Metropoll’ün son kamuoyu araştırması, hükümet icraatlarının kamuoyundan pek fazla destek görmediğini gösterdi.

Söz konusu kamuoyu yoklamasında ele alınan konu başlıklarından birine dair sonuçlar beni gerçekten çok şaşırttı. O da “İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekme” meselesine kamuoyunun bakışıydı.

Sonuçlara göre “Hükümetin ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kararını onaylıyor musunuz” sorusuna yanıt verenlerin yüzde 26.7’si “evet onaylıyorum” demiş.

“Hayır onaylamıyorum” diyenlerin oranı yüzde 52.3’te kalmış.

Geri kalanların yüzde 7.5’i sözleşmeden bihaber, yüzde 10.2’sinin fikri dahi yok, 3.3’ü ise kararsız.

★★★

“Şaşırdım” diyorum çünkü İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olanlarının bu kadar fazla olmasını beklemiyordum.

Evet, sözleşmeden imza çekmeyi doğru bulmayanların oranı, imza çekmeyi onaylayanların oranının neredeyse iki katı ama 100 kişiden 27’sinin sözleşmeye karşı olması hiç de normal değil.

Sözleşmeyi iyi bilen biri olarak kendi kendime “bu nasıl olur, insanlar bu sözleşmeye neden karşı çıkar” diye sorarken DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın bir esnaf ziyaretinin görüntüleri şaşkınlığımı iki katına çıkardı.

Babacan, 20 yıldır oyunu AK Parti’ye verdiğini, muhafazakar yapıya sahip olduğunu söyleyen bir şahısla sohbet ediyor. Konuştuğu kişi İstanbul Sözleşmesi konusunda o kadar iddialı ki sözleşmeden çekilmese 20 yıldır oy verdiği Tayyip Erdoğan’a bir daha oy vermeyeceğini dahi söylüyordu. Bununla da yetmiyor, “İstanbul Sözleşmesi benim kırmızı çizgim” diyordu. Babacan, nazikçe bu hassasiyetinin nedenini sorduğunda şu yanıtı veriyordu:

“İnşaatta çalışıyorum. Akşam eve geldim. Karı yemek yapmamış. Hani yemek? Ufak bir tartışma çıktı ya... Eşim şikayet etti, beni evden uzaklaştırıyor. 40 yıl çalışmışım. Ufak bir tartışmadan. Babamızda da oluyordu, ailemizde de oluyordu. Bana göre yanlış!”

Babacan haliyle küçük bir tartışmayla kimsenin karakola gidip eşini şikayet etmediğini söylüyor.

“Oluyor, eden arkadaşlar var” diyen vatandaş çok iddialı bir şekilde devam ediyor:

“Eskiden bizde kadınların ayrılması, boşanması, aile yapımızda hiçbir sıkıntı yoktu. Ne olmuş kocası ‘öte git beri gel’ demiş? Aile yapımız mahvoldu. Kim savunuyor, feministler şunlar bunlar. 2012’de çıkmış, 2021’de aile yapımız mahvolmuş. Başka bir şey demiyorum.” 

★★★

Vay arkadaş!

Bu nasıl bir formatlanmadır?

İşsizlik, hayat pahalılığı, emek sömürüsü umurunda dahi değil ama İstanbul Sözleşmesi kırmızı çizgisi. Beyefendi yeter ki akşam eve gittiğinde “karı” yemek yapmış olsun. “Öte git beri git” dediğinde “karı” kendisine itaat etsin. Ne yaparsa yapsın, isterse zulmetsin “karı” kendisine ömür boyu katlansın, ayrılmasın, aile düzenini bozmasın.

İstanbul Sözleşmesi’nin bozduğu aile düzeni buysa eğer, bir zahmet bozulsun o düzen!

Hiç mi ders almıyorsunuz?


104 “emekli amiral” bildiri yayınlamış. Tarikat dergahında apoletin üzerine giydiği cübbe ve takkesiyle ibadet eden “muvazzaf amiral”e, Montrö Anlaşması’nın tartışmaya açılmasına tepki göstermiş. Başında “emekli” sözcüğü ister olsun, ister olmasın, “Amiral/general” ve “Bildiri” sözcükleri yan yana gelince benim artık tüylerim diken diken oluyor. “Yine mi” demeden edemiyorum. Son olay vesilesiyle iki çift sözüm olacak:

- İlki amirallere: Siz nasıl kurmaylık eğitimi aldınız? Zaten muhalefet partileri, gazeteciler, ekranlara çıkan uzmanlar bildiriye yazdıklarınızı açık ve net sıraladılar, sizin gösterdiğiniz tepkinin aynısını, hatta daha fazlasını gösterdiler. Siz de gidin siyaset yapın, gazetecilik yapın, STK’lara üye olun ve bunları o mecralarda açıktan konuşun (nasıl olsa artık emeklisiniz). “(E) amiral/general” etiketiyle yaptığınız bu tür eylemlerinizin memlekete bir faydası olmadığı gibi, her zaman AK Parti tarafından “mağduriyet” kozuna dönüştüğünü ve saçma sapan “darbe tartışmalarına” vesile olduğunu hâlâ öğrenemediniz mi? Hiç ders almıyorsunuz?

- İkincisi AK Partili siyasetçilere: Emekli amirallerin bildirisine tepkinizde haklısınız. Ancak, unutmayın ki bir zamanlar FETÖ’cü general/amirallerin cübbeli takkeli fotoğraflarına göz yumdunuz, görmezden geldiniz ve onlar da 15 Temmuz’da başımıza çıkmak istediler. Şimdi neden başka tarikat ve cemaatlerin kışlaya yerleşmesine seyirci kalıyorsunuz? Hiç mi ders almıyorsunuz?