Bu yazımda “bilirkişi” kurumu üzerinde durmak istiyorum.

Nedeni ise; mahkemelerde çeşitli davalar için atanan bilirkişilerden bazılarının görevlerini yeteri kadar sağlıklı yapmadıkları konusunda şikayetler almam.

Hatta bu yakınmalara neden olan örneklerden bazılarına ben de tanık oluyorum.

Mahkemeler çeşitli konularda davalar için bilirkişi atıyorlar.

Bu bilirkişiler de genellikle incelemeyi dosya üzerinden yapıp, kararları da dosya üzerinden veriyorlar.

Mesela bir iş yerinde fazla mesai için dava açan işçinin dosyasını inceleyen bilirkişi, mevcut yasalara, işçinin iddialarına ve dosyaya bakarak kararını veriyor.

Hakimlerde genellikle bilirkişinin raporlarına göre karar verdiklerinden ortaya, işçinin lehine ve işverenin aleyhine bir tablo çıkıyor.

Elbette ki hak eden kişi alacağını almalı. İşçinin, emekçinin bir kuruş alacağı bile kalmamalı.

Fakat burada bizim konumuz ne işçiyi ne de işvereni savunmak, ikisinden birisini tercih etmek değil.

Bilirkişi kurumunun eksiklerini ortaya koymak.

Halbuki o bilirkişiler dosya üzerinden karar vermek yerine bizzat o işyerine gitse, oradaki çalışma koşullarına baksa, insanlar saat kaçta işe geliyor, kaçta gidiyor, diğer işçiler ne diyor vb. gibi çalışmaları yapsa daha sağlıklı bir tablo ortaya çıkacak.

Yine belirttiğim gibi bu dava konusu sadece bir örnek. Bunu ceza davalarından hukuk davalarına kadar geniş bir yelpazede örneklendirebilirsiniz.

Ayrıca konunun uzmanlarından öğrendiğim bilgilere göre; bilirkişiler hakkındaki şikayetlerle ilgili olarak Adalet Bakanlığı bir çok çalışma yapmış. Bunlardan biride ehil ve uzun yıllar uzman olarak çalışmış herhangi bir engeli olmayan bilirkişi listeleri Adalet Komisyonu
Başkanlıkları tarafından yıllık olarak seçilmesine karar verilmiş ve uzun yıllar bu şekilde bilirkişi listeleri oluşturulmuş. Mahkemelerin de bu listelerden bilirkişileri seçilmesi sağlanmış.

Ancak buna rağmen şikayetlerin ortadan kaldırılması bir türlü mümkün olmamış.

Öte yandan her şeyden önce bilirkişileri hakimin raporları denetleyebilecek bilgi sahibi olabilmesini sağlayacak kurs, seminer gibi etkinliklerle donanım kazandırılmasına da özel önem verilmesinde fayda olduğu konunun uzmanlarınca belirtiliyor.

Biz de devletten bilirkişilik ücretini alan insanların, böyle hayati konularda karar verirken, masa başından, sadece kanunlara ve dosyaya bakarak değil bizzat şikayet eden ve edilenin durumuna bakarak, sahaya inerek, işyerinde ve diğer çalışanlarla temas ve gözlemde
bulunarak rapor düzenlemesi gerektiğini belirtiyoruz.

Bu arada bilirkişi kurumuyla ilgili farklı iddialar da ortaya atılıyor.

Bu iddiaların ortaya atılmasının sebebi de işte budur.

Halbuki ne kadar sahaya inilse, araştırma ve incelemeler bilirkişiler tarafından yerinde yapılsa bu kurum o kadar az zarar g örecek ve insanlar tarafından daha büyük bir güvenle karşılanacak, kararlar daha adil olacaktır.

Eski Adana Adalet Komisyonu Başkanı emekli hakim Mehmet Sabri Kumsal


İşte bu konudaki iddiaları, ben işin uzmanlarından, “Bilirkişilerinden” öğrenmeye karar verdim ve eski Adana Adalet Komisyonu Başkanı emekli hakim Mehmet Sabri Kumsal ile savcı ve avukatların da yer aldığı hukukçu dostlarıma danışıp, aşağıdaki satırları kaleme almaya karar verdim.

Dolayısıyla bu satırlar, değerli hukukçu dostlarımın konu hakkındaki görüşlerini, engin tecrübelerini de barındırmaktadır:

Öncelikle belirtelim ki, “bilirkişi”  adı üzerinde olduğu gibi kendine gelen dosya, konu hakkında bilgi sahibi olan kişi demektir.

Mahkemelerde, gerek ticari, gerek ceza, gerek hukuk, gerek iş davalarında sıklıkla başvurulan bir kurumdur.

Her davadaki yükümlülükleri ve sorumlulukları çok ağırdır ama örneğin ceza davalarındaki bilirkişilik, kimi zaman hayati önem de taşıyor olabilir.

Bilirkişi raporlarına göre, sanık ağır ceza alabilir ya da beraat bile edebilir.

Bir yazılı evrakta ki senedin üzerindeki imza ya da yazıların taraflara ait olup olmadığını tespit eden bilirkişiler grafoloji uzmanlarıdır. Bu bilirkişilerin yanlış raporu bir şirketin batmasına bazen onlarca yüzlerce çalışanın da bu nedenle işsiz kalmasına yol açabilir.

Bu örnekleri, bilirkişilerin sorumluluğunun sonuçlarının bilinmesi için veriyorum. Bu nedenle ve öncelikle her bilirkişi görev yaptığı alanda mutlaka çok iyi, çok ehil ve yetkin olmalıdır. Çünkü omuzlarında taşıdığı yük, çok ağır bir yüktür.

Bir diğer yakınma ve eleştiri konusu ise , kimi bilirkişilerin bir dava ile ilgili görev verildiğinde sadece o dava ile ilgili rapor vermesi gerekirken istenenin ve mevzuatın dışına çıkarak rapor hazırlamaları, hatta hakimin vereceği kararında yerine geçerek karar gibi rapor yazmalarıdır.

Bu da gerçek adaletin oluşmasını engellemektedir. Bilirkişiler sadece mevzuat ile ilgili rapor hazırlamalı ve davada sunduğu rapora itiraz edildiği takdirde de her  itiraz ile ilgili madde madde olumlu yada olumsuz yönlerini vurgulamakla yetinmeli kararı hakime bırakmalıdır.

Bilirkişiler, karar mercii olan hakimlere ışık tutması gereken raporları ile bu ağır yükü hakkı ile taşımak zorundalar. Aksinde adalet, hak, hukuk yerini bulmaz. Bu da yalnızca davada taraf olanlar için tüm insanlar adına hukuksuzluk demektir. Yerini bulmayan karar, bu kararın dayanağı olan bilirkişi raporu ile tüm insanların adalet duygusu incinir. Bir Alman atasözü derki; “Hakimler dosyaları yargılar, karar verir; gün gelir kararlar hakimleri yargılar…”

Burada anlatılan bir hakimin verdiği her karar o hakimin geleceğini belirler. O halde bilirkişi raporları olan dava dosyalarında da aynı zamanda bilirkişiler de verdikleri raporlar ile geleceğin adalet duygusunun oluşmasında hem doğru hem de yanlış rol oynayabilirler.

Adil olması gereken nedir peki?

Her bilirkişi kendisine rapor için teslim edilen dosyayı namusu gibi görecek ve namusuna kıskançlıkla sonuna kadar sahip çıkacak.

Bunun yolu nedir?

Bilirkişi dosyasında rapor hazırlar iken , mahkemenin belirlediği konular içinde kalmalı, görev ve yetkilerinin dışına çıkmamalı,  hukuki bir değerlendirmede bulunmaktan kaçınmalıdır.

Her dava dosyası bilirkişi için “Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım değildir!”

Bilirkişi, adı üzerinde “bilirkişi” gibi olmazsa  adalet sağlanamaz.

Tekrar edersek;

Bilirkişi, adı üzerinde kendine gelen dosya hakkında bilgi sahibi olan kişi demektir.

Dileriz ki  tüm bilirkişiler, bu unvana layık olmanın sorumluluğu ile hareket ederler ve biz de bu ülkenin insanları olarak; adalete, tüm yargı mekanizmasına ve bu mekanizmanın bir dişlisi olan bilirkişilere güven içinde oluruz.