“Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), 2002 ile 2010 yılları arasında bize, bünyemizdeki FETÖ’cü yapılanmayla ilgili hiçbir bilgi vermedi. Bu konudaki girişimlerimiz cevapsız kaldı. Bazı subaylar hakkındaki ciddi ihbarları aktardığımızda da, beklediğimiz sonuç gelmedi. Diyeceksiniz ki siz niye takip etmediniz, gereken istihbaratı siz niçin yapmadınız? Bizim yasalardan aldığımız böyle bir yetkimiz ve imkanımız yoktu. Daha önce MİT’te belli sayıda Silahlı Kuvvetler mensubu görev yapıyor ve onlarla iletişim kurarak olumlu sonuçlar alıyorduk. Ben bunun devamından yanaydım. Ancak MİT, tamamen sivilleştirildi... ”

* * *

Bu iddiaları katıldığı her televizyon programında ve kendisiyle yapılan tüm röportajlarda dile getiren kişi, sıradan biri değil. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı, FETÖ mağduru emekli Orgeneral İlker Başbuğ...
Başbuğ durumu ortaya koyarken, “Milli İstihbarat Teşkilatı’nın elinde FETÖ’cü subaylarla ilgili güçlü istihbarat bilgileri vardı ama bunları bizimle paylaşmıyordu” imasında da bulunmuyor.
Ve böylece “15 Temmuz’daki hain kalkışma öncesinde MİT’in elinde TSK’daki FETÖ’cü yapılanmaya dönük yeterli istihbarat mevcut muydu” sorusu her geçen gün önemini daha da artırıyor.

* * *

O halde cevabı biz arayalım.
Belki çok şaşıracaksınız ama, kanımca bırakın güçlüsünü, önemli sayılabilecek düzeyde bilgi bile MİT’te bulunmuyordu!
Bu tespite nasıl vardığıma gelince...
Gazete ve televizyonlara yansıyan haberlerden biliyoruz ki; AKP iktidara geldikten bir süre sonra, yurt içindeki bazı tarikat ve cemaatlerin “askeri vesayet” tarafından tehdit unsuru gibi gösterildiği, oysa gerçeğin böyle olmadığı, özellikle Fetullah Gülen ve cemaatinin tehlikeli sayılamayacağı gibi, Türkiye için zenginlik kabul edilmesi gerektiği söylenerek, MİT’in kapsama alanı dışına çıkarıldı. Aksini iddia edenler iftiralara ve linçlere uğratıldı, yetmedi, çeşitli kumpaslarla zindanlara atıldı.
Böylece FETÖ’cüler yerine dışarıdan Türkiye’ye tehdit oluşturabilecek El Kaide, IŞİD ve diğer bazı radikal dinci terör örgütlerine yönelik istihbarat çalışmaları
yoğunlaştırıldı.
Bununla da yetinilmeyip bir adım daha ileri gidildi.
Bilindiği gibi eski istihbaratçı Basri Aktepe, kurucusu olduğu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını (TİB) yönetiyordu. TİB’in 17-25 Aralık operasyonlarının ardından kapatılmasıyla Aktepe, MİT’e geçti ve Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’ndaki (GES) sistemin başına getirildi.
Artık MİT’te çalışıyor ve Hakan Fidan’ın sağ kolu olarak anılıyordu.
Ancak gelin görün ki 17-25 Aralık’tan sonra pasif göreve alınan aynı Basri Aktepe, bugün FETÖ’cülük suçlamasıyla ve 15 yıla kadar hapis istemiyle tutuklu olarak yargılanıyor!..

* * *

Demem o ki FETÖ ile AKP’nin aynı menzilin yolcusu oldukları, her alanda işbirliği yaptıkları ve FETÖ’nün adeta ahtapotun kolları gibi devletin tüm kritik kurumlarını sardığı yıllarda bu örgüt, MİT’in tehlikeyi gösteren takip radarında yer almıyordu!..

* * *

Ta ki, 15 Temmuz gününe, Binbaşı O.K.’nın MİT’e gelip, Hakan Fidan’ın, FETÖ’cüler tarafından derdest edilerek helikopterle götürüleceğini ihbar etmesi ve Fidan’ın apar topar Genelkurmay’a gitmesine kadar...

* * *

Hain darbe girişiminin niçin öne çekildiğine gelince...
İzmir Başsavcı Vekili Okan Bato, FETÖ soruşturmasını başlatan değerli savcılardan biridir.
Darbe tarih ve saatinin öne çekilmesinin nedeni ise, Savcı Bato’nun, 18 Temmuz Pazartesi günü FETÖ’cü oldukları iddiasıyla bazı komutanları gözaltına almak için Genelkurmay’a gönderdiği fezlekedir.
Sonradan FETÖ’cülüğü ortaya çıkan Adli Müşavir’e ulaşan bu fezleke, TSK’daki örgüt mensuplarında büyük paniğe sebep olmuştur.
O nedenle 3 Kasım’da yapılması planlanan darbe girişimi 15 Temmuz’a çekilmiş, Hakan Fidan’ın Genelkurmay’a gelip kendisini hedef alan suikast ihbarını bildirmesiyle de, alelacele erken saatlerde başlatılmıştır.
Buna karşın kamuoyuna yansıyan bilgi ve ifadeler, o gece belirli bir saate kadar, gerek Genelkurmay Karargahı’nda, gerekse MİT’te, durumun vahametinin yeterince anlaşılamadığını ortaya çıkarmıştır.

* * *

Demem o ki,
15 Temmuz, kontrolsüz bir darbe girişimidir.
Hedefi de iktidarı ele geçirmek değil, askeri askerle, askeri polisle ve her ikisini de halkla çatıştırıp oluşacak kaos ortamında emperyalizmin ülkemize işgaline zemin hazırlamaktır. (Bu bakımdan CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt’un “Emperyalist güçleri ve onların maşası FETÖ’yü denize dökeriz” sözleri, eleştirilmesi değil, alkışlanması gereken çok yerinde ve yurtsever duygularla dile getirilmiş bir tespittir.)
Ancak bu hain girişim yurtsever, Cumhuriyet ve demokrasiye gönülden bağlı Atatürkçü TSK mensupları, emniyet teşkilatı, halkımız ve iktidarın yanında yer alan muhalefetin demokrasi inancı doğrultusunda yekvücut olmalarıyla bertaraf edilmiştir.
Bunda dürüst ve cesur Savcı Okan Bato ve mesai arkadaşlarının büyük payı vardır.

* * *

Kontrolsüz darbe sonrasında yaşanan “kontrollü gelişmeler” ise, bir başka yazının konusudur...