Türk ekonomisinin kronik hatta genetik hastalığı “cari açık” vermesidir. Bu hastalığı AKP döneminde artarak devam etmiştir. Buna mukabil görünen en güçlü yanı “bütçe açığı” vermemesidir. 2016’da “Merkezi Yönetim Bütçesi” sadece 29.7 milyar lira açık vermiş. Giderlerin içinde 50.2 milyar lira faiz var. 2016’da enflasyon ile faiz hemen hemen aynı oranda oluştu. Faiz yüzdesiyle, enflasyon oranının “aynı zaman diliminde” eşit olması “reel” olarak faiz ödenmediği anlamına gelir. Dolayısıyla Merkezi Yönetim Bütçesi cari fiyatlarla (50.2-29.7) 20.5 milyar lira “reel fazla” vermiştir. “Dış açık” yüzünden notu kırılan ekonomimizin “iç açık” vermemesi mali itibar açısından önemlidir. Bu ipi elden kaçırmamak şarttır.

2002’DE DEVLETİN REEL FAİZ GİDERİ

2016 bütçe sonuçları açıklanırken 2002’de devletin faiz giderlerinin 51.7 milyar lira olduğu ve bunun bütçe gelirlerinin yüzde 86’sına tekabül ettiği gibi hatalı bir bilgi yine hortladı. 2001 yılı ve öncesinde Türk ekonomisinin, özellikle banka sektörünün çok kötü yönetildiği hatta yönetilemediği inkâr edilemez. IMF tarafından önerilen ve çarnaçar kabul ettiğimiz “kur çapası” yüzünden faizler kopup gitti. Ancak aynı dönemde enflasyon da 2000’de yüzde 33. 2001’de yüzde 69 ve 2002’de yüzde 29 oldu. Kriz ortamında yüksek faizle borçlanan Hazine’nin, hangi dönemin tahvilini, hangi yıl ödediği ve reel faizin ne olduğu kolay hesaplanamaz. Ama ödenen “reel” faizin hiçbir yıl, bütçe gelirlerinin yüzde 86’sına ulaşmış olması mümkün değildir.

KAYIT TUTMAK MUHASEBE DEĞİLDİR

Muhasebe bir iktisadi olayın büyüklüğünü “ölçme” ve “dönemini belirleme” ilmidir. Doğru muhasebenin önünde pek çok engel vardır. Bunların başında da “ölçü birimi” olarak kullanılan paranın değerini koruyamaması gelir. Bu sebeple cari fiyatlarla hesap yapmak “lastik metreyle ölçü almaya” benzer. Bir ikinci hata kaynağı da birden fazla para biriminin kullanıldığı (borçlanıldığı) bir ortamda, devalüasyonun yarattığı ölçme çarpıklıklarıdır. 2000-2003 arasında bu iki bela da vardı. Yapılan hesaplar kökten hatalıdır.

FAİZ GELİRLERİNDE ENFLASYON DÜZELTMESİ

Enflasyon (fiyatlar genel düzeyinin artması) “maddi” ve “mali” varlık ve yükümlülüklerin (borç diye okuyun) ölçülmesinde ters çalışır. Enflasyon altında maddi varlıkların (arsa, bina, makine ve malzeme) kayıtlı değeri aynı kalırken cari fiyatlarla “reel değeri” artar. Aynı anda mali varlıklarının ve borçların da kayıtlı değeri aynı kalır ama cari fiyatlarla “reel değeri” azalır. Yani borçlu enflasyondan kâr ederken, alacaklı zarar eder. Hatta faiz, bu haksızlığı gidermek için icat edilmiştir denebilir. AKP iktidarı döneminde Maliye Bakanlığı, yüksek enflasyon altında elde edilen faiz geliri reel değildir, bunu olduğu gibi vergilendirmek haksızlık olur demişti. Bu gerekçeyle matrah tespitinde faiz gelirlerinden enflasyon indirimine izin verdi. İşin garip tarafı, aynı yıllarda devletin yaptığı faiz ödemelerinde enflasyon düzeltmesi yapılmadı. Maliye’nin “gelir” kabul etmediği faiz, bütçede “gider” olarak yer aldı. Enflasyon inince bu uygulama kalktı. Ama güncel enflasyon da “Faiz Giderleri/Bütçe Gelirleri” ile “Bütçe Açığı/Bütçe Toplamı” oranlarının yanlış hesaplanmasına hâlâ sebep oluyor.
Son söz: Muhasebe vatandaşı aydınlatmalıdır.