Bu satırların yazarı, Tevrat, İncil, Kuran veya adını bildiği veya bilmediği herhangi bir din kitabının olduğuna inanmaz. Evrenin dışında olup, evreni yaratan veya evrenin bizatihi kendisi olan tanrının eğer bir kitabı varsa, o da yine evrenin kendisidir. Daha doğrusu tanrının risalesi (mesajı) evrenin içine gömülüdür. İnsanlar, evrenin durağan halini veya işleyişini gözlemleyerek tanrının mesajını çözebilir. Konfüçyüs ve Buda dâhil, milyonları etkilemiş ve insanlık tarihine damgasını vurmuş peygamberlerin hepsi saygıdeğer kişilerdir. Peygamberler, “duru görüş” yeteneği olan ama bir dinin peygamberi olma iddiası taşımayan filozoflardan farklı olarak, insanlara evrensel düzenle uyumlu bir yaşam biçimini de önermiştir. Peygamberlerin, fizikçi, kimyacı, jeolog, bilgisayarcı, biyolog, tabip veya iktisatçı gibi bilim adamı olma iddiası olmamıştır. Dolayısıyla onların izinden gittiğini söyleyen din adamlarının da böyle bir iddiası olmamalıdır. Olması, öncelikle kendi peygamberlerine saygısızlıktır.

MASAL, MİSAL VE MESEL

Yeryüzüne indirilmiş “yazılı” kitap yoktur. Olamaz da zaten. Ortada sadece peygamberlerin naklettiği “sözler” vardır. Daha sonra bu sözler derlenmiş, toparlanmış ve başka insanlar tarafından yazıya dökülmüştür. Din kitaplarında anlatılan olaylar, bazen bir masal, bazen bir misaldir. Ama esas olarak hepsi birer meseldir. Her meselin, ibret alınacak bir özü vardır. Hepsinde bir hikmet gizlidir. Dünyevi misaller, bu özün anlaşılması için verilmiştir. Çünkü kitap, sadece âlimler okusun diye değil, halkın büyük çoğunluğunu teşkil eden, okuma yazması olmayan ümmiler de anlasın diye sözlü indirilmiştir. Zaten misal vermeden ve benzetme yapmadan soyut kavramlar anlatılamaz. Kitaplarda anlatılan olaylara motamo takılıp kalmak, mesajın özünün anlaşılmasına engeldir.

DİN BİLİMİ KAPSAMAZ AMA BİLİM DİNİ KAPSAR

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Faiz haramdır ama kamu bankalarından alınan ödünce faiz ödemek günah değildir” diye bir görüş bildirmesi çok kötü olmuştur. Bu kabil fetvalar iktisadi sistemimizin doğru işlemesine engeldir. Fetvanın mefhumu muhalifinden “Özel bankalara faiz ödemek günahtır” gibi sakıncalı bir hüküm çıkar. Bu da fiyat mekanizmasının çözmesi gereken temel sorunu yani “kaynakların optimal tahsisini” çarpıtır. Diyanet’in reel faiz-nominal faiz muhabbetine girmesi bir talihsizliktir. Bu tartışma onu sadece iktisatta değil, dinde de zora sokar. Diyanet, iktisatla değil, “insanın insanla ilişkileriyle” ilgilenmelidir. Türkiye ister laik ister dindar olsun, üçüncü şahıs haklarına saygı duymayan, çabuk kabalaşan, bencil “yarı-medeni” insanların yaşadığı bir ülkedir. Diyanet, kolaya kaçmayıp, saygısızların, kaçak inşaat yapanların, sahte gıda maddesi üretenlerin, vergi kaçıranların, trafik kurallarına uymayanların vicdanı olmalıdır.

Son söz: Vicdanı olmayan hiç vicdan azabı çekmez.