T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2018 yılı vergi rekortmeni kurum ve kişilerin bir listesini yayımladı. Bu listeye göre en yüksek kârı (yaklaşık 69 milyar lira) gerçekleştirdiği için en yüksek “Kurumlar Vergisi”ni (yaklaşık 10.6 milyar lira) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş. (TCMB) ödemiş. İkinci sırada da 2.4 milyar lira ile Ziraat Bankası var. Bu da bir başka yazı konusudur. Sırf bilgi olsun diye yazıyorum: Kâr ve vergi rekortmeni Merkez Bankamız, TL’li işlemlerden zarar etmiş ama dövizli işlemlerden kâr etmiş. İşin ilginç yanı, dövizli işlemlerden doğan kârı ile toplam kârı aşağı yukarı eşit. Latife olsun diye ilave edeceğim. Bu sonuç karşısında TCMB Yönetim Kurulu’nun, kârı azamiye çıkarmayı hedefleyen iktisadi işletmecilik ilkelerine göre, Başkan’a “Bundan böyle TL’li işlem yapmayın, sadece dövizli işlem yapın” talimatı vermesi gerekir.

KÂR NEDİR

Biraz uzun olacak ama “efradını cami, ağyarını mani” bir tanım vereceğim. “Kâr, adil rekabet ortamında, halkın gönüllü olarak satın aldığı malları veya hizmetleri üreten kişi veya kurumların, belli bir dönemde elde ettikleri satış hâsılatından, bu hâsılatı gerçekleştirmek için aynı dönemde yaptıkları bütün maliyet ve masraf harcamaları düşüldükten sonra kalan miktardır.”  Merkez bankaları, (sadece merkez bankamız değil, FED dahil tüm merkez bankaları) “ulusal para basma tekeline sahip”tir. Bu tekel olma imtiyazını da,  adına para bastıkları “devlet” verir. Para basma işi, tekel olduğu için aynı kalitede de olsa bile “kâğıt veya madeni para basan” rakip firmaların faaliyetine devlet izin vermez. Bu kabil girişimler yasaklanmış ve eylemleri “kalpazanlık” suçu olarak tanımlanmıştır. Devletin (eski zamanlarda senyörlerin) kimseyle paylaşmadığı ve ölümüne savunduğu bu para basma tekelinin yarattığı ranta (katma değer değil) “senyoraj” denir. Yani merkez bankaları kâr etmez; senyör (devlet) adına haraç/senyoraj toplar.

MERKEZ BANKASININ ÇOK KÂR ETMESİ EKONOMİ İÇİN KÖTÜDÜR

Merkez bankalarının birinci amacı “fiyat istikrarını” korumaktır. Fiyat istikrarı, düşük enflasyon demektir. Türkiye gibi “cari açık kolik” (İnşallah bu illetten kurtulacağız) ülkelerde enflasyon, faize değil devalüasyona bağlı bir değişkendir. Birikimli cari açık, milli gelirin belli bir yüzdesini (mesela yüzde 50) geçince devalüasyon kaçınılmaz olur. Devalüasyon derhal enflasyonu artırır. Yani merkez bankasının amacına ters bir sonuç ortaya çıkar. Aynı süreçte devalüasyon merkez bankasının “döviz alım satım” kârlarını yükseltir. İspatı TCMB’nin 2018 dönemsel kârının, kambiyo kârlarından doğmasıdır.  Demek ki, merkez bankasının çok kâr etmesi, hem onun varlık nedenine ters düşer hem de milli gelir düşmesi yarattığından ekonomi için kötüdür. Onun için merkez bankaları kâr etmemelidir.

Son söz: Parayı basan, parsayı toplar.