ANALİZ

Yok artık daha neler


İktidar belli ki çok sıkıştı bu nedenle Özgür Suriye Ordusu’na sığındı. CHP’nin “Bu bir terör örgütü” kuşkusuna çok öfkelenen AKP Genel Başkanı Erdoğan “ÖSO, terör örgütü değil, kendi vatanlarını savunan, içinde her etnik kökenden insanın bulunduğu milli yapıdır” diye konuştu. CHP’ye yine çok ağır sözler söyleyen AKP genel başkanı  “Türkiye’de adı ana muhalefet partisi olan ama yaptıkları ile adeta ana hıyanet partisine dönüşen bir parti daha doğrusu başındaki zevat ve onun şürekâsı diyebileceğimiz bir ekip var” dedi. Erdoğan ÖSO’nun kendi vatanlarını korumak için organize olduğunu ileri sürerek örgütü Kurtuluş Savaşı’ndaki Kuvayı Milliye güçlerine benzetti. İşte orada durmak gerek. Kuvayı Milliye Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayıp yutan emperyalist güçlere karşı Türk milletinin direnişini başlatan kahramanlardır. Kuvayı Milliye çok kısa sürede Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bağlı düzenli orduya dönüşmüş ve tarihe altın harflerle geçen Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir. Suriye’de Amerika’nın marifetiyle kurulan, bugüne kadar Türkiye’nin himmetiyle yaşayan, kimi aşiretlerin elemanlarından oluşan başı bozuk bir sivil milis grubudur. Bir ilkesi, ideali, hedefi yoktur. Liderleri daha yeni Amerika’da Beyaz Saray ve Pentagon’un talimatlarını almak üzere Washington’a gitmişlerdi.  Özgür Suriye Ordusu 2011 yılında Amerika, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın desteği sayesinde Esat ordusundan ayrılan iki subay tarafından kurulmuştu. Amaç Şam yönetimini devirmekti ve örgüt kısa süre sonra El Nusra ardından da IŞİD’e katıldı. Örgüt militanlarının öldürdükleri bir Suriye askerinin ciğerini yemesi 2015’te büyük yankı uyandırmıştı. Suriye’ye Rusya’nın girmesi, Amerika’nın da dinci militanlardan kurtulmak için PYD-YPG ile işbirliği yapmasından sonra ÖSO hayli zayıflamıştı. Ancak görünen o ki geçen süre içinde ÖSO militanları Türkiye tarafından korunup kollanmış. Şimdi de Afrin operasyonunda Türk Ordusu’nun yanına katılmış. İktidar ÖSO’nun Suriye’nin gerçek sahipleri olduğunu ve Türk Ordusu’nun aldığı yerlerin kontrolünün bu örgüte devredileceğini söylüyor. Özgür Suriye Ordusu denilen bu grup AKP tarafından desteklenebilir, para, silah ve mühimmatla beslenebilir, Afrin operasyonunda maşa gibi de kullanılabilir ama bu örgüte “ülkelerini kurtarmak isteyen vatanseverler” veyatıpkı bizim Kuvayı Milliyeciler gibi” tanımlamaları yapmak hem ayıptır hem de Türkiye’ye haksızlıktır. Şunu rahatlıkla yazabilirim. Bu iktidar bugün cansiperane savunduğu Özgür Suriye Ordusu’nun da kendisini kandırdığını bir süre sonra mutlaka söyleyecektir. Bu süreçte uğrayacağımız zararın hesabının nasıl sorulacağını ise ileriki günlere bırakmak gerektiğine inanıyorum.

BUNU YAZMAK GEREK

Türkiye Suriye’de alternatif ordu kurabilirdi


Amerika Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti oluşturmak istiyor. Bunu saklamıyor da zaten. Ayrıca şu anda bilmediğimiz, bu devletin kurulmasına Suriye ve hamisi Rusya’nın da destek verip vermediği. Hesapta Esat Amerikan desteğindeki Kürt gruplarını “vatan haini” olarak ilan etti ama yarın öbürgün pazarlık masasına oturmayacağı anlamına gelmez. Nitekim Soçi’deki zirveye PYD’nin katılmamasını şart koştuk ve bunda şu ana kadar başarılıyız ama zirveye Kürt grupların temsilcileri katılacak. Demek ki Suriye/Rusya ikilisinin kuzeydeki bir Kürt devletine ya da Kürt özerk bölgesine çok da karşı olmadıklarını söyleyebiliriz. Amerika birçok ülkede yaptığı gibi Kuzey Suriye’de de elini yakmamak için maşa kullanıyor. Buradaki Kürt terörist grupları toplayan Amerika düzenli bir alternatif ordu kurduğunu açıkladı. 100 bin PYD’li şu ana kadar Amerika’dan 5 bin TIR dolusu silah, mühimmat ve teçhizat aldı. Sonuçta ortaya Özgür Suriye Ordusu’ndan kat be kat güçlü, düzenli ve disiplinli bir silahlı güç çıktı. Türkiye’nin bu yapılanmayı gördüğü halde niye önlem almadığını merak ediyorum. Bugün AKP genel başkanının çok övdüğü ÖSO’nun ne olduğunu herkes biliyor. Oysa Türkiye’ye sığınan 3.5 milyon Suriyeliden hiç olmazsa 100 bin kişilik düzenli bir ordu kurulabilirdi. Bunun eğitimi, sevk ve idaresi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uzman subayları tarafından gerçekleştirilebilirdi. Böylelikle düzenli bir ÖSO hem bölgede caydırıcı unsur olur hem de örneğin Afrin operasyonunun büyük bölümü bu silahlı güç tarafından yapılabilirdi. Ne derseniz deyin, 3.5 milyon Suriyeli Türkiye’de yaşarken, bu ülkede Mehmetçiğin şehit olmasına gönlüm razı gelemiyor. Üstelik o 3.5 milyonun çoğu kendi vatanına dönmek bile istemezken...

DEDİKODU

Gazeteci “Beyefendi onların arasına girmemizi istiyor” demiş


Bugün de bir medya dedikodusu yazmak istiyorum. Gerçi bunlara dedikodu diyorum ama aynıyla yaşandığını bilen pek çok kişi var. Şu sıralar Doğan Grubu’nun prenslerinden biri olan gazeteci daha önce 24 kanalında çalışıyordu. Kanalın başında da şimdilerde jöleli diye tanınan müthiş danışman oturuyordu. Kahramanımız 24 kanalında program yaparken CNN Türk’ün sabah programlarında da boy göstermeye başlamıştı. Durum jölelinin de tepkisini çekmiş. Program müdürüne “söyleyin ona ya orada ya burada çalışsın” demiş. Kahramanımız ise tepki göstermiş ve “Beyefendi’ye kim anlatacak?” diye sormuş. Sonra da eklemiş “Beyefendi bizzat verdi o kanala çıkma talimatını, çünkü bizlerin onların arasına girmemizi istiyor.” Jöleli bu duruma öfkelenmiş aslında ama hiçbir şey yapamamış. Kahramanız kazanmış bu raundu. Sonra da zaten tamamen CNN’e geçerek patronun prensliğine terfi etmiş. Şu sıralar “saraya en yakın benim” hırsıyla rakip gördüğü programcıları tasfiye etmeye çabalıyor.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Yüz kapamanın ölçüsü ne?


Medyada hiç anlamadığım bir uygulama var. Belli ki “yasal” bir dayanağı var elbette ama bu hangi durumlarda uygulanıyor buna pek aklım ermiyor. O da şu; Suç işleyen kişilerin isimleri ve yüzleri medyada açıkça yayınlanamıyor.  İyi de hangi suçlular? Dünkü gazetelerde “kadına şiddet” konusunda korkunç bir haber vardı. Bir adam bir kadını dövüyor. Çevreden geçen bir futbolcu müdahale ederek “Ayıptır karşındaki kadın” diyor. Adam elindeki bıçağı futbolcuya saplıyor sonra kaçıp bir markete giriyor. Saldırgan polis operasyonu ile yakalanıyor ama genç futbolcu hayatını kaybediyor. Kadın döverken bu iğrenç cinayeti işleyen kişinin yüzü bantlanmıştı gazetelerde. İsmi de rumuzla veriliyordu. Bir gün önce sokakta yürüyen bir genç kıza yumruk atan adamın ise hem yüzü açıktı hem de adı soyadı açıkça yazılmıştı. Son 15 günde sayısız örnek gösterebilirim. Kimi suçluların yüzleri de açık isimleri de belli kimilerinin ise yüzleri bantlı. Bilmediğimden soruyorum, hangi durumlarda hangi suçluların/sanıkların yüzü kapatılacak ve ismi yazılmayacak hangi durumlarda bu kurala uyulmayacak?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

De ki Afrin Operasyonu’na karşısınız


Ordumuz Afrin’e doğru ilerliyor. Umudumuz ve dileğimiz hiç kayıp verilmeden bu operasyonun bitirilmesi ve sınırımızın bu bölümünün terör tehdidinden arındırılmasıdır. Ülke bu tür bir “savaş” gibi durum yaşarken herkesin bu operasyonun arkasında olmasını beklemek yanlış değildir. Ama bu operasyonun yapılmasını istemeyeni de kimse “hain-terörist-alçak-namussuz” olarak niteleme hakkını kendinde bulamaz. Oysa Türkiye’de bu olmuyor. En başta AKP genel başkanı aşırı bir öfkeye kapılıyor. Ondan cesaret alan partililer ve yandaş yalakalar da “hainler- alçaklar” edebiyatının şahikasına ulaşıyorlar. Sadece bununla kalsa yine iyi. İktidarın başının öfkesi yargıyı da harekete geçiriyor. İşte son örnek Türk Tabipleri Birliği’ne yapılan şafak baskını. Aynı şekilde aşırı dinci ama AKP muhalifi Furkan Vakfı’nın darmadağın edilmesi. O yargı eğer AKP genel başkanı işaret etmese Türk Tabipleri Birliği’nin “savaş istemiyoruz” açıklamasını “vatan hainliği, teröre destek” olarak niteler miydi? Elbette nitelemezdi. Yine aynı yargı eğer en tepeden işaret gelmese yüzlerce kişiyi sosyal medya üzerinden “Afrin’de ne işimiz var?” diyen hesapların sahiplerini yaka paça hapse atar mıydı? Türkiye’de yaşamak giderek zorlaşıyor. Savaşa karşı çıkmak da, yapılan bir operasyonun gereksizliğini söylemek de suç değildir, böylesi bir baskıyla susturulmaya kalkılamaz. Belki bazıları diyecek ki “toplumun büyük çoğunluğu destek olurken bunlar ne yapmak istiyor?” Daha iyi ya işte, eğer gerçekten tüm halk yapılanları destekliyorsa karşı çıkanlar o koca toplum içinde yalnız kalmaya mahkum olurlar ve kendiliklerinden tasfiye olurlar. Oysa iktidar şunu biliyor ki eğer bu kadar büyük şişirmeler yapılmazsa küçük bir başarısızlık bile her şeyi tersine çevirecektir. Bu nedenle baskı olağanüstü artırılıyor ki başarısızlıkta bile kimse ağzını açacak güç bulamasın.