Prof. Dr. Samim Sinanoğlu....
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Latince bölümünün kuruluşunda yer aldı. 1971 yılında vefatına kadar bölüm başkanlığını üstlendi.
Sinanoğlu ailesinin en büyüğüydü...
Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu’dan miras kalan bir sandığı oğlu Fethi’ye bıraktı.
Geçtiğimiz yıl Fethi Sinanoğlu da vefat etti. Eşi Ayfer kayınpederinden gelen sandığı açtığında içinde Arap alfabeli belgeler, gazeteler buldu. Kayınpederi gibi ailenin diğer dört kardeşi de hayatta değildi. Ailenin en büyüğü ve eski yazı okuyabilen ailenin damadı Şener Aral’a sandığı gönderdi.
Şener Aral...
- Prof. Samim Sinanoğlu’nun kız kardeşi -değerli sanatçımız- Esin Afşar’ın 40 yıllık eşiydi...
- Prof. Samim Sinanoğlu’nun erkek kardeşi -büyük bilim insanımız- Prof. Oktay Sinanoğlu’nun yakın dostuydu. (Her ikisi de devlet bursu ile kimya mühendisliği eğitimi için ABD’ye gönderildi; 1957’de mezun oldular. Şener Aral 1959’da Türkiye’ye döndü; Prof. Oktay Sinanoğlu akademik çalışmalarına devam etti ve dünya çapında isim oldu.)
Şener Aral merakla sandığı açtı...
Kayınpederi Nüzhet Haşim Sinanoğlu’ndan miras kalan sandıkta “hazine” vardı...

Evin bodrum katı


Nüzhet Haşim Sinanoğlu...
Kavala’da 1896 yılında varlıklı ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Babası tütün tüccarı Hasan Bey; büyükbabası ise devlete önemli hizmetlerde bulunmuş Deli Sinan Paşa idi.
Hasan Bey Kavala’da sigara fabrikası kurmayı kendisine hedef seçti; bu nedenle Almanya’ya yaptığı seyahatler sırasında tanıdığı ve sonradan Müslüman olup Fatma adını alan hanımla evlendi.
Nüzhet Haşim (ve Ayşe) bu çiftin çocuklarıydı...
Balkan Savaşı ardından aile İstanbul’a taşındı...
Hasan Bey yakından tanıdığı Batı kültürü/ Antik Yunan ve Roma kültürlerine çok ilgi duyduğu için oğlu Nüzhet Haşim’i de bu konulara yönlendirdi.
Nüzhet Haşim, Yunanca, Latince, Almanca, Fransızca öğrendi. Galatasaray lisesinde Fransızca ve edebiyat dersleri vermeye başladı....
Uzaktan akrabası Saime ile evlendi. Samim, Suat, Aydın ve Vuslat isimli çocukları oldu.
O dönem acı günlerdi. İstanbul işgal altındaydı...
Bu ortamda süregelen fakirlik, açlık, Türklerin aşağılanması, ve mütareke dönemi hükümetlerinin kendilerini ve ülkelerini aşağılayıcı tutumları Nüzhet Haşim’i çok etkiledi.
Karar verdi: Öyle boş oturmakla kurtuluş gelmezdi...
Evinin bodrum katında elden düşme baskı aletiyle gizlice gazete çıkarmaya başladı. Gazetesine “Türkeli” adını verdi!
Gazetenin kimi sayıları işgalcilerin eline geçince Anadolu’ya/İnebolu’ya geçip gazeteyi burada çıkarmaya devam etti..
Yetmedi...
Ankara’da yeni kurulan milli hükümetin destekleyen Almanca-Fransızca makaleler yazıp bunu gizlice Avrupa gazetelerine gönderdi.
Yaptığı çok tehlikeliydi; yakalandığında sadece kendinin değil ailesinin sonunun ne olacağı belli değildi. Hali-vakti yerindeydi bu “maceraya” ne gerek vardı!
 Kararlıydı:
Vatan sevgisi hepsinden değerliydi...

Niye yazdım


Kurtuluşun ardından Nüzhet Haşim Hariciye Vekaleti’nde göreve başladı.
Bulgaristan’da görev yaparken hakkında “persona non grata”/”istenmeyen diplomat” ilan edildi. Atatürk’ün emriyle Türkler arasında istihbarat çalışması yaptığı iddia edildi.
Sofya’dan -faşizmin doğum yeri- İtalya/Bari’ye konsolos olarak gitti. Görevi, Türkiye’yi de tehdit eden faşist Mussolini hakkında raporlar hazırlayıp Atatürk’e göndermekti. (“Faşizm ve Onun Devlet Sistemi” adlı kitabı bu dönem yazdı; kitap 1933 yılında Maarif Vekaletinin1000 Temel Eser kapsamında yayınlandı.)
Bu arada... İlk eşinden ayrılarak, Karabeyoğlu ailesinden -gazeteci- Rüveyde Hanım ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten Oktay ve Esin isimli çocukları oldu.
2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Ankara’ya döndü.
25 Ekim 1940 günü Hariciye Vekaleti çıkışı, üzerinde çalıştığı kitapları görüşmek üzere Akba kitabevine uğradığı sırada ani bir kriz sonucu vefat etti. Henüz 44 yaşında idi...
Arkasında 12 eser- (Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” adlı romanının İtalyanca çevirisi gibi) tercümeler bıraktı.
Ve...
Prof. Samim Sinanoğlu, Prof. Suat Sinanoğlu, diplomat Aydın Sinanoğlu, Prof. Oktay Sinanoğlu ve Esin Afşar gibi değerli evlatlar bıraktı. (Kızı Vuslat genç yaşında öldü.)
Damat Şener Aral...
Sandıkta kayınpederinin yaşam hikayesine ait bulduğu tarihsel hazineyi benimle paylaştı.
Çok etkilendim. Ve...
Sandığın hikayesini şu nedenle yazdım:
Çevremde herkes umutsuzluk hastalığından muzdarip.
Umutsuzluk, kaybetmenin ilk basamağıdır.
Nasıl bilinmez; umutsuz durumlar yoktur, sadece umutsuz insanlar vardır.
Bulaşıcıdır umutsuzluk. Bu hastalığı size bulaştıranlardan hemen uzaklaşın.
Bilin ki, ilk önce yenilmesi gereken umutsuzluktur.
Bize...
Her zorlu duruma rağmen umudu yeşerten...
Nüzhet Haşim Sinanoğlu gibi tarihin seyrinin değişmesine katkıda bulunan yürekli insanlar lazım...

sozcu-banner-1