Ne Cumhurbaşkanı, ne de bir Bakan...

İdlib’de tek saldırıda 33 şehit verdiğimizi Hatay Valisi’nden öğrendik.

Erdoğan ancak saatler sonra çıktı ortaya.

33 şehit haberinin ardından herkes “Cumhurbaşkanı” şapkasını takıp, “birlik, beraberlik” konuşması yapmasını bekliyordu.

Ancak o “AKP Genel Başkanı” şapkasını taktı, AKP’li vekillere, AKP dilinden konuştu.

Toplantı sırasında Erdoğan, 27 Şubat akşamı İdlib’de gerçekleşen saldırıda 36 şehit olduğunu söyledi. Ancak ilginçtir, bizzat Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesine konulan aynı konuşmanın metninde şehit sayısı Erdoğan’ın ağzından 34 olarak “düzeltildi”.

Erdoğan konuşmasında hep yaptığını yaptı; elmalar ile armutları aynı sepete koyup canı istediğinde elma, canı istediğinde armut çıkardı. Mehmetçik’in mücadele verdiği sahaları, rakipleri, düşmanları birbirine karıştırdı, hamasete buladı.

“Suriye’de ne işimiz var diyorlar?” diye azarladı milleti. İşi genelledi, Suriye’de yürüyen iki ayrı operasyonu, terörle mücadele ile “ihvan teröristlerini kollama” konularını birbirine karıştırdı.

“Birilerine” anlatır gibi anlatalım...

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatları; PKK terör örgütünün Suriye uzantısına karşı yapılmış birer “terörle mücadele operasyonu” idiler.

Oysa İdlib’de PKK da yok, PYD de... Bunu bizzat Erdoğan’ın bakanları söylüyor.

İdlib’de Esad ordusu ile çatışan “muhalif” adı altında toplanmış cihatçı teröristler var.

Türk halkı, Mehmetçik’in Suriye toprağı olan İdlib’de, Birleşmiş Milletler’in (BM) tanıdığı Suriye hükümetine karşı savaşmasını içine sindiremiyor asıl.

Yani itiraz cümlesi “Suriye’de ne işimiz var?” değil, “İdlib’de ne işimiz var?”...

Ama elbette bu “ayrıntı”, Erdoğan’ın şakalı/gülüşmeli toplantısında eritiliyor, yok ediliyor.

“Mültecileri koruma” işi ne oldu?


AKP’nin İdlib macerası başından beri yanlış: Önce diğer operasyonlarla harmanlayıp, “terörle mücadele” diye satmaya kalktılar, olmadı.

Ardından “beka” dediler... Kimse Suriye toprağında, Suriye’nin BM tarafından tanınan hükümeti ile niye savaşmaya kalktığımızı, bunun “Türkiye’nin bekası” ile ne ilgisi olduğunu anlamadı.

Son olarak “insani durum” demeye kalktılar. İdlib’deki çatışmalar kaçan sivilleri gerekçe gösterdiler. Ancak 33 şehit haberiyle birlikte, Türkiye’ye yıllardır “insani gerekçe” diye diye kabul ettirdikleri sığınmacıları Avrupa’ya gitmeye teşvik etmeye başladılar. O kadar ki TRT’nin Arapça yayınlarında sığınmacılara Yunanistan’a “nerelerden geçebileceklerine” ilişkin yol gösterici yayınlar yaptırdılar.

Hem yandaş medyanın, hem de uluslararası medyanın Yunanistan’a, Bulgaristan’a koşan çaresiz insanların görüntülerini haber yapmasının önünü açıp, asıl can yakıcı konuyu, 33 şehidi unutturmaya kalktılar.

Onlar belki unutur da Türk halkı o şehitleri unutur mu?

Hukuki gerekçe ne?


Erdoğan; muhalifleri azarladığı, kendi seçmenine hamaseti “harman ettiği” konuşmalarında İdlib’e Mehmetçik gönderilmesini bazı hukuki metinlere dayandırıyor.

Mesela Adana Mutabakatı diyor... Terörle mücadele için TSK’ya sınır geçme imkanı sağlayan Adana Mutabakatı’nın, terörle mücadelenin olmadığı İdlib’de nasıl geçerli olduğundan bahsetmiyor.

Ya da BM kararlarına atıf yapıyor; Esad hükümetinin BM tarafından tanınan Suriye hükümeti olduğunu es geçiyor.

TBMM’den geçirilen Suriye tezkeresi deseniz... Onda da “barışı korumaktan” bahsediliyor, “Terörle mücadeleden” bahsediliyor, Esad yönetimine savaş açmaktan değil.

Rusya ve İran’la yapılan Astana-Soçi anlaşmalarını öne sürmek hiç olmaz... Çünkü AKP hükümeti o anlaşmalarla “yapacağım” dediği şeyleri doğru dürüst yerine getirmedi. Bölgeyi teröristlerden temizlemek (HTŞ olduğu gibi duruyor, daha da güçlendi), M-4 ve M-5 yollarını ulaşıma açmak (Türkiye kılını kıpırdatmadı), terör unsurlarındaki ağır silahların temizlenmesi (değil temizlenmek, HTŞ’nin kafa kesici teröristlerinin kullandığı ağır silahların sayısı ve etki gücü arttı) konusunda ciddi adım atılmadı.

O zaman gerekçe olarak ne kaldı? Sadece “beka” filan gibi, ucu başı belirsiz, hamasi kelimelerle o gencecik çocuklar ateşe atılıyor.

Biz sormaya, tarihe not düşmeye devam edelim; “Mehmetçik’in İdlib’de ne işi var?”