Aile kavramı bizim toplumumuzda kutsaldır. Bayramda seyranda bütün akrabalar birbirinin elini öper, sarılır kucaklaşır, büyüklere saygıda kusur edilmez, küçüklere sevgi had safhadadır, amcalar baba yarısıdır, teyzeler anneden farksızdır, dayılar halalar kuzenler yeğenler can ciğer kuzu sarmasıdır, enişteler abi gibidir, gelinler öz kızın olsa bu kadar sevilir. Dünyada akrabalarına böylesine bağlı bir başka millet yoktur, yabancı milletler gıptayla seyreder.

*

Dede bi ölür kardeşim...
İki tane osuruktan halı için bütün sülale mahkemelik olur!
Mazallah ev arsa filan kaldıysa, miras davası kan davasına dönüşür!

*

“Bunak bu” diye anasını mahkemeye veren evlat mı ararsın, “üç aylığımı çalıyor” diye torununu savcılığa veren babaanne mi... Kayınçonun saçını başını yolan yenge, baldıza tüküren elti, görümceyi yumruklayan bacanak, takılarla kaçan gelin, adliye önünde bayılan kaynana... Dünyada bizim kadar öz kardeşleriyle mahkemelik olan bir başka millet yoktur, “cenazeme bile gelmesinler” falan.

*

Mal mülk, para pul ziynet, sayın ahalimiz için tarifsiz derecede önemlidir.
Evladına bile vermek istemez.
Mümkün olsa, öbür tarafa giderken yanında götürmek ister.
Firavunlar gibi piramite saklayıp, öyle ölmek ister.

*

Boş vita tenekesini bile atmak istemez. Divanların altı, kanepelerin arkası, çekyatların sandığı, çekmeceler, balkonlar, bin senedir kullanılmayan, asla kullanılmayacak olan kolilenmiş eşyalarla doludur. Paslanmıştır, çürümüştür, bozuktur... Kıyamaz.

*

Herhangi bir Türk kadınının mutfak dolaplarını kurcala, iddia ediyorum, restoranların mutfağında bu kadar tencere olmaz... Her evli Türk erkeği ömrü boyunca ortalama iki otomobil tutarında tencere parası ödemiştir. Yatak odalarındaki elbise dolaplarının kuytularını karıştır, her evde en az 20 tane borcam bulursun. Ben kendi payıma, 1960 yılına ait henüz ambalajı açılmamış borcam bile gördüm. İstifler. Kızın çeyizi ayağıyla saklar, geline bile koklatmaz.

*

Son kullanma tarihi geçmiş ilaçları bile atmaya eli varmaz bu milletin... Eczacılık hobimizdir. İlaç koleksiyonu yaparız. Gir sıradan bir apartmana, arama yap, Afrika ülkelerine yetecek kadar ilaç kutusu çıkar. Üç kuruşluk ilacın adını bile bilmez, ne işe yaradığını bile hatırlamaz ama, üç kuruş ödediği için üzerine titrer, atamaz.

*

Hal böyleyken...
Bu milletin şeker fabrikalarını çatır çatır satıyorlar.
Bu milletin gıkı çıkmıyor.

*

Çadır kültürü’nün trajik sonucudur maalesef.
Çadırın içi kendisinin...
Çadırın dışı onu hiç alakadar etmiyor.

*

O şeker fabrikalarının aslında “kendi malı” olduğunu idrak edemiyor.
Tıpkı o bankaların, o limanların, Sümerbank’ın Tekel’in, Telekom’un Petkim’in, madenlerin ormanların “kendi malı” olduğunu idrak edemediği gibi... Tapusu kendisine ait olan şeker fabrikalarının elinden alınıp, başkasına peşkeş çekilmesine ses çıkarmıyor.

*

Şeker fabrikalarının yanısıra, Türk Hava Kurumu’nun binalarını satıyorlar, şimdilik 100’den fazla bina satıldı. Halbuki, kendi bağışlarıyla satın alınmıştı o binalar, kendisine ait... Kavrayamıyor.

*

Varlık Fonu’ndaki malların kendi varlığı olduğunu anlayamıyor.

*

Bir avuç yurtsever belki uyandırırım umuduyla çırpınıyor, “şeker fabrikaları vatandır satılamaz” diye haykırıyor ama...
Sayın ahalimiz o vatanın kendi vatanı olduğunun bilincinde mi acaba?

sozcu-banner-1