Libya’da işler iyice karışık.

Sahadaki askeri hareketlilik, geçen hafta diplomatik alana da yansıdı.

Bu aya kadar Libya’da sürekli ilerleyen, ülkenin doğusunu ve güneydeki zengin petrol alanlarını kontrol eden General Hafter güçleri idi.

Ancak ilk kez, Türkiye’nin desteklediği Trablus’taki Sarraç hükümetine ait birlikler inisiyatifi ele aldı ve Hafter birliklerinin pek çok stratejik alandan geri çekilmesini sağladı.

Hafter güçlerinin bu gerilemesi karşısında, onu destekleyen Mısır diplomatik bir atak başlattı; Tarafları acil ateşkese çağırdı. Hafter de, Kahire’de Mısır’ın -AKP hükümeti tarafından darbeci olduğu gerekçesiyle tanınmayan - Cumhurbaşkanı Sisi’nin yanında kameraların karşısına geçip, kendilerinin ateşkese hazır olduklarını açıkladı.

O karede kritik bir isim daha vardı; Hafter’in kontrol ettiği bölgede yer alan Libya parlamentosunun Başkanı Agila Salih. Sisi başrolde, Hafter hemen yanındaydı ama, uluslararası basında tüm bu ateşkes inisiyatifinin mimarı olarak hep Salih’in ismi geçirildi.

ABD VE RUSYA’DAN SİSİ’NİN İNİSİYATİFİNE DESTEK

Sisi’nin ateşkes çağrısı hemen yankı buldu. Hafter’e Rus paralı askerler aracılığıyla fiilen askeri destek veren Rusya, çağrıyı da desteklediğini açıkladı. Yine Hafter’in “para kasası” konumundaki Birleşik Arap Emirlikleri de çağrıyı adeta alkışlarla karşıladı.

Buraya kadar olanların tümü beklenen tepkilerdi.

Gözler, Büyükelçisi Libya’daki Kaddafi sonrası kaos ortamında feci şekilde öldürüldükten sonra, bu ülkeden elini-eteğini çekmiş görünen ABD’ye döndü. Acaba yıllardır perde önünde hiç ilgi göstermediği Libya savaşı konusunda son günlerde hareketlenmeye başlayan ABD, bu ateşkes çağrısına ne tepki verecekti ?

ABD’nin tepkisi, ülkede fiilen olmayan, ancak sanal ortamda devam eden Amerikan Büyükelçiliği’nin açıklaması ile geldi.
Büyükelçilik açıklaması  “ABD, Libya’nın doğusundaki -Hafter kontrolündeki alan kastediliyor- siyasi sesleri ilgiyle izlemektedir” cümlesiyle başladı. Böylece, Türkiye’nin “Libya’da tek meşru egemen unsur, BM tarafından tanından Trablus/Sarraç hükümetidir” teziyle çelişkiye düştü ABD. Washington yönetimi diplomatik bir ifadeyle, -AKP hükümeti tarafından kimi zaman darbecilik, kimi zaman teröristlikle suçlanan- ülkenin doğusundaki oluşumu kabul etmiş oldu.
Açıklamanın ikinci cümlesinde ise “Libya’nın doğusundaki siyasi seslerin”, çatışmaların durmasi için oluşturulacak diyalog mekanizmasına dahil edilmesi çağrısı yer aldı.

Son cümlede ise, Sisi’nin başlattığı ateşkes inisiyatifine açık destek verildi. Böylece Rusya’dan sonra ABD de, hem Trablus hükümetine, hem de Hafter tarafına “ateşkes yapın” mesajı vermiş oldu.

Bu mesajda özellikle birkaç yerde yinelenen “Libya’nın doğusundaki siyasi sesler” ifadesi ayrıca tartışmaya değer;
Libya’nın doğusundaki askeri komutanın Hafter olduğu konusunda kimsede herhangi bir tereddüt yok. Ancak son dönemde, özellikle Sisi’nin başlattığı ateşkes inisiyatifinde öne çıkan isim bir siyasetçi, parlamento başkanı Salih oldu.

Rusya’nın da, yıl başında kendi başlattığı ateşkes inisiyatifini kabul etmeyen Hafter’e kızgın olduğu, fırsat bulur bulmaz
Hafter’in ipini çekmeyi planladığı yazılıp çizilmeye başlanmıştı dünya basınında.

Kısacası, hem Washington’dan, hem Moskova’dan gelen işaretler Libya’da yeni bir dönemin başlayacağına, bunda da Hafter’in yanında- belki de önünde- yeni bir politikacının, Agila Salih’in adının parlatılacağını gösteriyor.

SARRAÇ’IN ANKARA ZİYARETİ

Tüm bunlar olurken, AKP hükümetinin destek verdiği, Libya’daki BM tarafından tanınan hükümetin başkanı Sarraç da ani bir ziyaretle Ankara’ya geldi. Ancak bu ziyaretle, tüm dünyadan gelen ateşkes mesajlarının, Ankara’da pek yankı bulmadığı anlaşıldı. Sarraç ile Erdoğan arasındaki görüşmeden, Trablus hükümetinin tüm Libya’nın hakimiyeti için mücadeleye devam edileceği mesajı çıktı.

Ankara’daki bu önemli çıkışın ardını da, Sarraç hükümetinin İçişleri Bakanı Fethi Başağa -ki kendisi dünya basınında Müslüman Kardeşler ile bağlantılı isimler arasında sayılıyor- getirdi; Başağa, Trablus hükümetinin ateşkesi ancak Sirte ve Cufra ile, ülkenin güneyindeki petrol sahaları geri alındıktan sonra konuşulabileceğini söyledi.

Nitekim Trablus hükümet birlikleri de bu açıklamanın yapıldığı saatlerde Sirte’nin kontrolünü ele geçirmeye başladılar.

Ancak iş Cufra’ya gelince, biraz karışacak gibi.

SURİYE’DE TEL RIFAT, LİBYA’DA CUFRA...

Çünkü Rusya daha geçen hafta Suriye’den Libya’ya 8 savaş uçağı göndermişti. Gönderilen uçaklar da Cufra’daki üsse yerleştirilmişti. Rusya bu adımıyla bir anlamda “sınırı çizmiş”, Cufra’nın kontrolünün Trablus hükümetine bırakılmayacağının işaretini vermişti.

-Ruslar aynı şeyi Suriye’de de Tel Rıfat’ta yaptı. Türkiye Afrin’in kontrolünü ele geçirmek üzere Zeytin dalı operasyonunu yaparken, bölgedeki Rus askerlerinin tümü stratejik Tel Rıfat kasabasına çekilmiş, burada üslenmişlerdi. Nitekim Türkiye Afrin’in kontrolünü aldı, ancak Tel Rıfat’a hiç girmedi. Bu konu daha sonra Putin ile Erdoğan arasındaki görüşmelerde ele alındı, hatta ortak bildirilerde bile Tel Rıfat için özel paragraflar açıldı. Ancak Rusya, bu kasabadan milim kıpırdamadı, Türk askeri ya da Türkiye destekli milisler hiçbir zaman Tel Rıfat’a girmedi.-

Şimdi Suriye’de Tel Rıfat’ta olan, Cufra’da olacak gibi. Eğer AKP hükümetinin destek verdiği Trablus hükümeti, Cufra’yı de ele geçirmek isterse, belli ki karşısında Rusya’yı bulacak. Acaba Suriye’de uçak düşürme vakasından sonra Rusya’yla karşı karşıya gelmemeye özen gösteren AKP hükümeti Libya’da ne yapacak?

Bakalım iş Rusya’yla restleşmeye kadar varacak mı?

Yoksa Sisi’nin “barış havarisi” olmaya soyunduğu ateşkes ve diplomatik görüşmeler mi ağırlık kazanacak?

Göreceğiz....

★★★

SEÇİLMİŞ BAŞKAN, ANAYASA’DAN ÜSTÜN OLABİLİR Mİ?


ABD’de Afrika kökenli Amerikan vatandaşı George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle başlayan gösteriler ilginç bir yöne evrildi.

Gösterilerin başlangıçtaki hedefi, ülkedeki polis şiddetine son verilmesi idi.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın gösterilere olabilecek en sert şekilde müdahale edilmesi yönündeki tavrı nedeniyle gösteriler,  ABD’de polisin yetki ve sorumluluğunu çok aşan, “sistemsel tartışmaların” başlamasına neden oldu.

Trump’ın eyaletlere gösterileri bastırmak için ordu birliklerini göndermeyi önermesi, ülkede eyaletler ile merkezi yönetim, Başkan ile Kongre, Başkan ile ordu arasındaki ilişkilerin, yetki ve sorumlulukların tartışılmasının önünü açtı.

Bu tartışmalarda özellikle dikkat çeken ise, Amerikan ordusunun fiili komutanının, Genelkurmay Başkanı’nın verdiği tepki oldu.

ABD Genelkurmay Başkanı Milley, ABD’de pek alışık olunmayan bir şey yaptı;

Ordu birliklerine hitaben bir mesaj yayınladı.

Mesajdaki kritik cümle “Amerikan ordusu, Amerikan Anayasası’na bağlıdır, onu korumakla görevlidir” oldu. General Milley ayrıca Anayasa’da yer alan, vatandaşların barışçı şekilde kendisini ifade etme özgürlüğüne, barışçıl toplanma ve gösteri özgürlüğüne de ayrıca vurgu yaptı.

Böylece, tek bir mesajla Amerikan Anayasa’nın, bu Anayasa ilkelerine göre seçilmiş Başkan’ın “üzerinde olduğunu” hatırlattı Amerikalı General, son derece diplomatik bir dille ve Trump’ın adını hiç geçirmeden.

Bürokrasinin, özellikle askeri bürokrasininin “Başkan”ın değil, “anayasa’nın emrinde” olduğuna ilişkin çok zarif, çok anlamlı bir hatırlatma.

Tabi anlayana, anlamak isteyene...