Yargıtay Başsavcısı Bekir Şahin, 17 Mart’ta, HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) dava açtı. AYM’ye gönderilen iddianamede, 687 HDP’li için beş yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesi istendi. AYM’nin gündemi dün internet sitesinden yayınlandı. Buna göre başsavcılığın açtığı dava, 31 Mart’ta genel kurulda görüşülecek sekiz gündem maddesi arasında bulunuyor. AYM, ilk incelemesinde iddianamenin kabul edilip edilmediğine karar verecek. İddianame kabul edilirse, ön savunma için HDP’ye gönderilecek. Gelelim esasa... Beş yıl süreyle siyaset yasağı istenen isimlerden birisi de Kars eski Belediye Başkanı Ayhan Bilgen. İddianamede, Bilgen’e yapılan suçlamalar iki başlıkta toplanmış. Okuyalım:

1-) Şüphelinin söylem ve eylemleri, bulunmuş olduğu konum, toplumun geniş halk kitlelerini PKK terör örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda yönlendirme kabiliyeti nazara alınarak, eylemleri bir bütün olarak silahlı terör örgütü üyeliği şeklinde nitelendirilmiştir. (TCK’nın 314/2 maddesinde Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma)

2-) Kamuoyunda 6-7-8 Ekim olayları olarak bilinen olayların başlangıcında HDP MYK’sında yapılan ve sonrasında yaptığı açıklamalara ilişkin eylemleri de ‘Suç İşlemeye Tahrik’ (TCK 214/1-son) ve 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet suçu kapsamında değerlendirilmiştir.

Peki... 2 Ekim 2020’de tutuklanan Ayhan Bilgen iddianameyi nasıl değerlendirdi?

İktidar ve Demirtaş eleştirisi


Avukatı aracılığıyla görüştüğüm Kars eski Belediye Başkanı Bilgen, “Kapatma davaları ve siyasi yasaklar, konunun bütün tarafları açısından tıkanma ve çözümsüzlüğün bir sonucudur” değerlendirmesi yaptı. Bilgen’in iddianameyle ilgili şu tespitiyle başlayalım: “Siyasetin rolü; bu kördüğümü açacak bir iradeyi cesaretle geliştirmektir. İddianamenin hazırlanış biçimi ve içinden geçtiğimiz ortam ne yazık ki teknik, hukuki tartışmaları belirleyici olmaktan çıkartıyor. Elbette yargıçların görevi, hukuk normları, evrensel değerleri gözetirken, ülkenin geleceği ile ilgili kaygı ve riskleri de göz ardı etmemeleridir.”

Ayhan Bilgen


Bilgen, 19 Mart günü sosyal medya hesabından HDP Genel Merkezi’nin fotoğrafını paylaşan Selahattin Demirtaş’ı da isim vermeden şu cümlelerle eleştirdi: “Meseleyi tabela ya da rozet düzeyinde tartışmak da hem HDP ye oy veren, umut bağlayan seçmene saygısızlık hem de seçim süreçlerini sanıldığı kadar etkilemeyecek bir manipülatif algı oluşturma alışkanlığıdır.”

‘Geleceğimiz rehin alınmamalı’


Ayhan Bilgen’in ‘yüzleşme’ konusunda kurduğu cümleler de dikkat çekici:  “Ortadoğu’daki gelişmeler, Türkiye siyasetindeki başta Kürt sosyolojisi olmak üzere yaşanan değişim, zamanında ve doğru okunmadı. Küresel ölçekteki temsili demokrasinin krizi, otoriter sağ popülist siyasetin hegemonyası ve kapitalist küreselleşmenin tetiklediği mikro milliyetçilik eksenli kimlik siyaseti, iyi yönetilemedi. Ayrımcı ve dışlayıcı uygulamaların doğurduğu tepkisel psikolojinin gerilim ve kamplaşma siyaseti ile araçsallaştırılması önlenemedi. Bugüne gelinmiş olması ile ilgili herkesin kendi yüzleşmesini cesaretle gerçekleştirip, geleceğimizin rehin alınmasının önüne geçmeliyiz.”

‘İç dinamiklerle barış’


Ayhan Bilgen’in şu tespiti çarpıcı: “Demokrasi ve insan haklarının araçsallaştırılması, pazarlık konusu ve dayatma aparatı haline getirilmesinin önüne geçmenin en az maliyetli yolu iç dinamiklerle toplumsal barışı sağlayıp değişim talebini yönetebilmekten geçer. Ne yazık ki, kapatma davaları gard alma ve savunma ile içe kapanmaya ve mevcudu koruma refleksine hizmet ederse iki kez kaybetmiş oluruz.”

‘MASABAŞI MÜHENDİSLİK’

Bilgen’in ‘masa başı mühendislik’ eleştirisini not etmekte fayda var: “Konunun hukuki boyutu ya da küçük siyasi hesapları aşan toplumsal psikoloji noktası en kritik aşamadır. Kırılma ve kopuşu derinleştirecek öç alma, cezalandırma hamleleri telafisi imkansız sonuçlar doğurur. Siyaset, kırılma ve yeni arayış dönemlerinde, masabaşı mühendislik hesapları ile yapılamaz. Toplumun iradesi, hiçbir kesimin oyu, partilerin ya da kimsenin çantasında değildir. Kürtler yaşadıkları süreçlerle politik duyarlılığı yüksek bir kitle haline geldi. Artık paylarına düşenin, yeni bedeller ödeyerek yeni acılara tanıklık etmek olmasını istemiyorlar. Bunun ifade ettiği anlam insanca, onurluca, eşit ve özgür yaşayacakları bir ülkenin karar alma ve yönetim süreçlerine katılımlarıdır.”