CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bir ülke işte böyle intihar eder




Lafa gelince “Bin yıldır bu topraklardayız” diyoruz.
Hatta kimileri daha da ileri gidiyor; “Aslında” diyor, “Biz Anadolu’ya çok daha önce gelmiştik.”
O halde aklıma şu soru geliyor;
Bırakın daha eskiyi, bin yıldır hep aynı topraklarda yaşayanlar mutlaka kendi kültürlerini de yerleştirmişlerdir oralara, örneğin bir mimari kimlik oluşturmuşlardır.
Öyle değil mi?
Normalde öyle ama gelin bakın bakalım bin yıldır Türklerin olan Anadolu topraklarındaki mimariye.
Var mı Türk kültürünü gösteren, ondan esintiler taşıyan bir mimari?
Özellikle AKP iktidarıyla birlikte “var olan kültür zenginliği” de yok olmaya yüz tuttu.
İslami ya da diğer dinlere ait mabetler de olmasa, Anadolu kentlerinin kimliğini yansıtan hiçbir şey bulamayacağız.
Bu kimliksizlik, tatil beldelerinde kendini daha da hissettiriyor.
Üstelik bu kimliksizlik, bu tür yerlerin ekonomik ve sosyal olarak adeta intihar ettiğinin de bir göstergesi.
Dünkü bir yazımda, bir günlüğüne arabamla gittiğim Kuşadası’nın nasıl yok edildiğini, TOKİ’nin de boy gösterdiğini dile getirmeye çalışmıştım.
Dün ise bugünkü yazılarıma hazırlanırken Cem Toker’in paylaştığı bir fotoğraf dizisi gözüme çarptı.
Toker, fotoğrafların altına şunu yazmış; “İnternette buldum... Aynı coğrafyada yan yana iki komşu ülke.. Corfu Yunanistan ve Bodrum... Bence ‘Coğrafya kaderdir’ sözü palavradır. Coğrafya kader değildir. Bu görüntüler de kanıtıdır.”
Türkiye’nin turizm incisi Bodrum ile Yunan adası Corfu’nun karşılaştırıldığı bir dizi fotoğraf, Bodrum’un nasıl mahvedildiğini gösteriyor.
Sadece Bodrum mu? Kuşadası, Çeşme, Alaçatı, Marmaris, Ayvalık böyle değil mi?
Çok değil, 8-10 yıl sonra kimse buralara gelmeyecek muhtemelen. Yabancılar ise daha sakin köşelere yapılmış her şey dahil dev otellere gidecekler sadece.
Dünyada kendi kendine ateş eden başka bir ülke daha var mı bilmiyorum.
NOT; Fotoğraflar Anthaber internet sitesinde yayınlanmış. AB Ekonomik Kalkınma ve Projeler Birliği Sorumlusu, uzak yol kaptanı Barış Balcı’nın yazısını süslemiş bunlar. Balcı’nın yazısı bilgi dolu. Buraya alıp özetlemek hem zor, hem de yazarına saygısızlık olabilir. http://anterhaber.com/bodrum-neden-kaybetti-bodrum-corfu-arasindaki-fark/2596/ adresine girerseniz bu çok bilgi dolu, yararlı ve ibret verici yazıyı okuyabilirsiniz.

BUNU YAZMAK GEREK

Yine “vergi yüzsüzleri” edebiyatı başladı


Kendi adıma bir itirafta bulunmak istiyorum.
Yıllar önce yaptığımız yanlış bir habercilik bugün hâlâ devam ediyor.
Üstelik daha sonra yaptığımız özeleştirilere rağmen, iktidar aynı konuyu şimdi yine popülizm yapmak için gündeme getiriyor.
Konu; “vergi yüzsüzleri” tanımı.
Maliye Bakanlığı, vergi yüzsüzleri listesi hazırlamış.
Buna göre, her bir vergi dairesine 250 bin lira ve daha fazla borcu olan veya bu tutar ve üzerinde kesinleşen vergi ve cezası bulunan mükellefler bu listeye konulacakmış.
Listelerde, 31 Aralık 2018 itibarıyla vadesi geldiği halde 30 Haziran 2019 itibarıyla ödenmemiş bulunan ve açıklama kapsamına alındığı belirtilen vergi ve cezalarla 1 Haziran 2018-31 Mayıs 2019 tarihleri arasında kesinleşen tarhiyatlar dikkate alınacakmış.
Şimdi gelelim yıllar önce yaptığımız hataya.
Aynı uygulama 1990’lı yılların başında da yapılmıştı.
Biz gazeteciler, Maliye Bakanlığı’ndan gelen bu “vergi yüzsüzleri listelerini” derin bir şevkle yayımlardık.
Oysa bu büyük haksızlıktı.
Çünkü iş yapmış, vergisini beyan etmiş ancak ödeme sırasında dara düştüğü için ödeyemeyenlerin listesiydi bu.
İş yapan, vergisini ödemek üzere hazırlıklarını yapan ve bunu ilan eden bir iş insanı, niçin ödeme günü yan çizer?
Vergi kaçırmak için mi?
Bu mümkün değil çünkü vergi açıklanmış, kayda girilmiş, yani bundan kaçış yok.
O halde ödemede sıkıntı yaşıyordur.
Birçok mükellef aslında genel ekonomik krizlerden dolayı ilan ettiği vergisini ödemekte zorlanıyor.
Aslında asla kaçamayacağını bildiği bir vergi sorunu ile karşı karşıya kalıyor.
Biz de bu insanlara “yüzsüz” diyerek hakaret ediyoruz.
Oysa asıl yüzsüzler, vergi kayıtlarına hiç girmeyen, gelirini gizleyen, kulpuna uydurup hiç vergi vermeyenler.
Maliye Bakanlığı’nın, bütün hesapları açıkta olan, vergi kayıtları belli, ödeyecekleri vergi bilinen insanları “vergi yüzsüzü” diye listelerle ilan etmesi çok ayıptır.
Yıllar önce yazdığımı yine yazayım; Haydi sıkıysa gerçekten vergi kaçıranları bulup ortaya çıkarsanıza.

YENİ ÖĞRENDİM

Beltur’a “gazete incelemesi” geliyor


Cumartesi günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşlarından Beltur’da sadece Sabah grubu gazetelerinin satıldığını yazmıştım.
Aynı gün gazeteci dostum Şükrü Küçükşahin aradı.
Küçükşahin anladığım kadarıyla İmamoğlu’nun ekibinde kalıcı bir yönetici olmuş.
Dedi ki, “Konuya hemen baktık, evet çok haklısın Beltur’larda sadece Sabah grubu gazeteleri satılıyor. Bu durum Başkan’ın ilkelerine uygun değil, incelemeyi en kısa sürede bitirip bir karar alınacak.”
Bu çok hoşuma gitti.
Çünkü demek ki artık İstanbul Büyükşehir Belediyesi, giderek duruma hakim olmaya ve gelen eleştiri/uyarılara kulak vermeye başlıyor.
Bu İstanbul’un geleceği için çok olumlu bir gelişmedir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Oteller dolmuş o halde tatile gerek yok


İnanmayacaksınız ama aklıma geldiğinde kendi kendime “Oğlum yapma, bu kadar paranoyak olma” dedim.
Aklıma gelen saçma sapan konu şuydu; “Uzun yıllardır, her Ramazan ve Kurban bayramlarının tatillerini bütün haftaya yayan iktidar, bu kez bunu yapmayacak, çünkü tatilden yararlananlar genellikle Ankara ve İstanbullular. Bu iki yerde de seçim kaybedildi.  Böylece intikam alınacak.”
Vallahi de billahi de böyle düşündüğüm için kendime kızdım bile.
Ama şimdi diyorum ki, “Can, o kadar kızma kendine, çünkü bu saçma sapan dediğim düşünce gerçek olabilir.”
Çünkü sonunda tatil kararı alınabileceğine inanıyordum.
Gerçi damat bey tatile gerek duymadıklarını söylemişti.
Eskiden neye göre duyuyorlardı onu da çok merak ediyorum açıkçası.
Ama dün Turizm Bakanı’nın sözlerini duyunca kuşkum iyice arttı.
Bakan Ersoy, “Bayram tatilinin dokuz gün veya beş gün olması bir şeyi değiştirmiyor, çünkü birçok yer dolu” dedi. Demek ki oteller dolduğuna göre artık tatile gerek yok.
Zaten mevcut durumda turistik hareketlenme ile ekonomiye 9 milyarlık katkı sağlanacakmış.
Oteller doluysa otellere gitmeyen/gidemeyenlere tatil hakkı tanınmasının da gereği yok.
Mantığı görüyorsunuz değil mi, bir dini bayramda yıllardır bir parça tatil yapmaya alışan insanlara, tatil yapılmamasının gerekçesini böyle anlatıyorlar.
Sonra ben ekranlarda, “Bunların tanrısı para olmuş” dediğimde kimse kızmasın ama.
Hem intikamcılar, hem de paradan başka bir şey görmüyor gözleri.