Eminim konuyu tahmin etmişsinizdir.

Başlık, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 13 Kasım’da Washington’a gidip gitmemesiyle ilgili.

Sizce gitmeli mi?

Bu konudaki “objektif” görüşünüzü gerçekten merak ediyorum.

Fox TV’de Çalarsaat Haftasonu programını yapan sevgili  İlker Karagöz dün sabah yayında aynı soruyu bana sordu.

Objektif yanıt vermek için elimden geleni yaptım ama gerçekten zorlandım.

Çünkü, şahsen her zaman diplomasiden yana biri olarak gitmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

Ancak, olup biteni düşününce  de “gitmese mi acaba” sorusunu sormadan edemiyorum.

ABD yönetiminin, Kongre’sinin Türkiye karşıtı tutumu çok net. Yönetim, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki yapılanması YPG’ye verdiği desteği kesmiyor. YPG’den vazgeçmemek için Suriye’de kontrol ettiği bölgenin önemli bir bölümünün Rusya’ya geçmesine göz yumdu.

Kongre ise Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulanmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın malvarlığının araştırılmasını istediği yetmiyormuş gibi, yıllardır “Demokles’in Kılıcı” gibi salladığı “Ermeni Soykırımı” iddialarını destekleyen bir kararı büyük bir çoğunlukla kabul etti.

ABD Başkanı Donald Trump ise “bir gün öyle, bir gün böyle” tavırlarıyla hiç güven telkin etmiyor. Bir taraftan “Erdoğan istiyor” diyerek görüşmenin kendisi için önemli olmadığını ima ediyor, diğer taraftan Erdoğan ile buluşmadan kısa bir süre önce YPG’nin başındaki Mazlum Kobani ile iki kez telefonla görüşerek, hatta terör örgütü liderini Washington’a davet ederek Erdoğan’ın olası ziyaretinin niteliğinin ve anlamının sorgulanmasına neden oluyor.

Yaşadığım ikilemi biraz olsun gidermek için Cumhurbaşkanlığı’nın konuyu hangi parametrelerle ele aldığını öğrenmek istedim.

ABD ile ilişkilerde önemli rol oynayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da yakın bir isme seyahatle ilgili görüşlerini, gitmenin ya da gitmemenin artılarını, eksilerini sordum.

İlker’le yayındaki sohbetimizi izlediğini anımsattı ve “Gitmezse ABD ile yaşadığımız sorunlu ilişki, bir süreliğine kopma aşamasına gelir. ABD, Suriye’de ve Washington’da bizim aleyhimize çalışmaya devam eder” dedi.

Bu sözlerini “Erdoğan’ın gitmesi gerektiği” görüşünü savunduğuna yordum.

Devam etti:

“Washington’da tutmamız gereken isim Trump. Kendisi, Türkiye’nin lehine kararlarında direniyor.”

Bu sözleri ise “Erdoğan’ın Washington’a gitmemesi, bu nedenle zor durumda kalacak Trump’ı da tamamen kaybetme riskini getirir” olarak yorumladım.

Peki ya giderse?

Kongrenin son kararları yanına kâr mı kalacak?

Trump’ın Mazlum Kobani konusundaki rahatsız edici tavrı, Erdoğan’a gönderdiği “laubali” mektup, iki de bir söylediği “Türkiye’nin ekonomisini mahvederim” üslubu ne olacak?

Peki ya ziyaret, ABD’ye rağmen yapılan Barış Pınarı Harekatı’yla Erdoğan’ın son dönemde Türkiye’de oluşturduğu “gururlu dik duruş” algısıyla çelişmeyecek mi?

Ben bunu sorunca, tereddütsüz “içeride zaaf olarak algılanır” karşılığını verdi.

Erdoğan giderse muhalefet de tabanda oluşacak bu zaaf algısını destekleyecek, güçlendirecek açıklamaları bir kampanyaya dönüştürebilir.

Üstelik Erdoğan’ın en büyük destekçisi MHP lideri Devlet Bahçeli de Erdoğan’ın gidişine sıcak bakmıyor.

Başka görüşmeler de yaptım ve anladım ki biraz önce aktardığım çelişkili durumlar nedeniyle gitse mi kalsa mı karar vermekte zorlanıyor.

O yüzden tam ortada duruyor.

Bu hafta kurmaylarıyla yapacağı toplantılarda karar verecek.

Yine de izlenimim ve kanaatim, Erdoğan’ın yüzde 51’lik de olsa gitme eğiliminde olduğu yönünde.

Eğer gitmezse, bilin ki içerideki dengeleri, özellikle de Bahçeli’nin tutumunu, ABD ile ilişkilerin (geçici olarak) kötüleşmesinden fazla önemsiyor.



Haftasonu Sapanca’da ODTÜ Teknokent’in “Yeni Fikirler, Yeni işler” toplantısını izledim. Birbirinden parlak gençler, sahneye çıkıp 3 dakikada fikirlerini/projelerini, hedefledikleri pazar payını/ciroyu ve bekledikleri yatırım desteğini anlattılar.

Sanayide ve hizmet sektöründe teknolojinin ve yazılımların desteği ile verimi, karlılığı artıran 30’a yakın fikir dinledim. Eminim birkaç yıl içinde bazılarını çok sık duyar olacağız.

İlginç olan milyonlarca dolar ciro hedefleyen bu gençlerin, 100 bin dolar gibi miktarlarda yatırım desteği talep etmesiydi. Hatta bir ekibin bu rakamı 30 bin dolar olarak açıklamasına çok şaşırdım.

Kamunun israf ekonomisine harcadığı paraları düşününce, pırıl pırıl gençleri ve onların muhteşem projelerini nasıl heba ettiğimizi düşündüm.

Biz Barış Pınarı, ABD ve Avrupa ile krizli konulara dalmışken, iyi şeyler de oluyor.

Ekonomik krizden çıkışımıza önayak olacak parlak beyinleri ve onların projelerini ıskalamamalıyız.