Hrant Dink...

Adam gibi adamdı...

Yüreğinde nefret-kin olmadı. Kötülüğe, kirliliğe hiç bulaşmadı...

Korkuya, ruhsal esarete boyun eğmedi...

Sosyalist idi. Fikir namusuna sahipti...

Yurtseverdi. Türkiye’nin birliğinden yanaydı...

Hiçbir zaman dönek olmadı. Kalemini hiçbir zaman kiraya vermedi...

Kimler, neden öldürdü; Türkiye sevdalısı bu aydını?

Önce şu tespiti yapmalıyım:

Hrant Dink cinayeti suikast değildi! Suikast kişiyi ortadan kaldırmayı hedefler.

Provokasyona yönelik cinayet ise, öldürülen kişinin kamuoyundaki etkisini kullanmaya yöneliktir. Yani: 1990’lardaki; Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri gibidir...

2000’ler başındaki; 17 Mayıs 2006 tarihindeki Danıştay saldırısı, 18 Nisan 2007 tarihindeki Malatya misyoner katliamı ve 19 Ocak 2007’de işlenen Hrant Dink cinayeti benzerdir. Suikast değil, provokasyon amaçlı kanlı eylemlerdir.

Hedef, psikolojik harptir. Cinayetlerin yaratacağı psikolojiyle, bundan sonra yapılacak büyük operasyonlara destek bulmaktır. (Keza bu amaçla 5 Mayıs, 10 Mayıs, 11 Mayıs 2006 tarihlerinde Cumhuriyet gazetesine tam üç kez el bombası atıldı!)

Tüm bu saldırılardan sonra ne oldu; kamuoyu hazırlandı. Ve:

Tarih: 12 Haziran 2007.

FETÖ, Ergenekon kumpasına start verdi! Amacı bu provokasyonlar ile yurtiçi ve yurtdışı kamuoyunu etkileyerek Ergenekon kumpaslarına destek sağlamaktı!

Peki...

Bu psikolojik harpte kimler görev aldı?

ALGI OPERASYONU

Kimdir bu “Hrant’ın arkadaşları?”

Ağızlarında- kalemlerinde aynı terane vardı:

- “Hrant Dink’i Ergenekon öldürdü!”

Cinayet şeması bile yayınladılar. Dink ailesinin avukatı U. Deniz Tuna elinde bu uyduruk şemayla, Ergenekon savcılarına koşup suç duyurusunda bulundu! “Hrant’ın Arkadaşları”ndan Ali Bayramoğlu hâlâ çıkıp bu şemayı kimden aldığını açıklamadı! Bu koca yalanı kim piyasaya sürdü?

Biz Odatvciler Ergenekon savcılarının kapısında Silivri zindanına gönderilmek üzere polis ordusuyla bekletilirken, Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, Savcı Zekeriya Öz’ün makamındaydı! Kumpas üzerine inşa edilen davalara müdahil oldular. FETÖ mensubu polislerin-savcıların elinde oyuncak haline getirildiler.

Taraf gazetesi başta olmak üzere her fırsatta cinayeti Ergenekon’un işlediğini yazdılar. Ellerine, sahte olduğu bugün açığa çıkan “Kafes Eylem Planı” verildi. Bu “planda”; isim isim Ermeniler tespit edilmişti! Ermeni okullar, işyerleri listelenmişti. Ermenilere gönderilecek tehdit mektupları bulunmuştu! ABD-Utah’ta kurulan “maskesidusenler” adlı sitede “kripto Ermeniler” açığa çıkarılıyordu. Güya bunların hepsini yapan da Ergenekon idi!

Yazık ki... “Hrant’ın Arkadaşları” ellerine ne tutuşturuldu ise inandı. Bir gün bile kafalarında soru olmadı.

FETÖ elemanı polis müdürü Ali Fuat Yılmazer’in, bir dönem Emniyet’te azınlıklar masasına baktığını ve bilgileri oradan “aşırıp-aşırmadığını” akıllarına getirmediler!

FETÖ yalanlarından hiç kuşkulanmadılar. Hep tezgâha getirildiler.

Büyük suçları var; “arkadaşız” diye diye algı cinayetine ortak oldular!

KATİLİ BEĞENMİYORLAR


Hrant Dink cinayeti konusunda hakikat mücadelesi veren gazetecilerin başında Nedim Şener gelir. “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabı; FETÖ’nün “Hrant Dink’in Arkadaşları” eliyle yarattığı “Ergenekon öldürdü” yalanını paçavra ettiği için Silivri zindanına atıldı!

Hürriyet’te dün yazdı: “Hrant Dink cinayetinin 13’üncü yıldönümüydü. Özellikle siyasi kimlik taşıyanların anma mesajlarını ve bazı açıklamaları görünce yine aynı şeyi düşündüm: Katili beğenmiyorlar...”

Tam da budur. “Hrant’ın Arkadaşları” pankartını yüzlerine maske yapanlar FETÖ yalanlarını hâlâ canlı tutuyor. Savcısından istihbaratçısına, polisinden gazetecisine FETÖ üyeleri İstanbul 14 Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Ve bu “arkadaşların” çoğunun bu yargılanmadan haberi bile yok!

Hakikatle yüzleşemiyorlar...

FETÖ oyununa gelip yalanı savunduklarını kabul edemiyorlar...

Gerçek katiller kafalarındaki şablona uymuyor!

Oysa:

Yalancının cezası, kendisine inanılmaması değil, onun kimseye inanmamasıdır!

Ne diyeyim:

Cinayetler, katliamlar, onca acılar bizi bir araya getiremiyor.

Herkes kendi gettosunda çok masum ve çok doğru; “öteki” tümüyle suçlu! Kendinden olmayan kişi-grup, ezilip yok edilmesi gereken düşman...

Bilinmeli ki:

Hakikati kaybedersek yarını kazanamayız!