Sevgili okuyucularım, elimde ilginç bir kitap var. 1993 yılında çeşitli kişilerle yapılan söyleşilerden oluşuyor.
Hazırlayan iki kişi:
Metin Sever ve Cem Dizdar.
“İkinci Cumhuriyet Tartışmaları.” (Başak Yayınları)
Bu konuda bir söyleşiyi de o sırada Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’la yapmışlar.
Ancak söyleşinin yapıldığı 1993 yılında Erdoğan henüz asrın lideri olmuş değil.
Sonradan tu kaka ilan ettiği Necmettin Erbakan’ın partisinin il başkanı, başka bir deyişle sıradan bir siyasetçi.

* * *

Söyleşide kendisine açık ve net bir soru soruluyor:
“Başkanlık sistemi için neler söyleyeceksiniz?”
Yanıt çok ilginç:
“Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu, ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi. Bunun oluşması için siyasette serbest piyasanın oluşması lâzım.”
Asrın lideri sayın ve muhterem cumhurbaşkanımız şimdi başkanlık sisteminin en büyük savunucusu kesildi!
Peki aradan geçen yıllarda ne oldu da böylesine 180 derecelik bir değişim gösterdi?

* * *

Bu soru kendisine şimdi sorulsa mutlaka şöyle diyecektir:
“Ama ben o zaman “Şimdilik” demiştim. O gün öyleydi, şimdi koşullar değişti ve böyle oldu!”
İyi de, verdiği yanıttaki cümleler ilginç:
Bir özentinin sonucu, ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi!
Benim bildiğim kadarıyla asrın lideri boş konuşmaz. Mutlaka bir bildiği vardır.
O halde şimdi ne değişti de başkanlık peşinde koşturup duruyor?
Şimdi birileri ortaya çıkıp “Sayın cumhurbaşkanım, zat-ı aliniz şu anda acaba bir özentinin peşinde olabilir misiniz? Ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesinin peşine takılmış olabilir misiniz?” diye sorsa acaba ne diyecektir?

* * *

Son bir not olarak, verdiği yanıtın son cümlesini hiç anlamadığımı da özellikle vurgulamak isterim!
Siyasette serbest piyasanın oluşması!
Ne demek bu, ne anlama geliyor.
Ben anlamadım, kime sorduysam da anlamadı.
O halde sorulması gereken son soru şu:
Günümüzde ısrarla başkanlık istediğine göre, siyasette sözünü ettiği bu serbest piyasa (!) acaba oluşmuş durumda mı?
Çelişkiler yumağını görüyorsunuz. Bunlar belgeli...

* * *

“Başkanlık sistemi” Türkiye Cumhuriyeti üzerinde kurulmak istenen en son ve en büyük tezgahtır.
Asrın liderimizin yine aynı söyleşide yer alan başka tespitleri var ki, bunlar ancak başkanlık sisteminde gerçekleşebilir.
Şöyle diyor:
“Resmi ideoloji, ırkçı bir kişilik taşıyor. Bu yapısıyla milli bütünlüğü koruması mümkün değildir. Şu anda Türkiye’de 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 grubun da varlıklarının tanınması gerekir. Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye’de yaşayan herkesindir. Bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir.”
İnanç birlikteliği ile kastettiği acaba din birlikteliği mi?

* * *

Söyleşide başka ilginç bölümler de var. İşte üç ufak örnek daha.
Soru:
“Milli bütünlüğün korunmasından söz ettiniz. Bir değişim süreci içerisinde eğer ülke içinde yaşayan bazı grup insanlar milli yapı içerisinde kalmak istemezse ne olacak?”
Yanıt:
“Onun kararını yine halk verecek.”
Şimdi günümüzdeki Türkiye’de olanları, her gün gelen şehit cenazelerini ve Güneydoğu’da yaşananları düşünün, sonra değerlendirme yapın!
Soru:
“Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler.”
Yanıt:
“Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir!.. Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum.”
Böylesine bir ayrılma isteğini o günlerde reddetmediği gibi, eyalet sistemine yeşil ışık yakıyor.

* * *

Burada size ilginç bir olayı daha anımsatmak isterim.
Asrın lideri geçen yıl Bursa’da başkanlık konusunda aynen şöyle demişti:
“Ben belediye başkanlığım döneminden bu yana (Refah Partisi’nden 1994 yılında seçilmişti) ne zaman sorulduysa başkanlık sistemini hep savundum geldim...”
Geçmiş yılların arşivlerini taradım, bu konuya değinen bir tek cümlesini bile bulamadım.
Umarım bu sözünü belgeleyecektir!

* * *

Asrın liderimiz geçmişte başkanlık sistemini kötülüyor ve şunu söylüyordu:
“Bunun ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir.”
Birkaç gün önce Ankara Ticaret Odası salonlarında yaptığı konuşmada ise şöyle dedi:
“Bu mesele millidir, bu mesele yerlidir. Bugüne kadarki anayasaların hepsi ithaldir, yerli değildir. Şimdi yerliye ve milliye dönmeliyiz.”
Gitti özentiler, gitti Amerikan emperyalizmi, geldi yerlilik ve millilik!
Valla ben artık ne diyeceğimi şaşırdım, kafanızda iyice tartın ve kararı siz verin!