Dünyanın 206 devletinin 159’u, resmi isminin bir parçası olarak “Cumhuriyet” kelimesini kullanıyor!

“Cumhuriyet” sözcüğünün tarihimizdeki varlığı 200 yıllık. Arapça kökten 18’inci yüzyılda türetildi.  “Cumhur” kökü, “bir araya toplanma, topluluk oluşturma” idi. Buradan türeyen “cumhûr” ise “cemiyet, toplum, kamu” anlamında kullanıldı...

Batı’da ise Yunanca “Politeia” kelimesini Romalı Cicero Latince’ye  -”kamusal olan” anlamına gelen- “Res Publica” diye çevirdi. İsim, Rönesans ile “Republique” (Cumhuriyet) adına evrildi. Kuşkusuz bu Batı merkezli tarih anlayışı!

“Cumhuriyet” kavramı M.Ö. 6’ncı yüzyılda Hindistan’da “Gana sangha” ismiyle vardı. (Gana “kabile” ve sangha “meclis” anlamındadır.) Eyaletler arasında Shakyalar, Koliyas, Mallas ve Licchavis cumhuriyetçi yönetimlerdi.

“Ben merkezci” Batı tarih anlayışında Doğu hiç yok...

Peki, İslam tarihinde “Cumhuriyet” ne zaman yer aldı?

Bugün teokratik devlet olarak adına ve unvanına “Cumhuriyet” koyan dört ülke var: İran, Afganistan, Pakistan, Moritanya...

Pakistan anayasasına “İslam Cumhuriyeti” ibaresini 1956’da koydu. En son Afganistan ise Taliban hükümetinin 2004’te düşmesinden sonra... (Her iki anayasaya ABD katkısı bulunduğunun altını çizmeliyim! Sol ve milliyetçi hareketlere karşı CIA’nın İslami hareketleri-yönetimleri desteklediği sır değil...)

İslami yasalar tarafından yönetilen, ancak “İslam cumhuriyeti” adını taşımayan cumhuriyetler var: Irak, Yemen, Sudan, Cezayir, Maldivler, Bangladeş... İslam tarihine “Cumhuriyet” önce isim olarak değil, “anlayış” olarak girdi:

BİN YILLIK FARK


Siyaset felsefesi...

Devlet, hükümet, mülkiyet, demokrasi, özgürlük, hukuk gibi kavramları ele alır.

“Hükümeti ne meşru kılar? Devlet, hakları-özgürlükleri neden korumalıdır?” gibi benzeri soruları felsefeden yararlanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır...

İslam felsefesinin kurucusu Farabi’nin (872-950) ideal devlet anlayışında herkes eşit haklara sahipti. Bunun temel koşullarından biri “seçme özgürlüğü” idi. Bu sebeple...

Mutlak monarşiye karşı muhalefet etti. Hükümdarları, şura/ divan aracılığıyla seçmek önemli doktrini idi. İlk halifelik seçilmiş bir hükümdarın eşitlikçi adalet ilkelerini korurken, daha sonraki dönemlerde bu seçme özelliği yok edildi; ve “askeri diktatörlüğe” neden oldu!

Farabi’ye göre erdemli toplum, hakikat bilgisi temelinde kurulmuş akıl devleti ya da bilgi toplumu idi. Erdemli toplum ise ancak aklı rehber edinen -seçilmiş-  kanuna tabi seçilenler/ yönetim biçimiyle ortaya çıkardı...

Farabi, yönetim anlayışını böyle ifade etti.

Bin yıl sonra... “Cumhuriyetçi” Osmanlı aydınının ömrü, “İslam ile Cumhuriyet’in birbirine karşıt olmadığını” anlatmakla geçti!

Bugün teokratik devletler bile “İslam Cumhuriyeti” adını kullanıyorsa yeni tartışma açmak zorundayız:

Hangi Cumhuriyet?

SADECE “OY” DEĞİL


Çin’de de “Cumhuriyet” var.

Almanya’da da “Cumhuriyet” var.

İran’da da “Cumhuriyet” var.

Madagaskar’da da “Cumhuriyet” var.

Her iki Güney ve Kuzey Kore’de de “Cumhuriyet” var.

O halde... Cumhuriyet, bir ideoloji değil; halk seçimine dayanan yönetim biçimi.

Mesele “egemenlik”/“hâkimiyet” anlayışına gelip dayanıyor. Halkın egemenliğinin sınırı ne? Birey fikri sınırı aştığında karşısına nasıl zorluklar çıkarılıyor?

Yani sorun; egemenliğin sahibi milletin, devlet yönetiminde nasıl söz sahibi olacağı, iktidarı nasıl kullanacağı noktasında düğümleniyor.

Kişilerin kendilerini devletin ya da egemenliğin sahibi olarak görmesinin engellendiği bir rejim “Cumhuriyet” olabilir mi?

Bu tür soru yanıtları “demokrasi ölçütü” ile veriliyor. Mesela... Egemenliğin de konusu olan yargı bağımsızlığı gibi hukuksal düzen olmazsa olmaz. Aksi türlü demokratik yönetimden söz edilemez.

İçi boşaltılan yasama, yürütme ve yargının kağıt üstünde bulunduğu bir ülkenin ismindeki “Cumhuriyet” aldatıcı olur. Keza:

Meşruiyet, egemenliğe değer boyutu katar. “Hesap verir olmanın” ortadan kalktığı, “ben yaptım oldu” anlayışındaki “denetlenemez” bir iktidarın bulunduğu ülkede “Cumhuriyet” adı yanıltıcıdır. Cumhuriyet, sadece “oy” değildir...

Atatürk, bir aile sultasını- halifeliği yıkarak, halk egemenliğini/Cumhuriyet’i siyasetin-rejimin ana değeri yaptı. Bu anlayışı halkçılık-laiklik gibi ilkelerle, bağımsız yasama, yürütme, yargı ile sağlam zemine oturttu...

Ya bugün? Güya hep “son sözü” eden halk hakimiyetinden bahsedilebilir mi? Türkiye yönetiminde aile hegemonyası var mı, yok mu?

Evet, “hangi Cumhuriyet” tartışması yapılmalıdır.

Bizim çıkış yolumuz Farabi’den beri bellidir:

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.