2018’de Türkiye’de yürürlüğe giren “Türk tipi Başkanlık” modeli gücün tek elde toplanmasını sağladı.

Bu da, gücü elinde bulunduranın “dava”sını, sanki tüm ülkenin “davasıymış” gibi bir siyasi propagandanın önünü açtı.

Acaba öyle mi?

* Mesela Mısır’la ilişkiler;

AKP hükümeti Mısır konusuna “Müslüman Kardeşler” gözlüğünden bakıyor. Müslüman Kardeşler iktidardaysa, Mısır en büyük dost; İktidardan düşmüsse Mısır en büyük düşman.

* Ya da Libya meselesi;

Libya’da Müslüman Kardeşler hareketini desteklemek için, bu ülkeyle imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırması anlaşmasını “Mavi Vatan” konsepti içine doldurdular.

Şimdi anlaşmayı imzaladıkları Başbakan Sarraç gidici. Bakalım yerine gelecekler AKP hükümetinin imzaladığı anlaşmayı tanıyacak mı, bozacak mı?

Şimdilerde Libya krizine “siyasi çözüm” için uluslararası toplum kolları sıvamış durumda. AKP hükümetinin “darbeci” deyip, yerden yere vurduğu Hafter’in yıldızı, Tobruk’taki parlamentonun başkanı Agila Salih’inkiyle birlikte yeniden yükseliyor. Libya’da siyasi çözüm sonrası kurulacak yeni hükümet ya Yunanistan’la da deniz yetki anlaşması yapmaya kalkarsa ne olacak? Bizim ki “kadük”mü kalacak?

Bir de tabi Yunanistan’ın Libya-Türkiye anlaşmasını Lahey Adalet Divanı’na götürmesi var; Hem Libya, hem Yunanistan Lahey’in yetkisini tanıyorlar. Ya Lahey anlaşma aleyhine bir karar verirse ne olacak?
Bunların hepsi soru işareti.

* AKP’nin dış politikada Müslüman Kardeşler’i kollamak adına attığı adımlar bu kadar da değil; Suriye savaşını tetikleyen o meşhur Şam görüşmesinde Esad’a AKP hükümeti adına  “Hükümete Müslüman Kardeşler’i de dahil et” teklifinin yapıldığı artık sır değil. Esad’ın bunu reddetmesi üzerine Suriye’nin başına neler geldiği malum.

* Tüm dünyadaki Müslüman Kardeşler hareketinin mali finansörü Katar’la AKP hükümeti arasındaki “kardeşlik” ilişkisi, Türkiye’nin tüm Arap coğrafyasıyla ilişkisini de belirler hale geldi. Suudiler Katar’a ambargo uygulamaya başlayınca,  bir dönem Kralı’na AKP eliyle “Devlet Nişanı” takılan, ölünce de üç günlük yas ilan edilen Suudi Arabistan’la Türkiye’nin ilişkileri de onarılamaz hale geldi. Birleşik Arap Emirlikleri desek, bugünlerde AKP’lilerin nezdinde “şeytan” ile eş değerde.

İşte tüm bu “Müslüman Kardeşler” davaları, AKP tarafından Türkiye’ye sürekli “milli dava” olarak sunuluyor. Buna katılmayan, destek vermeyen ise, yandaş medya ve AKtroller eliyle “vatan haini” ilan ediliyor.

KRİZİ KRİZLE YÖNETMEK

Türkiye’de işsizlik, açlık arttıkça, AKP hükümeti ülkeyi yönetemez hale geldikçe sarıldığı dış politikada da hamlelerini hep “krizi krizle yönetmek” üzerine kurmaya çalıştı.

Seçmen desteği mi düştü ; “Beka” deyip, Mehmehçik Suriye’ye gönderildi.

Ekonomi çıkmaza mı girdi; “Mavi vatan” deyip, Libya macerası başlatıldı.

Ve bunların tümünün sonucunda Türkiye’nin asıl “milli davaları” zarar gördü.

“Beka” adıyla çıkılan Suriye seferlerinin sonunda Fırat’ın doğusunda artık PKK terör örgütü bağlantılı bir “devletçik” var. Fırat’ın doğusundaki oluşumdan Esad rejimi rahatsız,Türkiye rahatsız. Ama memnun olan, destek veren tek bir ülke var; ABD.

O kadar ki, bu oluşumun bir dönem PKK adına terör eylemlerine kalkışmış elebaşı, AKP hükümetinin -Cumhurbaşkanı’na gönderdiği hakaret dolu mektuba rağmen-  pek sevdiği ABD Başkanı Trump tarafından “kahraman” ilan edildi.

Trump, bizzat AKP Lideri’nin de olduğu basın toplantısında bu teröristten övgülerle bahsetti. Beş sene önce böyle bir ihtimalden bahsetsek inanabilir miydiniz? Ama gerçek oldu.

Benzer bir durum “Mavi Vatan” propagandası altında imzalanan Libya anlaşmasıyla yaşanıyor; Bu anlaşma nedeniyle Türkiye o kadar yalnız kaldı ki, gerçek milli davası Ege’deki haklarını kimseye anlatamaz hale geldi.

AKP hükümetinin üzerinden algı yönetimine soyunduğu “navtex” uygulamaları da tıkandı kaldı; Önce Oruç Reis gemisini “90 günlük sefere çıkarıyoruz” diyen AKP hükümeti, ABD, Rusya, Fransa, Araplar ve AB Yunanistan’ın yanında saf tutunca, sessiz sedasız limana çekti.

Beceriksizlik o denli büyük ki, Oruç reis’i limana çekme süreci bile yönetilemedi; Önce “planlı gidiş-geliş” dendi, olmadı “aylık ikmal ve bakım” açıklaması yapıldı. Son olarak Erdoğan “Yunanistan’la diplomasiye fırsat tanımak” için limana çekildiğini açıkladı.

Şimdilerde AKP hükümeti Yunanistan’la “masaya oturmaktan” filan bahsediyor.

Oturdukları her masa Türkiye’nin milli davalarına ne olduğunu da gördük;

Kıbrıs’ta masa; Rumlar AB üyesi.

Ruslarla masa; İdlib’de Cihatçı grupların hamiliği ve Türkiye’ya göç etmeyi bekleyen milyonlarca Cihatçı savaşçı ve aileleri.
Amerikalılarla masa; Fırat’ın doğusunda PKK bağlantılı “devletçik”.

Korkarım AKP hükümeti Yunanistan’la masaya oturursa, olan Türkiye’nin Ege’deki haklarına olacak...