Türk Dil Kurumu’na göre 'seferberlik' kelimesinin anlamı: Bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getiren, ülkenin ekonomisini, yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü.

Haberimize konu olan hali ile seferbelik sözcüğü bir sorunu çözmek için tüm imkanları devreye sokmak anlamına geliyor.

Örneğin genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında halkın bir an önce latin harfleri ile okuma yazma öğrenebilmesi için okuma yazma seferberliği ilan edilmişti. Çünkü okuma yazma bilen insan sayısı nüfusa oranlandığında oldukça azdı. Şimdiki yönetim de demokrasinin ve hukukun seviyesinden rahatsız olmuş olmalı ki bu alanlarda seferberlik başlatıldı.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan son günlerde seferberlik kelimesini oldukça sık kullanıyor. Erdoğan, 14 Kasım 2020 tarihinde video konferans yöntemiyle, İstanbul'daki Vahdettin Köşkü’nden, AKP Kars ve Karaman 7. Olağan İl Kongrelerine katıldı. Erdoğan burada yaptığı konuşmada “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz" dedi.

Ekonomi alanında başlatılan seferberlik önce Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ardından da eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası ile sonuçlanırken hukuk ve demokrasi alanında nasıl bir seferberlik yöntemi izleneceği merak ediliyor.

DEMOKRASİ SEFERBERLİĞİ NEDEN İLAN EDİLDİ?


Son yıllarda başta gazetemiz SÖZCÜ’ye mesnetsiz iddialarla örülü dava olmak üzere Enis Berberoğlu, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında yaşanan AYM-alt mahkeme gerilimi, ifade özgürlüğü alanında yaşanan sıkıntılar, çok sayıda gazetecinin tutuklanması, tweet’lerin suç delili sayılması gibi pek çok olay yaşandı. Önümüzdeki günlerde demokrasi ve hukuk alanında ilan edilen seferberliği ve bunun olası etkilerini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, Sözcü davası başta olmak üzere son yıllarda Türkiye'de vicdanları yaralayan pek çok davanın avukatı Celal Ülgen ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi CHP Milletvekili Mahmut Tanal'a sorduk.

'HAKİMLER KARAR VERİRKEN GÖREV YERLERİNİ DÜŞÜNMEMELİ'


Sözüer yargıdaki mevcut durumu anlatarak sözlerine başlıyor. Ekonominin iyileştirilmesi gibi alanlarda başarının hukuk güvenliği ve ifade özgürlüğünden geçtiğini söylüyor. Hakimlerin karar verirken görev yerlerinin değişeceği korkusunu yaşamamaları gerektiğini anlatan Sözüer, bazı davalarda hakimlerin görev yerlerinin değiştiğini vurguluyor.

Profesör Adem Sözüer


AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararını uyglamayan hakimlere bir soruşturma veya yaptırım uygulanmadığını aktaran Sözüer, “Hukuku vicdani kanaatine göre uygulayan adeta sürgüne yollanıyor. O hakimi koruyacak, o hakimin güveneceği yeterli güvence ve yeterli etkinlikteki mekanizmalar yok” değerlendirmesinde bulunuyor.

Avukatlığın adalet sisteminin dışına itildiğini de anlatan Sözüer “Barolar, parçalanıyor, yürüyüş yapan baro başkanlarına polis barikatında açık havada gözaltı uygulaması yapılıyor. Avukatın ve baroların güvencelerinin olmadığı bir ülkede, hukuk güvenliğinin olduğunu söylemek güç” değerlendirmelerinde bulunuyor.

ÜLGEN'DEN HUKUK REFORMU İÇİN 5 ÖNERİ


Avukat Celal Ülgen hukukta reformun değil devrimin yapılması gerektiği görüşünde. Ülgen, “Bu devrimi de bütün olumsuzlukların nedeni olan iktidar gerçekleştiremez” diyor.

Ülgen hukuk sisteminin düzeltilmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:

1-Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK) özerk bir kuruluş olmalı,

2-Adalet bakanı ile müsteşar HSK’dan çıkarılmalı.

3-Anayasa Mahkemesi yargıçları siyasetin belirlediği üyelerden değil Yüksek Yargı’nın kendi aralarından seçeceği üyelerden oluşmalı.

4-Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay gibi yüksek mahkeme yargıçları da İdari ve Adli Yargı yargıçları tarafından seçilmeli,

5-Bütün siyaset yapanlar ve yönetimi ellerinde bulunduranlar hakkında soruşturma açılabilmeli, denetlenebilmeli.

Sözcü Avukatı Celal Ülgen

TANAL: HUKUK DEVLETİ RAFA KALDIRILDI


Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Üyesi CHP Milletvekili Mahmut Tanal AKP iktidarından önce ülkede demokrasinin filizlendiğini belirtirken, “Demokrasimiz, insan haklarının gelişimi, hukuk devleti gelişimi zayıfladı. Hukuk devleti rafa kaldırıldı. Sağlıklı bir gelişim için bunlar düzeltilmeli. Ak Parti iktidarı önce bozuyor sonra ben düzelteceğim diyor. Yeni bir reform yapacakmış gibi, sunum yapıyor. Bunu bozan kim, yapacak olan kim? Ne kadar güven verebilir bu reform?” değerlendirmesinde bulundu.

Ülkemizde neler yaşandı da biz demokrasi seferberliği ilan edecek duruma geldik? Somut birkaç örnek verebilir misiniz?

Sözüer: Şayet basın, belli kişi ve kurumları eleştirirsek, haber verirsek başımız derde girer mi diye bir otosansür düzenindeyse, anayasa ve kanunlardaki ifade özgürlüğü kağıt üzerinde kalmış demektir. Türk Ceza Kanunu'nda eleştiri hakkını kullanan kişiye ceza verilmez deniyor, ama gazetenizin özellikle sayın Emin Çölaşan'ın başına gelenlere bakın.

RTÜK, Basın İlan Kurumu gibi kuruluşlar esasında basın faaliyetinin güvencesi olması gerekirken, verdikleri kimi cezalarla bir korkutma göz dağı verme aracı haline gelmemeliler. Örnekler çoğaltılabilir.

Tanal: AFAD depremle ilgili İzmir ya da diğer ilçe belediyeleri konuşmayacak şeklinde bir yazı gönderebiliyor. Demokraside konuşma yasağı yok ki? Depremle ilgili önlem alın demenin neresi suç? İmamoğlu’na Kanal İstanbul ile ilgili açılan soruşturmada da bu bir korkutma politikası değil midir? Meclis’te konuşma sürelerimizin kısaltılması demokrasinin gereği midir? Adil yargılamanın etkilendiği olaylar da mevcut.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Üyesi CHP Milletvekili Mahmut Tanal/Fotoğraf: DHA

DEMOKRASİ VE HUKUKTA REFORM İÇİN NE GİBİ ADIMLAR ATILABİLİR?


Sözüer: Türkiye ceza mevzuatı dahil tüm kanunlarında reform yaptı. Bu reformlar sayesinde AB üyelik müzakereleri başladı. Ancak önce paralel yapının hukuk dışı uygulamaları, son yıllarda ise yargıya siyasi müdahale reformları kağıt üstünde bırakıyor. Bugün salgın hastalık durumunda ancak olağanüstü hal ilanı ile kısıtlanabilecek, seyahat özgürlüğü, ibadet özgürlüğü gibi özgürlükler, genelgeyle yapılmakta. Anayasa ve kanunlar devre dışı bırakılmış, bir genelge düzeni kurulmuştur.

Kanunla uygulanabilecek yaptırımlar genelgeyle düzenleniyor. Sağlık çalışanlarının istifa hakkı, genelgeyle önleniyor. Örnekler çoğaltılabilir. Anayasadaki kişi hak ve özgürlüklerini etkin bir şekilde koruyan mekanizmalar ile kontrol ve denge sistemlerini güçlendirmek gerekir. En temel ihtiyaç yargı bağımsızlık ve tarafsızlığına yönelik düzenlemeler. Son yıllarda reform deyip hep geri adımlar atıldı. Geri adım atılmasın, yargıya gölge yapılmasın başka ihsan istemez.

Ülgen: Görüldüğü gibi böyle bir tablo yaşayan ve yaşatan bir siyasi iktidar nasıl hukukta reform başlatacak ve bu konuda kendisine ne kadar güvenebileceğiz? Bu iktidarın hukukta ve ekonomide hiçbir iyileştirmenin altına imza atamayacağını düşünüyorum ve savunuyorum.

Tanal: İzleyip göreceğiz. Demokrasinin gelişmesi adına katkı vermeye de hazırız. Demokrasi ortak paydamızdır.