- Kişinin cehaleti ne kadar derinse, niteliksizliği ne kadar büyükse, kendine güveni o kadar yüksek olur.

- Bilgiyi aşağılar.

- İster uzay mekiği, ister uranyum rezervi, konu ne olursa, her konuyu bildiğini, hatta en iyi bildiğini sanır.

- Gerçeği suratına haykır, kendisinin körü körüne inandığından başka bir gerçeği kabul etmez.

- Nato kafa nato mermerdir, profesörler heyeti topla, buna 24 saat anlatsınlar, 24 saatin sonunda sanki duvara anlatmışlar gibi, kendi bildiğinin doğru olduğunu iddia eder.

- Her makamı kendisine hak görür, eğitim, donanım, liyakat, hiç önemli değildir, yapabilir miyim diye düşünmez, hangi koltuğunu gösterirsen göster, yapabileceğinden emindir.

- Kendisi gibi düşünmeyen herkes, mutlaka hatalıdır.

- Sabit fikirlidir ama, fikir’e fikir’le karşılık veremeyeceğini bildiği için, kendisi gibi düşünmeyene bağırır, hakaret eder, küfür eder.

- Hiçbir soruna karşı en ufak bir hazırlığı bile olmadığı halde, her sorunda her ihtimali hesaplamış gibi davranır.

- Üstlerine dalkavuk, astlarına zalimdir.

- Bugün ak der, yarın hiç yüzü kızarmaz, kara dediğine yemin eder.

- Satürn dünyaya çarpsa, herkesin gördüğünü, kendisi de gördüğü halde inkar eder, sizi de görmediğiniz konusunda ikna etmeye çalışır, ikna olmazsanız, sizi yalancılıkla, gerçeği saptırmakla suçlar.

- Hayatı boyunca hiçbir konuda en ufak bir başarısı bile olmadığı halde, başarısız olduğunu asla kabul etmez.

- Karşısına çıkan seçeneklerde, her defasında yanlış tercihte bulunmasına rağmen, kendi kararları neticesinde yanlış sonuçlara varmasına rağmen, tercih-sonuç bağlantısını kavrayamaz.



Dunning-Kruger sendromu’dur bu.



Türkçesi...

Cahil cesareti’dir.



Bakın...

Gezici araştırma şirketi, koronavirüsle alakalı araştırma yaptı.

Her 10 kişiden 4’ünün en ufak bir önlem bile almadığı ortaya çıktı.



Niye önlem almıyorsunuz diye sordular?

İki tür cevap var...

Birincisi, “yakında hallolur” diyorlar.

İkincisi, “bana bir şey olmaz” diyorlar.



Her 10 kişiden 4’ü.



Virüsle aranıza mesafe koymanız yetmez.

Bunlarla aranıza mesafe koyun.



Çünkü, umarım coronavirüsün merkez üssü olmayız ama...

Zırcahil cesaretinin dünya çapında merkez üssü olduğumuz kesin!



“Sabah 07.30 gibi geliyorlar kahverengi parmaklıklar ile örülü pencereme... Beni uyandırana kadar da susmuyorlar.

Kalkmazsam seslerini daha da çok yükseltiyorlar.

Önünde sonunda uyandırıyorlar tabii.

Kalkıp dün geceden hazırladığım ekmek tanelerini penceremin önüne bırakıyorum. Nereye bırakacağımı biliyorlar, izliyorlar.

Ben de kendime atıştıracak bir şeyler hazırlayıp, sırtımı yer yer boyaları dökülmüş duvara yaslayıp izlemeye başlıyorum.

Kuşlar nasıl da alışmışlar, alıştırılmışlar.

★★★

Bizi yönetenler de bizden tam bunu istiyorlar.

Sunduklarını kabul edip, sorgulamadan alışmamızı istiyorlar.

Alışmadığımız, karşı geldiğimiz zaman, kendimizi hemen ya bir kumpas davasında veyahut başka kurgulanmış bir davanın içerisinde buluyoruz.

★★★

Kumpas davası olan Ergenekon’dan tam 11 yıl yargılandım.

İşimi kaybettim.

Annem, babam, ailem dert keder sahibi oldular.

Herkes uslanır, alışır diye bekledi.

Alışmadım, uslanmadım.

Yazmaya, anlatmaya devam ettim.

Alınteri ile çalışıp, kazandığı üç beş kuruşun vergisini ödeyen yoksul halkın parasını nerelere harcandığının, kimlerin cebine indirildiğinin peşine düştüm.

Resmi belgeleri ve ulaştığım bilgileri tarafsız şekilde kamuoyuna sundum.

Yetmedi, anlattım.

İlgilileri göreve davet ettim.

Milyarlarca lira kazanan adam “yazdıkların yalan” diyemeden “bana hakaret etti” diye dava açtı.

Herkes, “arı kovanına çomak sokuyorsun, sen mi düzelteceksin bu düzeni” dedi ve alışmamı istediler.

Alışmadım...

Bankaya ev kirası yatırdığı için tutuklanan teyzeyi ve yine aynı bankadan milyonlarca dolar kredi alıp yalı alan, iş tutanların varlığını bilip nasıl alışabilirim ki?

Urfa’da eksi 10 derecede okula gitmek için karla kaplı yolda terlik ile yürüyen çocuğun gözündeki çaresizliği görüp, sadece siyasi yandaş olduğu için aldığı ihaleler ile çocuğuna diş çıkardığı gerekçesi ile saray kapatıp kutlama yapanları gördükçe ben nasıl alışabilirim?

Sadece 15-20 TL günlük yevmiye için havuç toplamaya Konya’ya gelen, kar yağdığı için toplayamayıp, kapısız penceresiz eve çocukları ile sığınan, sabaha karşı soğuktan donarak ölen Mavi Eşme’nin kırk günlük bebeği halen gözümün önünde.

Sadece iki dakikalık bir video için 6 milyon TL alan insanların olduğu düzene nasıl alışabilirim ki?

Yıllardır Cumhuriyet’in devrimlerini yok etmek için türlü entrikalar çeviren, karşı devrimlerin emellerine ulaşmak için çocuklarına hazırladıkları görev devirlerini, peşkeş çektikleri kamu mallarını hazine arazilerini bilip de nasıl yazmam, nasıl alışabilirim ki?

★★★

Bunları yazdığım için, işlemediğim bir suçtan dolayı, yine tutukluyum.

Alışmadım yani.

Alışmadık.

Öyle olmaz böyle olur dediler... Şimdi bir tweet, sadece şehitlerimize kahraman dediğim bir tweet için tutukluyum ve iddianamemizi bekliyoruz.

★★★

Olsun...

Ben yine alışmayacağım.

Onların istediği gibi “-miş”, “-mış” gazeteciliği yapmayacağım.

Kamu yararına ters, yoksulun parasının hesabını soran Cumhuriyet devrimlerine sıkı sıkı sarılan gazeteci olmaya devam edeceğim.

★★★

Kuşlar bir anda havalandı.

Anlıyorum ki sabah sayımı için gardiyanlar geliyor.

Arkalarından bakıyorum.

Mavi gökyüzünü adeta kaplarcasına örülmüş jiletli tel örgülerin üzerine konup izlemeye başlıyorlar.

Benimle konuşmayı da ihmal etmiyorlar.

Her şeyi biliyor köftehorlar.

Alışmışlar...

Siz alışmayın.

 

Yılmaz (Özdil) ağabeyime esaretten özgürce selamlarımla...

Murat Ağırel

Silivri 9’nolu cezaevi C-18”



Evet...

Türkiye’nin en namuslu gazetecilerden Murat Ağırel’in, siz değerli okurlarımıza iletilmesi için, bana gönderdiği mektup bu.



Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç gibi mesleğin yüzakı gazetecileri Silivri’de karantinada tutuyorlar.

İzole etmeye çalışıyorlar.



Tıpkı koronavirüs salgınında yaptıkları gibi, gerçekleri maskeleyerek, bize ne anlatıyorlarsa, hiç düşünmeden, hiç sorgulamadan, biat etmemizi, bu yaşananlara gıkımızı çıkarmadan alışmamızı istiyorlar.



Alışmayacağız.



Bu arkadaşlar özgürlüklerine kavuşana kadar, bu köşe, onların...

Dünya basın tarihinde virüsle arasına mesafe koyan ilk ve tek gazete Sözcü’nün sayfaları, onlara ardına kadar açık.



Türkiye’nin bünyesine giren virüsleri temizlemenin tek yolu, namuslu gazetecilerin özgür kalemidir.

Gerçek haber kadar etkili bir dezenfektan, gerçek haber kadar ak’ı kara’yı ortaya koyan test kiti, henüz icat edilmemiştir.