Doğu Akdeniz’de, Mısır’ın darbeci lideri Sisi, Yunanistan’la anlaşarak Türkiye’nin haklarına darbe indiriyor! Libya’da ülkemizin karşısında 6’lı cephe oluşuyor, Suriye’de bilge diplomat Şükrü Elekdağ’ın yıllardır yaptığı uyarılarda hep dile getirdiği ABD destekli PKK/YPG/PYD devletçiği uç veriyor, dolar almış başını gidiyor.

Bu kaygı uyandırıcı tablo karşısında herkes doğal olarak birbirine aynı soruyu soruyor:

Neler oluyor, Türkiye nereye koşuyor?..

★★★

Yazacak çok şey var.

Hem siz değerli okurlarımızı daha fazla karamsar etmemek, hem de sayfalar doldurmak yerine, kötü gidişatın nedenini kısaca özetleyelim:

Bu tablo AKP’nin, yaklaşık 20 yıl önce iktidara gelirken topluma sunduğu vaatlerin tam tersini yapması nedeniyle yaşanıyor.

★★★

2002 seçimleri öncesi söylenenleri hatırlamakta yarar var:

Yolsuzluğun köküne kibrit suyu ekilecekti, diz boyu oldu...

Eş, dost, ahbap, yandaş kayırmacılığı olmayacaktı, nepotizm eşi görülmedik düzeye çıktı...

Hiç kimse aç ve işsiz kalmayacaktı, özellikle genç işsizlerle açlık sınırındaki yurttaşların sayıları çığ gibi çoğaldı... İstihdam arttırıcı yatırımlar ihmal edildiğinden işsizlik rekorları kırıldı...

İktidarın yasaksız ülke iddiası, yerini yasaklar ülkesine bıraktı. Demokrasinin kurum ve kuruluşlarına çağdaş örnekleri gibi işlerlik kazandırmak gerekirken, hepsi tek adam rejimine bağlandı. Kritik mevkiler, liyakat sahibi uzmanlar yerine, en büyük özelliği sadakat olan kişilerce dolduruldu...

Öyle bir korku atmosferi yaratıldı ki, bırakın düşünceyi özgürce ifade edebilmeyi, insanlar düşünmekten bile korkar hale getirildi...

Ekonomide yapısal reformlar gerçekleşecek, Türkiye üreten, dövizini ihracatla sağlayan, borçsuz, ulusal gelirin adilce paylaşılacağı müreffeh bir ülke olacaktı... Sonuçta ekonomi çarkları sıcak para akışıyla dönen, üretim anlayışı inşaat sektörüne dayanan, yandaşlara hak edilmemiş rantlar dağıtılan bir ülke olduk...

Eğitimde kalite öylesine geriledi ki, köklü üniversitelerimizin bile hiçbiri, maalesef dünya sıralamasında ilk 500 arasında yer alamaz hale geldi. Yükseköğretim kurumlarımız yazılım devriminin dünyayı nereye taşıdığını görmekten aciz bir zihniyetin elinde, küme üstüne küme düştü...

Ötekileştirme, kutuplaştırma, yaşam biçimine yönelik baskılar, insan hakları ihlalleri, kadına ve çocuğa yönelik şiddet dayanılmaz boyutlara ulaştı...

Ve belki de en önemlisi; hukukun üstünlüğü ilkesi rafa kaldırıldı...

Siyasallaşan yargı, bağımsız olma, dolayısıyla güven verme özelliğinden uzaklaştı...

★★★

Bunları kırıp dökmeden, tamamen bu cennet vatana ve Cumhuriyet’e sevdalı bir yurtsever olarak yazdık, söyledik, ülkemizin güzel yarınları için sabırla dikkate alınmasını bekledik.

Ama heyhat!

O halde şu zor günlerde ve başka Türkiye olmadığının bilinciyle, değerli hukuk insanı Yekta Güngör Özden’in şu veciz sözleriyle bir kez daha yazalım, bir kez daha uyaralım:

“Bağımsız yargı, sağlığın, varlığın, barışın, erincin, eşitliğin ve hakça paylaşımın güvencesi, ulusal yaşamın güneşidir...”

★★★

Yaşadığımız sorunlar yumağından çıkabilmek için yaslanılacak tek güç, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğüdür...