YSK’nın İstanbul seçimlerinin iptali istemiyle AK Parti’nin yaptığı başvuruyu sonuçlandırmasına kısa bir süre kala ilginç gelişmeler yaşanıyor.
“Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu ama biz fark edemedik” sözleriyle 2019 yerel seçimlerinin unutulmaz ismi haline gelen AK Parti’nin Seçim İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz dün basın toplantısı yaparken, aynı dakikalarda TV’lerin altyazılarından “İstanbul’da sandık kurullarına 32 ayrı soruşturma” haberi geçmeye başladı.
Siz ne derseniz deyin, bu “eşzamanlılık” hiç tesadüf gibi durmuyordu. Zaten konuyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Yavuz, hem şaşırmadıklarını, hem kendilerinin de suç duyuruları için çalıştıklarını söylüyordu.
Yavuz’un basın toplantısında yaptığı açıklamaların hiçbiri bende “Bu detay sonucu etkiler, iptal getirebilir” duygusu yaratmadı.

ŞİKAYETÇİ İLÇE SEÇİM KURULLARI

Ancak, İstanbul’da Anadolu yakasında 3 ilçede başlatılan 32 soruşturma ve 100’den fazla ifade alma işlemi, durumun değişebileceğini düşündürdü. Zira suç duyurularının bir bölümünü AK Parti ile MHP, geri kalanını da sandık sayımlarında suç şüphesi olacak durumlar bulunduğu gerekçesiyle İlçe Seçim Kurulu Başkanlıkları yapmıştı. Bu şu anlama geliyordu:
Suç duyurusu yapan ilçe seçim kurulu başkanlıkları, bizzat belirledikleri bazı sadık kurulu yöneticilerinin sandık kurulu yöneticisi olma vasıflarını taşımadığı ve sandık sayımlarında “görevi kötüye kullanma” ve “seçim kanununa muhalefet” suçlarını işlediğine dair şüphe duymaya başlamış.
İnsanın aklına ister istemez o başkanlıkların bu kritik suç duyurusunu, 31 Mart 2019 günü başlayan ve herkesin gözü önünde 17 gün süren, sayım ve birleştirme işlemleri sırasında neden yapmadığı sorusu geliyor.
Hadi diyelim ki sandık başında, ilçe seçim kurullarındaki tekrar sayımlarda AK Parti ve MHP’li sandık kurulu üyeleri, müşahitleri atladı. Peki sandık kurullarını oluştururken, o kurullar 17 gün boyunca oyları sayıp birleştirirken görevi kötüye kullanma ve seçim kanununa muhalefet suçlarını fark edemediler mi?

TAYİN ENDİŞESİ

Bu soruya yanıt ararken, bir yargı mensubu ilginç bir detay paylaştı.
Seçim kurullarında hakimlerin bulunduğuna, başkanlığı da en kıdemli olanın yaptığına dikkat çeken kaynağım, İstanbul’da seçim kurullarında görev yapan hakimlerin tayin edilme endişesi yaşamaya başladığını söyledi.
Yargı camiasındaki atamaları takip eden bir Ankara gazetecisi olarak onlara özel bir kararname çıkmayacağını düşünüyorum.
Ancak, biraz soruşturunca, kaygının Haziran ayında gündeme gelecek yaz kararnamesi ile ilgili olduğunu öğrendim.
YSK İstanbul seçimini iptal etse de etmese de Hakimler Savcılar Kurulu’nun açıklayacağı yaz kararnamesinde İstanbul’daki seçim kurulu üyesi hakimlerin durumuna detaylıca bakmakta yarar olacak.

“İTİRAZ YOK” DENİLEREK GEÇİŞTİRİLEMEYECEK SORULAR

CHP’nin açıklamalarına bakılırsa, kısıtlı seçmen sayısı, iptal için gereken 13 bin 730 sayısının çok altında. Seçmen kütükleri konusunun da iptal gerekçesi olması beklenmiyor. O halde İstanbul seçimleri ile ilgili itirazın sadece “sandık kurulu teşekkülü” ve “Sandık kurullarından kaynaklanan suiistimaller” üzerine yoğunlaştığı anlaşılıyor. Son soruşturmalar da bu konuya yoğunlaşmış durumda. Ancak açıklama yapan hiç kimse şu soruya açık ve net yanıt vermiyor:

Bankacılar, sözleşmeli/ücretli öğretmenler gibi kanuna uygun olmadığı söylenen kişiler sadece İstanbul’da mı sandık kurullarına yönetici olarak atandı? Konya’da, Malatya’da, Manisa’da Balıkesir’de, Bursa’da benzer durumda olan kaç sandık görevlisi var?
Sandık Kurulu nedeniyle iptal kararı verilecekse, o sandık kurulu aynı zarf içine konulan 4 oydan sadece Büyükşehir oyunu mu kanunsuz hale getirdi?
İstanbul’da durumları tartışma konusu olan hatta ifadeye çağrılan isimlerin kaçı 24 Haziran seçimlerinde sandık kurulu başkanlığı görevi üstlendi.

“Ama diğer illerde itiraz yok. Aynı zarftaki diğer üç oya da itiraz yok” gibi bir gerekçe sizi ikna ediyor mu bilmiyorum ama beni ikna etmiyor.
YSK’nın İstanbul kararını verirken, Bursa/Mustafakemalpaşa ilçesiyle ilgili kararında olduğu gibi bu sorulara da aydınlatıcı yanıtlar vermesinde yarar var.



1993’te Birleşmiş Milletler özgür ve bağımsız bir basın ortamı arzusu ile bugünü “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” ilan etmişti. Bütün basın emekçilerinin gününü kutluyor, gerçeklerin özgürce kaleme alındığı günler diliyorum.