17 Aralık yolsuzluk operasyonu sürecinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, oğlu Bilal Erdoğan ile yapmış olduğu konuşmalarla ilgili ses kayıtlarının, Türkiye gündemindeki önemini koruduğunu ifade eden CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, 6 ay boyunca ses kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmaktan kaçınan Başbakan’ın, aradan 6 ay geçtikten sonra, tüm kadroları değiştirilen TÜBİTAK’tan aldığı-aldırdığı rapora göre; “ses kayıtlarında hece hece montaj…” yapılmıştır." dedi.Atilla Kart Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu Başkanlığına yolladığı itiraz sebeplerini şöyle sıraladı :
"Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında böylesine ağır iddiaları içeren suçlamalardan dolayı, “aklanma sonucunu” doğuracak yasal gelişmelerin ortaya çıkmasından, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak memnuniyet duyarız. Böyle bir sonucun ortaya çıkması halinde, Başbakan’ın da göğsünü gere gere sözü edilen raporu ve dayanaklarını, kamuoyuyla paylaşması ve Uzmanların incelemesine açması gerekir.
Bu gerekçeyle Başbakanlığa yaptığımız başvuru, ilgisi sebebiyle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na gönderilmiş; Bakanlığın ise evrakı TÜBİTAK’a göndermesi sonucu, TÜBİTAK yukarıda sözü edilen işlemi tesis etmiştir. TÜBİTAK; 2.07.2014-126350 sayılı işleminde; 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanununun 20. Maddesine göre; adli kovuşturma ve kovuşturmaya ilişkin bilgi veya belgeleri;
Suç işlenmesine yol açması,
Soruşturma ya da kovuşturmayı tehlikeye dönüştürmesi,
Yargılama görevinin gereğince yerine getirilmesini engellemesi,
Hakkında dava açılmış bir kişinin adil yargılanma hakkını ihlal edecek nitelikte olması halinde; “mezkûr belgenin kamuoyuna açıklanamayacağı” gerekçesiyle talebimizi reddetmiştir.
Mezkûr işlemin; kamu yönetimi ciddiyeti ve sorumluluğuyla, halkın doğru bilgilendirilmesi hakkıyla bağdaşır bir yönü olmadığından; itirazımızın kabulüyle, bilgi ve belgeye erişimin sağlanmasınakarar verilmesi için, iş bu başvuruyu ve itirazı yapmak gereği doğmuştur; Şöyle ki;
YASAL VE SOMUT BULGULARA DAYALI SES KAYITLARI MEVCUT
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Cumhurbaşkanı adayı ile aile bireyleri hakkında, içeriğinde suç bulgularını barındıran “yasal ve somut bulgulara” dayalı olan ses kayıtları mevcuttur. Bu ses kayıtlarının gerçeğe uygun olduğu, her hangi bir montajın olmadığına dair uluslararası kuruluşlardan alınan raporlar vardır. Hal böyle olmasına rağmen; TÜBİTAK bünyesinde kadro değişiklikleri yapıldıktan ve aradan 6 ay geçtikten sonra, ses kayıtlarının “hece hece montaj” olduğuna dair, TÜBİTAK’tan rapor alınmış olması, başlı başına soru işaretlerini beraberinde getirmiştir.
Bu raporun tüm bulgularıyla birlikte kamuoyunun bilgisine sunulması gerekir. Bir ülkenin Başbakanı hakkında “aşama ve ciddiyet kazanmış” olan iddiaların tahkiki zorunludur. Bu iddiaların, ilgili idari ve adli mercilerde tartışılması gerekir. Bu tartışmaların sağlıklı ve verimli bir şekilde yapılabilmesi için, iddialarla ilgili bulgular hakkında kamuoyu bilgilendirilmelidir. Suçlamaya konu olan bulgular, suçlamayla ilgili olarak Başbakan tarafından yapılan savunmalar ve nihayet bu iddiaların “Uzman Kurum’lar” tarafından tartışılıp, değerlendirilmesi; demokrasinin ve şeffaf bir toplum olmanın gereğidir.
RAPORUN SUNULMASINDA ÜSTÜN KAMU YARARI VARDIR
Maddi gerçeğe ancak bu şekilde ulaşılabilir. Böylesine ağır iddialar açıklık kazanmadığı, üstü örtüldüğü takdirde; bir taraftan suçlamaların önü kesilmeyecek, bir taraftan da Başbakanlık makamı sürekli olarak tartışılacak ve yıpranacaktır. Türkiye normalleşemeyecektir.
Öte yandan ve esasen; İhtilafa ve talebe konu olan raporun, kamuoyunun bilgisine sunulmasında ”üstün kamu yararı” vardır. Kamu yararının söz konusu olduğu hallerde, hiçbir istisnai hüküm söz konusu olamaz. Kaldı ki, raporun kamuoyuyla paylaşılması, Başbakan’ın da yararınadır. Böylece, yukarıda ifade edildiği gibi, Başbakan’a yönelik olarak dile getirilen haksız eleştiri ve yorumlar da son bulacaktır. Başbakan, hukukunu koruyacak ve hakkını arayacaktır. Başbakan’ın bu anlamda yeterince gücü vardır. Aksine bir yaklaşımla ve “Kamu yetkisinin kötüye kullanılması” suretiyle bilgi akışının engellenmesi, halkın doğru bilgilendirilmesinin engellenmesi anlamına gelecektir. Böyle bir anlayış ise, ancak “Dikta”yönetimlerinde söz konusu olabilir. Bu taktirde, Başbakan’ın, yolsuzluk suçlamalarının üstünü örttüğü yönünde toplumda mevcut olan kanı, yaygın hale gelecektir.
RAPORU GİZLEMEK 3. DÜNYA ÜLKELERİNDE GÖRÜLEBİLİR
Böylesine ağır şaibelerin varlığını sürdürmesi halinde, Türkiye’nin “normalleşmesi“ ve toplumsal barışın tesisi mümkün olamayacaktır. Açıklanan sebeplerle; Başbakan’ın; kendisini aklayan (!) bir raporu, kamuoyundan gizlemesi, ancak “3. Dünya ülkelerinde görülebilecek dramatik ve antidemokratik” bir uygulamadır. Türkiye,“kara mizahın” bu kadarını hak etmiyor…. Türkiye, “3. Dünya Ülkesi” değildir. Türkiye, Başbakan ve aile bireyleriyle ilgili “ciddi şaibelerin” , Başbakan’ın nüfuzuyla üstünün örtülebileceği bir ülke olamaz, olmamalıdır. Talebe konu olan raporun, kamuoyunun bilgisine sunulmasında “üstün kam yararı” vardır. Bu değerlendirmelerimiz ışığında itirazımızın kabulüyle, bilgi ve belgeye erişimin sağlanmasına karar verilmesini saygıyla talep ederim."