İnsan, unutulursa ölür...
Çocuklarımızı unutturmayacağız...
Tarih: 1 Aralık 2008.
Yer: Konya Taşkent ilçesi...
Saat, sabaha karşı dört buçuk... Balcılar Boğaziçi Kız Öğrenci Yurdu’nda yatılı kalan 46 kız uyuyordu.
Yurdun “ablası” Tuba Güler abdest almak için kalktığında mutfaktan hışırtı duydu. “Ocağın plastik hortumu yine gaz kaçırıyor” deyip, vanayı kapattı.
Öğrenciler kalkmaya başladı... 12 yaşındaki Zeynep Büşra abdest alırken gaz kokusunu hissetti. Bir yaş küçük kardeşi Rukiye Sena’ya “dışarı çıkalım” dedi. “Abla” izin vermedi. O sırada...
Bir öğrencinin mutfağın elektrik lambasını yakmasıyla korkunç patlama meydana geldi.
Dördü 11 yaşında... İkisi 12 yaşında... Altısı 13 yaşında... Üçü 14 yaşında... Biri 15 yaşında... Biri 20 yaşında...
LPG tankı patlaması sonucu 18 kız öğrenci can verdi.
İki kolunu kaybeden Esma Nur gibi 28 öğrenci yaralandı.
- Yurt kaçaktı...
- Kapasiteyi aşarak öğrenci alınmıştı...
- Mutfak ve çay ocağına döşenen doğalgaz tesisatı usule uygun değildi. LPG tankı üç metre değil, bir metre uzağa konmuştu...
- Gazın çıktığı ve gaz ocağına bağlanan hortuma “regülatör” adlı basınç düşürücü takılmamıştı...
- Sızıntı durumunda gazı ve elektriği kesecek sistem ve yangın alarmı yoktu...
- 27 Şubat 2007 ve 2 Temmuz 2008 tarihlerindeki kontrollerde “uygundur” raporları verilmişti...
Konya Hadim Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
Sadece dört aile şikayetçi oldu. Bu ailelere “kadere iman etmeyen imansızlar” diye saldırıldı.
AKP, 2013 yılında “kanuna aykırı eğitim kurumu açma” eylemini suç olmaktan çıkardı.
Balcılar’daki kız öğrenci yurdu hiçbir şey olmamış gibi faaliyetini sürdürdü...
Yedi yıl sonra...
Aynı gün...

Aman et bozulmasın!


Tarih: 1 Aralık 2015
Yer: Diyarbakır Kulp ilçesi...
Karaağaç Erkek Kuran Kursu’nun yatılı 11 öğrencisi yataklarında uyuyordu.
Saat gece yarısı ikiyi geçiyordu. Elektrik ısıtıcısından yangın çıktı.
Çocukların çığlıklarını duyan köylüler su bidonlarıyla koştu...
Tan yeri ağarırken acı tablo ortaya çıktı:
16 yaşındaki Mehmet, 16 yaşındaki Serhat, 14 yaşındaki Şahin, 14 yaşındaki Sabahattin, 12 yaşındaki Suat kapı ve pencereler açılmadığından yanarak can verdi. Altı çocuk yaralandı. Hepsi...
Kalabalık yoksul ailelerin çocuklarıydı.
- Kurs izinsiz yatılıya çevrilmişti...
- Kaçak elektrik kullanılıyordu...
- Elektrik tesisatı yönetmeliğe uygun değildi...
- Kablo tertibatı uygun şekilde yapılmamıştı...
- Yangın anında akımı kesmek için gereken 50 TL değerinde röle bile takılmamıştı...
- Kalorifer tesisatı yetersizdi ve aslında hiç çalışmıyordu...
Oysa.
Kuran Kursu yangından 15 gün önce denetlenmiş ve “fiziki imkanlar iyi” raporu verilmişti...
Hiçbir veli şikayetçi olmadı; “Allah’ın takdiri” dediler.
Kimse tutuklanmadı!
Diyanet İşleri Başkanlığı Karaağaç Kuran Kursu yöneticisi Faruk Işık’ı Konya Hüyük ilçesine atadı!
Dosya kapatıldı...
Daha yazmayayım yürek kaldırmaz. Baksanıza...
Tarih: 29 Kasım 2016.
Adana- Aladağ Kız Öğrenci Yurdu’nda çıkan yangında 11 gencecik fidan can verdi. En küçüğü Sare Betül altı yaşındaydı...
Dava sürüyor; tek tutuklusu yok...
Yangından iki gün sonra...
Yurdun sahibi cemaatin avukatı savcılığa dilekçeyle başvurdu:
“Dondurucuda bulunan 35 kilo etin bozulma tehlikesi vardır; teslimine karar verilmesini saygı ile dilerim.”

Devlet gözünü kapıyor


Çocuklar sadece ölmüyor.
Çocuklar sadece yanmıyor, sakat kalmıyor.
Rize’den Karaman’a... Adıyaman’dan Çorum’a... Konya’dan İzmir’e...
Çocuklar tecavüze uğruyor.
Yurtlarda ölen, sakat kalan, ırzına geçilen çaresiz çocukların ülkesi burası!
Devlet, ucu dine dokunan her vakaya gözünü kapatıyor.
Aileler sesini çıkaramıyor.
Kimi Müslümanlar “tarihi ilahi” deyip görmezlikten geliyor.
Yoksulun, garibanın, ezilmişin sahibi yok bu topraklarda...
İsmail Saymaz bu acı duruma “Kimsesizler Cumhuriyeti” adını verdi.
O, kimsesizlerin-fukaraların gazetecisi. Zamanla unutulup giden Anadolu’nun dört yanındaki “kaybedilen masum çocukların” duruşmalarına gitti. Sadece haber yapmadı; kitap da yazdı.
Kitabını okurken gözleriniz doluyor bu sahipsizliğe...
Türkiye’de tarikatların kontrolünde, 4 bin 561 Kuran Kursu ve 3 bin 964 özel yurt var.
Devlet, ne bunları- ne de kamunun elindeki yerleri denetliyor!
Devletin görevini gazeteci yapıyor! İsmail Saymaz “tarikat yuvalarının” içler acısı halini yazınca ne oluyor?
Işıkçılar tarikatının yayın organından veryansın ediliyor:
“İsmail Saymaz dün faşistti, bugün komünisttir; hemen işine son verilmelidir!”
Sinsi amaç bellidir:
Hakikatleri yazdırmamak...
Gerçekleri unutturmak...
Gazetecinin görevi unutturmamaktır.