“Erkekler ile kadınların doğurganlık fizyolojileri birbirlerinden farklıdır. Erkekler, ergenlikten itibaren ömür boyu yeni sperm üretebilirler ve yaş artışı ile ufak bir etkilenme olabilse de teorik olarak ölene kadar babalık şanslarını devam ettirirler. Ancak kadınlar, yaşamları buyunca ne kendiliğinden ne de tedavi ile yeni yumurta üretemezler." şeklinde konuşan Prof. Dr. Hakan Yaralı, "Ancak, anne karnında yumurtalık dokusu oluşurken, yumurtalığa yerleşen potansiyel yumurta hücrelerini ergenlik ile menopoz arası dönemde kullanabilirler. Doğuştan yumurtalığa yerleşmiş olan bu yumurta havuzuna yumurtalık rezervi demekteyiz. Yeni yumurta eklenme şansı olmadığı için de, yaş ilerledikçe, yumurtalık rezervi azalmakta ve üretilen yumurtaların da kromozomal olarak sorunlu olma yani sağlıksız olma riski artmaktadır” sözlerini ekledi. Peki Yumurtalık rezervi nasıl anlaşılabilir?

Anti Müllerian Hormon (AMH) kadın yumurtalığından salgılanan bir hormon olup, günümüzde yumurtalık kapasitesini (yumurtalık rezervini) değerlendirmede kullanılan en duyarlı testlerden biridir. AMH adet döngüsü sırasında önemsiz sayılabilecek bir değişim gösterdiğinden, adet ile ilgili özel bir zamanlama yapılmaksızın herhangi bir günde ölçümü yapılabilir. Günümüzde otomatize ölçüm cihazlarıyla kan AMH düzeyi yüksek doğrulukla ölçülebilmektedir. Yaşla birlikte yumurtalık kapasitesi azaldığı için, kan AMH düzeyi de düşmektedir.

Acaba “AMH seviyesine bakılarak bir kadının doğurganlık potansiyeli öngörülebilir mi?”

Bu soruya yanıt bulmak amacıyla Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir çalışmada, düzenli adet gören kadınlarda yaştan bağımsız olarak kan AMH seviyesinin bir kadının doğurganlığını öngöremediği saptanmıştır.

Yumurta rezervi düşük olan ve gebelik isteyen kadının oyalanma lüksü yok

Her rezerv düşüklüğü olan hastada mutlak hemen tüp bebek gereği yoktur. Ancak rezerv düşüklüğü bir kadının çoklu yumurta üretme kapasitesinin azaldığı anlamına geldiği için ve hiçbir tedavi ile kaybedilen yumurta yeniden ürettirilemediği, sadece var olan yumurtalar kullanılabildiği için, kadın yaşı, gebe kalamama süresi, ilave, gebeliğe engel yaratacak bir faktör olup olmaması gibi hususlar bir bütün olarak değerlendirilerek bir planlama yapılması daha doğru olacaktır. Bu hastaların gebeliği elde edebilmek açısından fazla oyalanma lüksleri yoktur.

Acaba “AMH seviyesine bakılarak bir kadının menopoza gireceği yaş öngörülebilir mi?”

Bu soruya yanıt bulmak için araştırmacılar 2018 yılına kadar yapılmış olan 6 çalışmadan genel toplumdan seçilmiş düzenli adet gören toplam 2 bin 596 kadının verilerini toplayarak analiz yapmışlardır.

Bu kadınların ortalama 12 yıllık takibi süresince bin 077’si menopoza girmiştir ve sonuçlar analiz edildiğinde, AMH’nın en düşük olduğu yüzde 5’lik dilimdeki bir kadının dahi yüzde 71.9 ihtimalle 45 yaşından önce menopoza girmeyeceği saptanmıştır. Yapılan farklı çalışmalarda da aralıklı AMH düzey ölçümü yapmanın da menopoz yaşını öngörmede yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle, AMH düşüklüğü kişinin erken menopoza girmesi açısından risk göstergesi olmasından ziyade, yaşıtlarına göre yumurtalık dokusunda kalan yumurta sayısının yani rezervin azlığını gösterir ve bu hastalarda doğurganlık isteği varlığında oyalanmamak önem arzeder.

Sonuç olarak günümüzdeki veriler ışığında düzenli adet gören genel popülasyonunda hassasiyetinin düşük olması nedeniyle bireysel menopoza giriş yaşının tahmininde AMH’nın kullanılmasını önermiyorum.