Türkiye son iki haftadır Kanal İstanbul Projesi’ni tartışıyor. Bu çerçevede yeni bir kanalın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne etkileri de gündeme geliyor.

1996’da Rusya Türkiye’nin Montrö Anlaşması’na dayanarak hazırladığı Boğazlar Tüzüğü’nü devre dışı bırakmak için BM Uluslararası Denizcilik Teşkilatı’na (IMO) başvurmuştu. Üç yıl boyunca bu başvuruyu boşa çıkarmak ve Montrö’yle kazanılmış haklardan ödün verilmesinin önüne geçmek için mücadele eden Büyükelçi Mithat Rende’yle Kanal İstanbul’un Montrö’ye olası etkilerini konuştuk.
Montrö’nün Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından hayati önemde olduğunu vurgulayan Büyükelçi Rende, şu bilgileri paylaştı:

ATATÜRK’ÜN DİPLOMASİ ZAFERİ

“Türkiye’nin 1936 koşullarında Montrö Sözleşmesini başarıyla müzakere ederek imzalaması ve Türk Boğazları üzerindeki tam egemenliğini perçinlemesini masada kazanılmış bir diplomasi zaferidir. (Aynı dönemde) Hatay’ın savaşılmadan Anavatana katılmasının Gazi  Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve arkadaşlarının diğer bir diplomasi zaferi olduğu akılda tutulmalı. Montrö’nün tüm maddeleri, giriş bölümünde altı çizilen geçiş serbestisi ile Türkiye’nin ve diğer sahildar  ülkelerin güvenliği esas alınarak yorumlanmalıdır.

Emekli Büyükelçi Mithat Rende


PES ETMEDEN DİRENDİK

1946’da Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği, boğazların yönetiminin uluslararası bir komisyona devredilmesini ve ortak yönetilmesini istedi. Türkiye’nin kesin tavrı ve Batı’nın desteği bu talebin önüne geçti. 1996’da Rusya, IMO’ya resmen başvurarak Türkiye’nin 1994 tarihli Boğazlar Tüzüğü’nün uygulanmasına son verilmesini istedi.

IMO’nun Deniz Güvenliği Komitesi ( MSC) Rusya’nın başvurusunu gündemine aldığında Komitenin Başkanı, Yunan Amiral Dimitri Mitropulos idi. Koşullar Türkiye’nin aleyhineydi. Londra Büyükelçisi Özdem Sanberk’in isteği ile ek bir kadro yaratıldı ve Londra Büyükelçiliği Müsteşarlığı ve IMO Nezdinde Daimi Temsilci Yardımcılığına atandım. Üç sene boyunca IMO’daki müzakereleri yürüttük. Merhum Prof.Dr.Kaptan Gündüz Aybay’ın, merhum Büyükelçi Deniz Bölükbaşı’nın, Büyükelçi Cihat Erginay’ın, Hukuk Müşavirimiz Dr Nilüfer Oral ve Kaptan Cahit İstikbal ile Kaptan Saim Ülgen’in çok değerli katkıları oldu. Ekip halinde bütün kurumlarla tek seslilik içinde çalıştık. Karşımızda Rusya ve Yunanistan’ın başını çektiği Karadeniz’e sahildar ülkeler, Yunanistan’ın güdümündeki  ikinci bayrak ülkeleri  ve İngiltere ile ABD  önemli ve etkili bir grup oluşmuştu. “7 kızkardeşler” adı verilen dev enerji şirketlerinin kurduğu OCIMF- Petrol Şirketleri Uluslararası Denizcilik Forumu da önemli bir baskı grubuydu. Türk Boğazlarının petrol ve diğer tehlikeli madde taşıyan dev tankerlerin geçişine kısıtlamasız açık tutulması, geçişleri geciktiren önlemlerin kaldırılmasıydı. Haklılığımızı denizcilik camiasına kabul ettirmek için direnmemiz başka bir değişle pes etmememiz gerekiyordu. Öyle yaptık.

TEHDİT EDİLDİK

Bu arada Türkiye Delegasyonu olarak Londra’da Müzakereleri sürdürürken bir çok ülke bazıları açık  tehdit niteliğinde  girişimlerde  bulunarak, IMO’daki tutumumuzu değiştirmemiz ve “dünya denizcilik camiasıyla işbirliği yapmamız” çağrısında bulunmuş, aksi halde “ uzlaşmaz tutumumuzun olumsuz sonuçlarına katlanmak durumunda kalacağımız”  uyarılarında bulunmuşlardı.

DÜŞMAN KARDEŞLER DE BİRLİKTEYDİ

ABD ve Rusya’yı büyük bir bölümü müzakere masalarında geçen meslek hayatımın başka hiç bir aşamasında Türkiye’ye karşı bu düzeyde yoğun işbirliği içinde görmediğimi belirtmeliyim. Rusların Montrö’nün kendileri açısından da “kutsal inek” konumunda olduğunu vurgulamalarını ilginçti. Buna karşılık, Karadeniz hariç tüm dünya denizlerine erişim sağlayan ABD’nin taraf olmadığı Montrö Sözleşmesinin özellikle savaş gemilerinin geçişlerini ve tonajlarını sınırlayan Maddelerinden  rahatsızlık duyduğu gayrı resmî sohbetlerde dile getiriliyordu.

BAŞARIYLA SONUÇLANDI

Sonuçta Türkiye sabırla ve sağlam gerekçelerle savunduğu tezlerini, tüm itirazlara ve karşı kampanyaya rağmen,  1999 Yılında dünya denizcilik camiasına kabul ettirme ve IMO’dan geçirme başarısını göstermiş, Türkiye’nin Boğazlarda uygulamaya koyduğu trafik ayırım şemalarına dayalı geçiş düzeni,  VTS altyapısı ve yeni radar teknolojisi eklenerek  sürdürülmüştür. Bir taraftan da boğazların tanker yükünü azaltacak Bakü Tiflis Ceyhan Petrol ve Doğalgaz boruları inşa adildi.

KANAL İSTANBUL DRAMATİK DEĞİŞİKLİK OLUR

Uluslararası anlaşmalarda, koşullarda dramatik değişiklik olursa anlaşmaların da değişeceği esastır. Kanal İstanbul’un açılması, Montrö’den rahatsızlık duyanlar için “Koşullar değişti, yeniden masaya yatıralım” demesi için fırsat yaratabilir. Diğer taraftan eğer kanaldan geçsinler diye boğazlarda kuralları zorlarsanız, Rusların 1996’da yaptığı gibi Montrö yeniden IMO’nun gündemine getirilebilir.
Bakıyorum, Montrö’nün önemini anlatanlara “Montrö Lobisi” deniyor. Halbuki Boğazların kontrolü ve güvenliği her vatanseverin savunması gereken bir davadır.

BOĞAZLAR TARİH BOYUNCA KİMİN DENETİMİNDEYDİ?

Boğazlarda denetim ve egemenlik tarih boyunca şu şekilde oldu:

1453
(İstanbul’un fethi) – 1744 (Küçük Kaynarca Anlaşması): Bütün denetim ve egemenlik Osmanlı İmparatorluğu’ndaydı.
1841 (Londra Anlaşması): Boğazlarda “serbest geçiş” uygulaması başladı.
1920 (Sevr Anlaşması): Boğazların egemenliği Türklerden tamamen alındı.
1923 (Lozan Anlaşması): Türkiye durumu biraz düzeltti ama boğazların denetimi uluslararası komisyona bırakıldı.
1936 (Montrö Anlaşması): Barış zamanında serbest geçiş kaldı ancak, bütün kontrol Türkiye’ye geçti.
1994 Türkiye yeni bir Boğazlar Tüzüğü çıkardı ve boğazlardan serbest geçiş konusunda çok önemli kurallar koydu.