İki ayı aşkın süredir her akşam onları izliyoruz.

Enfeksiyon hastalıkları uzmanları, klinik mikrobiyologlar, kardiyologlar, farmakologlar, diyetisyenler ve diğerleri... Hepsini tanıdık artık. Hatta bu süreçte bazıları başarılarıyla gurur duyduğumuz akrabalarımız kadar yakın oldular. Uzmanlık alanlarıyla ilgili sorulara cevap verirken paylaştıkları bilgilerle bizi aydınlatıp, salgının ürkütücü boyutlarını ve ona karşı hangi önlemleri almamız gerektiğini öğrettiler.

Değerli bilim insanlarımıza çok teşekkür ediyoruz.

★★★

Önceki sabah, bir yandan bu diyetisyenlerden birinin bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve sağlıklı yaşamak için önerdiği gıda takviyelerini televizyondan dinliyor, diğer yandan da elektronik posta kutuma sizlerden gelen iletileri okuyordum.

Diyetisyen “Sağlıklı beslenme için ekmekten uzak durmalıyız” derken, şimdi paylaşacağım sevgili Oktay Gökdemir hocamızın “askıda ekmek” konulu mesajını gördüm.

Birlikte okuyalım, çünkü çok çarpıcı:

“Sağlıklı beslenemeyen toplumların temel gıdasıdır ekmek. Bu nedenle çok tüketilir. Zira hayali bir tokluk hissi verir. Ekmek yoksulun pirzolasıdır. Fizyolojik olarak sadece tüketen kişinin karnı şişer ve kendini tok hisseder. Ekmek merkezli beslenenlerin, yani karbonhidrat yüklemesi yapanların uykusu çabuk gelir. Çünkü beyin nöronları uyuşur! Zira beyin et sever, ama çok pahalı olduğundan, gerektiği kadar tüketebilmek kolay değildir. O nedenle toplumumuzun büyük çoğunluğu mecburen ‘ekmekçi’dir...

★★★

İzmir-Şirinyer’de bir fırın, ‘askıda ekmek’ uygulaması başlatmış...

Dün sabah saat on bir falandı, önünden geçerken baktım, bir kuyruk ki sorma gitsin. Tabii sosyal mesafe ve maske gibi önlemler hak getire!

Yaşlı, genç, emekli, işsiz, kısacası güvencesi bulunmayanlar, ellerinde torbalar, sıra bekliyorlar. Belli ki çok sayıda alacaklar.

Bu insanlar, fırıncının yan taraftaki ikinci camekandan dağıttığı ‘askıda ekmekleri’ ücretsiz alabilmek için oradalar. O camekan da yurttaşların parayla ekmek alırlarkenİki tane de askıya at’ demeleriyle oluşmuş bir tür ‘gönülden kopanı paylaşma’ camekanı!..

★★★

Teyzenin birine ‘Kaç ekmek alıyorsun’ diye soruyorum. ‘İki tane evladım’ diye cevap veriyor... Fırıncı ilk gelişte, herkese iki adet veriyormuş, fakat yetmeyeceği için o, sıraya tekrar girip, günlük ihtiyaçları olan 10 ekmeği alıncaya kadar kuyrukta kalmaya devam ediyormuş. ‘Peki ne kadar sürüyor’ dediğimde ‘Belli olmuyor ki oğlum, bazen bir saat, bazen de iki üç saat’ diyor...

Evet, ekmek için o sıcakta, iki üç saat kuyrukta beklemek... O arada itiş-kakış ve tartışma da hiç eksik olmuyor. Ne sosyal mesafe, ne virüsün bulaşma ihtimali, kısacası ekmeğin dışında hiçbir şey umurlarında değil. Varsa yoksa ekmek!.. Çünkü o insanların öncelikli gereksinimi karınlarını doyurmak. Ne kadarla doyarlarsa o kadar ekmek!..”

★★★

İçimi burkan bu satırlardan başımı kaldırıp televizyona bakıyorum. Beslenme uzmanı “Salgına karşı bağışıklık sistemimizi güçlü tutmalıyız. Bunun için de dengeli ve sağlıklı beslenmeliyiz” diyor. Sonra da uyarıyor:

“Ekmek yok! En fazla avucumuzun yarısı kadar. O da incecik ve tam buğdaydan üretilenlerden!..”

★★★

O bunları söylerken açlık sınırındaki milyonları temsilen teyzeler, amcalar, emekliler, “askıda ekmek” kuyruğunda ömür tüketiyorlar.

Mis gibi ekmek kokusu...

Burun direklerinizi sızlatan yoksulluk öyküleri...

Hepsi, “askıda ekmek” kuyruğunda!..

★★★

Askıda fatura...

Askıda veresiye defteri...

Askıda ekmek...

Gelin bu bayramı askıların sayısını en aza indirebilmek için, iyilik yarışıyla geçirelim.

Gücümüz yettiğince güçsüzlere bayram sevinci yaşatalım...

Askıdaki hayatlara umut olalım...