok kötüye gitmeye başlayınca ciddi bir paniğe kapıldı. Son bir ayda panik halinde Amerika’ya heyet üstüne heyet gönderiliyor. Bu da yetmedi bizzat başbakan gönderildi Washington’a. Tabii konu çok özel olunca Amerikalı yetkililer de ona göre davrandı. Başbakana bir tür aşağılama davranışı gösterildi. Washington’da kimse kendisiyle görüşmek istemeyince bir gün boyunca boşta kalan Yıldırım park bahçe gezmek zorunda kaldı. Sonunda Amerika başkan yardımcısı ile görüştü. Kesin belli değil ama bu görüşmenin ardından Erdoğan’ın adının davadan sıyrılıp alınmış olma ihtimali var. En azından ben böyle düşünüyordum ama dün Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın açıklamalarını dinleyince “O da olmadı galiba” fikri zihnimde ağır basmaya başladı. Çünkü Bozdağ artık Amerika tarafını bırakmış, gelecek çok olumsuz bir mahkeme kararına karşı Türkiye’de kamuoyunu hazırlamaya yönelik sözler sarf etti. Daha önce de yazdığım gibi artık kesinlikle su yüzüne çıktı ki, iktidar çok olumsuz dava sonucunu Türk kamuoyuna “Türkiye’ye düşmanlık, Erdoğan’a darbe, Türkiye’nin dik duruşunun cezalandırılması” gibi anlatmaya karar verdi. Örneğin Bekir Bozdağ Amerika’nın elinde hukuka uygun tek delil olmadığını söylüyor. “Bu davada kullandıkları veriler, sözde deliller, nasıl elde edildi? Nerede elde edildi, kimden nasıl elde ettiniz? Bunların aslı mı var, kopyası mı var? Bunların oluşturulması süreçlerinde katkınız var mı, yok mu? Varsa elinizde ne var?” diye soran Bozdağ FBI’ın belgeleri bu belgeleri oluşturanlardan (cemaati kastediyor) aldığını ileri sürerek “Bunların hepsi ortaya çıkacaktır. Bu Türkiye’ye dönük yeni bir kumpastır” dedi. Oysa Zarrab ilk yakalandığında başta AKP genel başkanı olmak üzere iktidarın önde gelenleri “Zarrab konusu bizi ilgilendirmez” diyordu. Oysa ilgilendirdiğini çok iyi biliyorlardı ama demek ki hiçbir çalışma yapmamışlar. Şimdi iş çok ciddiye binince ne diyeceklerini şaşırıyorlar.