Referandumda “evet” çıkarsa hoş geldin “parti devleti”... Partili cumhurbaşkanı öncelikle oy aldığı partisinin hizmetine koşacaktır. Partisine yakın şirketleri kalkındırmak için uğraşacaktır. Aksini iddia edebilir misiniz?
Devlet malı aynı zamanda  partinin malı olacak. Hani sıkça bürokrasiden şikâyet ediliyor ya, ortada bürokrat falan kalmayacak. Onların yerine parti tarafından atanmış memurlar görev alacak.
Bugünden evet kampanyası için devletin bütün imkânları kullanılıyor, bu da mı size gelecek hakkında bir fikir vermiyor? Dünyanın hangi demokratik ülkesinde böyle adaletsiz bir kampanya gördünüz?
Her şeyi anlarım da bir işadamı, bir patron bu referandumda eli nasıl “evet” oyuna gider onu anlamam. En basitinden ülkenin en zengini Murat Ülker...
Geçen hafta bir reklam kampanyası nedeniyle taşlanmaya başlayınca; “1974’ten bu yana aile geleneğimiz evet, şimdi de evet’i severim” açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Belki sever belki de sevmez. Ancak sevmeseydi “hayır” açıklaması yapabilecek miydi? Reklam kampanyası nedeniyle mallarına el konulsaydı, kimse gıkını çıkarabilecek miydi? Derdini kime anlatacaktı?

Köre sorsan gösterir

Bütün güç ve yetkilerin tek bir mercide toplanmasının temel hak ve hürriyetleri nasıl kısıtladığı, iktidarın hoşuna gitmeyen kişi ve çevrelerin nasıl sürekli tehdit altında yaşamak zorunda bırakıldığını işte o zaman göreceğiz. Yeni sistemle geçici olarak değil, ilelebet böyle bir sürece giriyoruz.
Bakın; kamu ihaleleri, yatırım teşvikleri, özelleştirmeler, vergi ayarlamaları, işletme kurma izinleri hepsi bir kişinin keyfine bırakılacak. Halkın çıkarları değil partinin adamı kollanacak. Bunun böyle olmayacağını söyleyebilir misiniz?
Diyorsanız köprü, yol, hastane, havaalanı inşa etti, bunları mevcut sistemde hayata geçirdi. İşi bu zaten... Anlatırken cebinden yapmış gibi anlatılıyor oysa vergilerimiz ipoteklendi.
Yeni sistem ile ülkenin kaderini tek bir insan ve onun tarafından atanan bir grup seçilmemiş insana bırakmanın tehlikesini görmemeniz imkânsız... Köre sorsan gösterir derler ya o hesap... Peki, bu ülkenin yarısı nasıl böyle bir teklife olumlu yaklaşabiliyor, akıl alacak gibi değil!
Biz 16 Nisan’da geleceğimizi oylayacağız ve bu “hayır” demek için son şansımız olabilir.