Elazığ depreminde (bugünkü açıklamalara göre) ne yazık ki 38 yurttaş yaşamını yitirdi. Birinci önceliğin kayıpları azaltma, yaraları sarma çabası olduğuna kuşku yok. Nitekim kamu ile sivil toplum kurumları, yer yer göz yaşartıcı sahnelerine tanık olduğumuz biçimde bütün imkan ve kapasitelerini zorluyor.

Bununla birlikte, toplumda büyük kayıplara, hayatı değiştiren yoksunluklara yol açan olaylarda, devletin görev ve sorumluluklarının sorgulanması da son derece olağan. Vergisini sorguladı diye vatandaşı  “Siyaset yapmayın” diye hizaya getirmeye çalışan herkes siyasetin alasını yapmaktadır.

Neden mi? Deprem bir doğa olayı -ya da işine öyle gelenlerin diliyle “kader”- olsa da sonuçlarının ağır ya da hafif olup olmaması tamamen siyasetle ilgili de ondan.

Gerçekte afet olmayan depremi, olduğu anda afete dönüştüren kötü binalar, bu binalara yol verenler, denetimsizlik, ardındaki rüşvet, kayırmacılık gibi etkenlerin tamamı siyasetle göbeğinden bağlantılı.

Eğer bu büyüklükteki bir depremde doğru düzgün önlemler zamanında  alınsaydı, bir kişinin bile ölmeyebileceğini dünya örneklerinden biliyorsak hiçbir yöneticinin bize “Siyaset yapma” deme hakkı yoktur.

Dolayısıyla deprem vergilerinin nereye harcandığını sormak, siyasal İslam’ın dilini bize dayatan iktidar ile konforlarını  iktidara borçlu olanları öfkelendirse de bir yurttaşlık görevidir.

DEPREM VERGİSİNİ IMF İSTEDİ


Vatandaş, deprem vergilerinin hesabını sorunca, “o dönem bu dönem” diye tartışma başladı. Sağlıklı tartışma zemini için o dönemi doğru hatırlayıp kayda geçirmek önemli.

Bir kere temel gerçek şu ki, deprem vergileri Marmara Depremi’nin yol açtığı büyük kayıpların ekonomiye yansımalarını onarmak için getirildi. 21 yıl önce iktidarda DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı. Bense Hürriyet’in Ankara bürosunda ekonomi muhabiriydim. Gece gündüz birbirine karışmış; ekonomi yönetimini, kurumları, temasları izliyorduk.

Önemli detay: Hükümet, 17 bin kişinin yaşamını yitirdiği büyük Marmara Depremi sırasında zaten IMF ile olası bir stand-by müzakerelerini sürdürmekteydi.

1999 depremi bütçeye gelir bulma ihtiyacını acil hale getirdi. Deprem vergisi diye   anılan Özel İletişim ve Özel İşlem Vergileri getiren yasa çok hızlı hazırlandı. IMF ile görüşüldü ve hemen TBMM’ye gönderildi.

Fakat depremle sarsılan halk bu vergilere büyük tepki gösterecekti. Öte yandan Türkiye’ye deprem dolayısıyla pek çok kaynaktan yardımlar akmaya başlamıştı. Hükümet meseleyi soğutmak için tasarıyı rafa kaldırdı.

Sonra ne mi oldu?

3 ay sonra, 12 Kasım’da Düzce-Kaynaşlı depremi yeniden memleketi vurunca bu tasarı raftan indirildi ve yeni vergilerle genişletildi.

FOTO: Sözcü


STAND BY ONAYLANDI

Özel İletişim ve Özel İşlem Vergilerine faiz vergisi de eklendi. Bu kez de iş dünyasından büyük tepkiler yükseldi. Ama yasa çıktı. “Bir defalığına” denilerek hazırlanan vergi yasası Kasım 1999’da yasalaştı.

IMF o günlerde Türkiye’ye nakit kredi kullandırmak için bu yasayı beklediğini Türk muhataplarına açıkça dile getiriyordu. Nitekim deprem vergileri çıkar çıkmaz 4 milyar dolarlık stand-by anlaşmasını onayladı.

3 yıllık stand-by anlaşması 2000 yılı başında yürürlüğe girecekti. Deprem vergileri uygulaması da hesapta 2000 sonunda bitecekti.

Ne var ki, yüksek kamu borcu bir yılda eriyecek gibi değildi. IMF’nin o dönemki Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, Başbakan Ecevit’e bu verginin bir yıl daha sürmesi gerektiği mesajını iletti.

O “bir yıl daha”lar hiç bitmeyecekti.

AKP KALICI HALE GETİRDİ


Tarih: 16 Ekim 2003. Ankara Defterdarlığı’nda vergiyle ilgili basına açık bir tören.

AKP iktidarının ilk Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile aramızda şöyle bir diyalog geçiyor:

Sorum: “Deprem için konulan bu vergilerin beş yıldır birer yıl uzatılması, toplumda bir inandırıcılık sorununa yol açmıyor mu? Bunları kalıcı hale getirmeyi düşünüyor musunuz?”

Unakıtan: “Milleti aldatmanın alemi yok. Vergiyi getirirken bir gerekçe aranmış. Deprem vergisi denmiş. Bütçe açığını kapatmak için konulmuş. Bugüne kadar depremzedeye mi gitmiş? Yıllardır topluyorsun bu vergileri, vazgeçemiyorsun da. Bu vergilerde yeniden yapılandırmaya gideceğiz. Gerekli düzenlemeleri yaparak milletin karşısına da, (evet bunlar budur) diye net çıkmak istiyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın.”

O gün haberini de yaptığım tarihi nitelikteki bu cevap, şu günlerde bulandırılan bir gerçeği aydınlatıyor.

Unakıtan, “Bugüne kadar depremzedeye mi gitmiş? Milleti aldatmanın alemi yok” derken aslında gayet açık konuşmuştu.

21 yıl önce IMF’nin kredi ön koşulu olarak, üçlü koalisyon hükümetinin getirdiği vergiyi AKP iktidarının kalıcılaştırdığını okurlara hatırlatmak da bugünün gazetecilik görevi.

Vatandaşlar aynı açıklığı yine bekliyor, niye kızıyorsunuz?