Değerli okurlar, okuyacağınız satırları oy verme işlemi sürerken yazıyorum. Yazıyı sandıklar açılmadan gazetemizin baskısına yetiştirme gibi zamansal bir zorunluluğumuz var.
Sonuçlara dair bir değerlendirme yapma olanağı bu aşamada bulunmuyor o nedenle.Bununla birlikte şu kaydı düşmek zorunlu:
Bugüne dek oy verdiğim seçimler arasında, 31 Mart yerel seçimleri kadar adayların ve beraberinde seçmenlerin iktidarca açık açık bu kadar aşağılandığı, tehdit ve hakarete uğradığı, bir başka seçim geçirmedik.
Cumhur İttifakı’ndan olmayan bazı adaylar için sürülen kara propagandaların -devlet diliyle- “münferit” hadiseler olmayıp sistematik bir çalışmaya dayandığı aşikardı.
Başkan adayını kumarhanede gösteren fotomontajlar, bir başka başkan adayının fotoğrafını sahte paraya basıp sokaklara atmalar, parasız otobüs kartları dağıtıp toplu ulaşım araçlarında propaganda istemeler, sahte SMS göndermeler…
Yanı sıra HDP’yi sanki yasal bir parti değilmiş, TBMM’de grubu yokmuş gibi kriminalize eden söylem ve eylemlerle de bu ülkenin yurttaşlarının iradesi hiçe saymalar.
Temel motivasyonu iktidar nimetlerinden uzaklaşma ihtimalinin korkusu olan bütün bu yöntemlerin, bizleri çok ihtiyaç duyduğumuz toplumsal barıştan biraz daha uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacağı ortadaydı. Nitekim oy verme işleminin başladığı ilk saatlerden itibaren gelen cinayet, yaralama ve seçim kurallarını ihlal eden sayısız olayın haberi hepimizi üzdü rahatsız etti.



EKONOMİK KRİZ

Seçim sonuçları ne çıkarsa çıksın değişmeyecek birbirine bağlı iki olgu ise geleceğimizi ilgilendiriyor:
Toplumsal barışa ve birlikte yaşama kültürüne duyduğumuz ihtiyaç giderek çoğalıyor. Adı ısrarla konulmayan ekonomik kriz ise örtülemez bir noktaya gelip dayanmış durumda. Ne kadar ertelenirse ertelensin ve adı ne olursa olsun yakın gelecekte bir krizden çıkış programının hazırlanması gerekecek.
Böyle bir tabloda yoksulluğu derinleştirecek faturanın nasıl ödetileceği ise meselenin en yakıcı kısmı. Buna hazır mıyız?

Rabia Naz ve ‘eşraf’


Anlam kaymasına uğramış bir sözcük olan “eşraf” şereften geliyor. Tam kelime karşılığı, “şerefli kişiler” demekmiş. TDK Sözlüğü’nde, “bir yerin varsıl ve tanınmış, ileri gelen, sözü tutulan, etkili kişileri” denmiş.
11 yaşındaki Rabia Naz’ın kuşkulu ölümünün bir türlü aydınlatılamayışının “eşraf”tan bağımsız olduğunu kim söyleyebilir? Eynesil eşrafı susmaya değil konuşmaya gönül indirse aydınlanmaz mı bu evlada yapılan?
Tabii ki devletin resmi makamları “resmen” kabul etmez bu kanaati. Ne var ki, yapılan açıklamalar temel, hayati sorulara yanıt vermekten uzak.
Şu sorular havaya asılıdır:
- Şaban Vatan’ın kızına çarptığını her yerde söylediği, 155’e ihbarı da yapılmış siyah Doblo neden aranmadı bulunmadı, kullananın ifadesi alınmadı?
- Baba Şaban Vatan, çocuğuna araç çarptıktan sonra yaralarının ahır olarak kullanılan terk edilmiş bir binada temizlendiğini iddia ediyordu. Şaban Vatan bu konudaki bilgi ve tanıklıklarını bildirdi. Bu bildirimden sonra ahır Eynesil Belediyesi’nin kararıyla yıkıldı. Rastlantı mıdır?
- Neden ambulansın kamera kayıtlarına ulaşılamadı? Neden bu kayıtları kimse istemedi? Neden silindi?
- Neden çocuğun götürüldüğü hastanede muayene eden doktorun ifadesi alınmadı?
Not: Eynesil’den gelen ilk seçim sonuçlarına göre belediyenin AKP’den CHP’ye geçme ihtimalinin yüksek olduğu belirtildi.

Şehir Hastanesi dersleri


Sağlık Yönetim ve Eğitim Derneği (SAYED) İstanbul’da şehir hastanelerini konu alan bir sempozyum düzenledi.
29-30 Mart’taki sempozyumda çeşitli sunum ve konuşmalar yapıldı.
Bilkent Şehir Hastanesi’nin geçenlerde henüz tamamlanmadan Ankara’da açıldığını biliyorsunuz. Sempozyumda hastanenin müteahhit şirketi CCN Sağlık da bir sunum yaptı. “Şehir Hastaneleri Projejelerinden çıkarılan Dersler” bizim için de ders.



- Branşlaşma ve mekan planlamaları dikkatle yapılmalı.
- Tıbbi cihaz planlaması ve faaliyet süreçleri dikkatle takip edilmeli
- Cihaz devreye alma süreçleri ve bölüm ruhsatlandırma konularında dikkat edilmeli.
- Taşınacak mevcut hastanelerdeki personelin eğitim ve oryantasyon sürecine yönelik net prosedürler ortaya konulmalı ve süreç dikkatle takip edilmeli.
- Sözleşme disiplinine kamu ve özel uyum sağlamalı.
- Kamu-Özel Ortaklığı yönetsel yapısı her iki yönetimin uyumu ile yönetilmeli.
- Kamu kurumları içerisinde KÖİ yapısına uyumda yaşanan güçlükler ve dirençlerin aşılması sağlanmalı
Sonuç: meli-malı takılarına bakıp nelerin hakkıyla yapılmadığını görüyoruz.
Bu arada CCN Sağlık, şehir hastanesine “direnç”ten hoşlanmıyormuş!..