Mustafa Karadağ, 30 yıllık bir yargıç...
Bu sürenin son 18 yılında ise 1. Sınıf yargıç olarak görev yaptı. Karadağ ayrıca Yargıçlar Sendikası’nın da başkanı... İşte bu yargıç, yargıdaki önü alınamayan bağımlılık, yargıç ve savcıların tıpkı FETÖ döneminde cemaatten seçilmesi gibi “parti kontenjanından” seçilmesi, yeni adıyla Hakim ve Savcılar Kurulu’nun tamamen Saray’a ve iktidara hem de kalın zincirlerle(!) bağlanmasını öteden beri kamuoyunun gündemine getirmeye çalışıyor...
Yargıç Karadağ, bir süre önce de Birgün gazetesine bir makale yazarak olan biten kepazelikleri anlattı; yazısının başlığını bu yazının başlığı olarak okudunuz:
-Majestelerinin yargısı!..
Bir yargıç olarak daha başlığı atarken içinin parçalandığını, 30 yıllık meslek yaşamı adına utanç duyduğunu rahatlıkla söyleyebilirim!.. Peki bu makaleyi yazdıktan sonra ne oldu dersiniz?.. Her zaman olan oldu; iktidar mahfillerini, Saray’ı rahatsız etmenin, tıngır mıngır giden “Yeni Türkiye” arabasının tekerine çomak sokmanın bedelini ödedi:
-Ankara’dan Şanlıurfa’ya sürgün edildi!..
Diğer bir deyişle; 30 yıllık, 1. Derece bir hakim, jet hızıyla başkentten alındı, bin küsur kilometre ötede bir kente sürülüverdi!.. Bu başı dik hakimin kendi sözleriyle anlatacak olursak niçin sürüldüğü daha iyi anlaşılır:
-Yargı bağımsız, hukuk üstün, yargıç teminatlı olsun, örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğü korunsun dediğimiz için, bağımsızlık ve tarafsızlık gerçek anlamda gerçekleşsin, yaşama geçirilsin dediğimiz için görev yerimiz değiştiriliyor, sürgün ediliyoruz!..

Hakyolcu, Menzilci, Süleymancı yargıç ve savcılar!..


Aslında biz bu filmi çok değil birkaç yıl önce de görmüştük!..
Zulüm yine aynı zulüm, yalnızca “el” değişti! Ergenekon, Balyoz, OdaTv, Casusluk davaları gibi kumpaslar zamanında adaletten ayrılmamakta direnen, hukuk içinde karar almaya çalışan yargıçlar da 2010 referandumuyla blok halinde yargının üst katmanlarına çöreklenen sözde yargıçlar tarafından sürgün ediliyordu!..
Yargıç Karadağ, aynı zamanda yargıçların hakkını korumak adına kurulan Yargıçlar Sendikası’nın da başkanı demiştim. İktidar böylece bir taşla en az iki kuş avlamış durumda; sendikanın başkanını da sendika merkezinden bin küsur kilometre uzağa yollayarak örgütlü mücadeleye de ağır bir darbe vurmuş oldu...
Bu yapılan “atamanın” hem yargıçlık teminatı bakımından hem sendikal yasalar açısından hem de bütün ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olması da bizim “en büyük Türk büyüklerini” zerre kadar ilgilendirmiyor!..
Biliyorsunuz, neredeyse 11 aya varan Olağanüstü Hal Yasası (OHAL) ile binlerce savcı ve yargıç FETÖ’cü gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. Peki bunların yerine kimler alındı diye soracak olursanız Karadağ’ın yanıtı şu:
-Yargı artık Süleymancıların, Menzilcilerin, Hakyolcuların eline geçmiş durumda!..

“Bu kadar tesadüf ancak delil olur!..”


Yani adalet bir cemaatten diğer cemaatlere, tarikatlara devredilmiş oldu!.. Hatırlarsanız CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, mesleğe yeni alınan hakimlerin büyük çoğunluğunun AKP’li olduğunu, parti içinde görev yaptığını, milletvekili adayı ya da aday adayı olduğunu belgeleriyle açıklamıştı!.. Yargıç Karadağ, bu vahameti yasalara dayanarak şöyle açıkladı:
-Seçim yasasında, bir seçimde aday olan hakim ve savcıların mesleğe dönemeyecekleri yazıyor. Hakim ve Savcılar Kanunu’nda da hüküm var ve diyor ki “siyasi partiye girenlerin meslekle ilişiği kesilir!” Fakat şimdi, Türkiye’de, AKP ilçe yöneticileri gibi, siyasete girmiş, tavrını belli etmiş kişiler yargıç olarak atanıyor!..
Sadece bu mu; daha önce seçime girmiş, seçilememiş ya da aday yapılmamış yargıçlar bu dönemde mesleğe yeniden alınıyor! Düşünsenize siyasetçi kimliğiyle “fikir beyan eden”, ideolojisini mıh gibi açığa vuran zat, yargıç olarak karşınıza gelecek ve verdiği karar “adil” olarak kabul görecek, yerseniz!..
Partili Cumhurbaşkanı’nın seçeceği 4 HSK üyesi, mecliste seçilen 6 üye, doğal HSK üyesi olan Adalet Bakanı ve Müsteşar ile birlikte oluşan, tüm hakim ve savcıların kaderini elinde tutacak olan hakim ve savcılar Kurulu’nun faklı olacağını mı sanıyorsunuz!.. AKP-MHP ortaklığı ile kimlerin seçildiğini, seçilenlerin isimlerinin daha önceden telaffuz edilmesi neyin amaçlandığını zaten tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. Yargıç Mustafa Karadağ bu durumu şöyle yorumluyor:
-Bu kadar tesadüf ancak (mahkemede) delil olur!..
Bu “tesadüfler!” neticesinde oluşan HSK ve mesleğe kabul edilen yeni “tip” yargıç ve savcılarla nasıl bir adalet sistemi yaratıldığı da ayan beyan ortada... O zaman söylenecek tek şey kalıyor:
-Adaletin ruhuna hep birlikte El Fatiha!..