Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ilk Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, dindar, dürüst, askerlikten başka bir şey düşünmeyen, cemiyet hayatından asla hoşlanmayan, her gün okuyan, tarihi olayları bilen bir insandı.

Görev süresinin uzatılmamasına ve emekliye sevk şekline kırılmıştı.

Evine kapanmış ve ziyaretçi kabul etmemeye başlamıştı. Öyle ki, ne Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, ne Başbakan Şükrü Saracoğlu ve yakın adamları eve girebilmişti!..

★★★

“Bir gün CHP Grup Başkanı Recep Peker bana:

‘Ürgüplü gel, Mareşal’e gidelim. Mübarek adamdır. Elini öpelim’ dedi.

Kabul edip etmeyeceğini bilemediğimi söyleyince:

‘Bizi kabul eder. Seni de sever’ dedi. Gittik. Kapıda bir emir eri karşıladı. ‘Haber vereyim’ dedi. Sonra salona aldı.

★★★

Dağınık, kitaplarla dolu bir salon. Birbirine çok uymayan eşyalar, masalar. Askerlik devrine ait, Atatürk’e ait resimler.

Biraz sonra entari ve terliklerle, üzerinde uzunca bir hırkayla (robdöşambr) geldi. Saçları, kaşları yine gür ve karışıktı. Yine heybetliydi. Ama hayli incelmiş, zayıflamıştı.

Peker ısrar etti ve elini öptü. Ben de onun gibi yaptım.

★★★

Çok dostça davrandı ve çok sevindiğini söyledi. Bu kadar vatan hizmeti ve hiçbir şey beklemediği halde vefasızca ve saygı göstermeden emekli edilmesini asla affedemiyordu.

Peker iyi, hisli konuşan, samimi bir insandır. Ona çok güzel şeyler söyledi. Değerinin ve hizmetlerinin bu gibi hareketlerle daha çok arttığını söyledi.

Sonra Mareşal konuştu. Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet ve Atatürk arasında tahliller yaptı. Açık ve güzel konuşuyordu. Bana bakarak:

‘Bak evladım, imparatorluk uçuruma yuvarlanıp baş aşağı kayarken ve dibe gidip parçalanması muhakkakken Gazi çıkmış, onu yakasından tutmuş ve uçurumun kenarındaki bir ağaç köküne tutundurmuştur. Evvela nefesini toparlamış ve yavaş yavaş ucundan yukarı, düzlüğe çıkarmaya uğraşmıştır. Şimdi hala o sağlam ağaç köküne yapışmış durumdadır. Amma Atatürk’ten sonra düzlüğe çıkmak, tutunmak gayreti zayıflamıştır. “Hazır ağaca yapıştık ya, orada asılı kalalım” diyerek teselli buluyoruz. Fakat bu çok tehlikelidir. Kolunuz yorulur, aşağı yuvarlanırsınız. Ağacın kökü topraktan kopar, yine dibe kadar gideriz. Ne yapıp yapıp dikkatle, aşağı düşmeden, düzlüğe çıkmalıyız. Diğer devletlerin peşine düşüp yetişmeliyiz. Başka husus (kurtuluş) yoktur. Sen gençsin, bizden geçti. Ne yapabildiysek yaptık. Bunları unutma evladım’ dedi.”

★★★

Yukarıdaki satırları, değerli meslek büyüğüm, saygın, ilkeli gazeteci ağabeyim Oktay Ekşi’nin, eski başbakanlardan, hukukçu, diplomat, devlet adamı Suat Hayri Ürgüplü’nün anılarından kaleme aldığı “BEYEFENDİ” adlı kitabından alıntıladım.

Bir solukta okunan kitap, yakın tarihimizle ilgili çarpıcı gerçeklerle dolu.

Örneğin ülkemizi II. Dünya Savaşı’na -bilinenin aksine- İsmet İnönü’nün değil, Mareşal Fevzi Çakmak’ın sokmadığını, merhum Ürgüplü’nün başarıyla derlenmiş anılarından öğreniyoruz.

Şu anlattıklarına bakar mısınız?

“Bir gün Müdür Yardımcısı çağırdı. Yanında biri vardı, ‘Al, bu altınları Mustafa Kemal Paşa gönderdi. Cebine koy. Yarın bozdurur okul taksitlerini ödersin’ dedi. Babam o sırada Malta’da hapisteydi. Bu parayla okuduk.”

Daha neler neler...

Okudukça bana hak vereceksiniz...