On yıl önceydi. Yıl, 2011.

Sadece kumpasla Silivri zindanına atılmadık.

Sadece FETÖ ve iktidar yandaşları tarafından linç edilmedik.

Kendi mahallemiz bile üzerimizde kuşku bulutlarının kararmasına sebep oldu. Deniz Baykal, “Soner’in arkasında kim var, öğrenmek istiyorum” dedi. Bunu Taraf gazetesi manşetine taşıdı.

Baykal gibi o karanlık döneme yenik düşen kimileri bizi “lekeli” göstermek isteyenlerin safında yer aldı.

Meslektaşlarımız, “mağduriyet” ayrımı yaptı; onlar “Ahmet ve Nedim’in Arkadaşları” idi; onların suçsuzluğuna inanıyor ve bize kefil olmuyorlardı! Araya konan mesafeyi göstermenin adıydı; “Ahmet ve Nedim’in Arkadaşları!”

Biz Odatv emekçilerini savunan sadece bir avuç insan vardı.

Birini yazmak istiyorum; Candan Erçetin...

Şöyle:

Öylesine korku iklimi vardı ki; terörden yargılanıyorduk, ceza avukatı bulamıyorduk!

Kimi avukatlar, Ergenekon, Balyoz gibi davalar sebebiyle çok yoğundu.

Kimi avukatlar bizi savunmamak için bahaneler ileri sürdü.

Yazarı olduğum Hürriyet grubu Nedim Şener’e avukat gönderirken beni yok saydı!

Yanımdaki bir başka cesur kadın Halide Didem, birçok avukatla görüştü, ret yanıtı aldı.

Candan Erçetin teklifte bulundu: “Neden Duygun Hoca olmasın?”

ATATÜRK’ÜN ELİNDEN


Prof. Duygun Yarsuvat adını biliyordum. Tanışmıyorduk.

Türkiye’nin tanınmış, başarılı hukukçusu idi.

Akademisyendi. Belçika’dan İsviçre’ye ABD’nin Princeton Üniversitesi’nden Columbia Üniversitesi’ne kadar çok yerde akademik çalışma yaptı.

Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi Suç Sorunları Komitesi Bilimsel Kriminolojik Konseyi’nde görevde bulundu. Galatasaray Üniversitesi rektörlüğü yaptı.

Yarsuvat Ailesi, Türkiye’nin en tanınmış avukat ailesi. Duygun Hoca’nın babası-annesi, kardeşleri, çocukları, yeğenlerinin hemen çoğu hukukçu.

Yarsuvat Hukuk Bürosu’nu babaları İhsan Bey, anneleri Nimet Hanım ile birlikte 1941 yılında kurdu. (Nimet Hanım diplomasını Atatürk’ün elinden alan Türkiye’nin öncü kadın avukatlarındandı.) Uzatmayayım; çünkü Yarsuvat Ailesi’nin hikâyesi kitap olur...

Candan Erçetin bildiğiniz gibi Galatasaraylı.  Yüzüncü kuruluş yıldönümünde Galatasaraylılar Derneği’ne başkan seçilen ilk kadın yönetici.

Derneğin lokali bizim eve çok yakındı ve Silivri zindanına atılmadan önce Galatasaray’ın özellikle Avrupa maçlarını burada seyrediyorduk.

Candan Erçetin aynı zamanda Duygun Hoca’nın manevi kızıydı, yakın dostlardı.

İşte... Halide Didem koşuştururken Candan Erçetin, Duygun Yarsuvat’ı önerdi. Ama kabul etmesi hiç kolay olmadı Duygun Hoca’nın. Çünkü:

ARKAMDAKİ İSİM


Tarih 18 Mart 2011.

Duygun Yarsuvat büyük aşkla bağlı olduğu eşi Ayşe Hanımı kaybetti. Halide Didem ile görüştüğünde acı çekiyordu; hiçbir davayı almak istemiyordu.

Halide Didem, Duygun Hoca’yı ikna etmeyi başardı.

Yalnızlaştırılmıştık. Duygun Hoca’nın beni-Odatv’yi savunması hepimize moral oldu.

Duygun Hoca ile tanışmamız Silivri Cezaevi’nde oldu. Yanında avukat Nurcan Çöl vardı.

Duygun Hoca’nın sözlerini hiç unutmam:

-“Onca yıllık gazetecisin, kaç kitap yazdın; benim gibi sen de biliyorsun ki bu hukuk davası değil. Seni hukuki savunma yaparak hapisten kimse çıkaramaz, sadece kamuoyu çıkarır.”

Bu kamuoyunun içinde sadece Türkiye değil, Avrupa da vardı. Halide Didem Avrupa’da çalmadık kapı bırakmadı. Bu çabalar sonucu Paris beni “vatandaş” kabul etti. Vs.

Duygun Hoca hiçbir duruşmayı kaçırmadı. Biliyordu ki; avukat cübbesini giyip o salonda bulunmasının mahkeme heyeti üzerinde ağırlığı vardı.

Gün geldi FETÖ kumpası ortaya çıktı; beraat ettik...

Bakın: Zor günler, gerçek dostlar-sahte dostlar ayrımını yapan tartıdır. O günlerde sadece bir avukat değil; yüce gönüllü, cesur bir dost kazandım. Sordu ya Baykal; “Soner’in arkasında kim var” diye? Arkamda Duygun Yarsuvat vardı! Adalet vardı, hukuk vardı...

Ne yazık ki Duygun Hoca’nın önce böbrekleri iflas etti, sonra pandemide pek görüşemez olduk; oysa evlerimizde davetler verir, hoş sohbetler yapardık; Galatasaray maçlarına giderdik...

Keskin zekâsı vardı. Ciddi adamdı. Mütevazıydı. Espri anlayışı, olaylara bakışı farklıydı. Hiç yaşlı biri olmadı. Enerjisi yüksekti. Daima şıktı...

Ve adalet nöbetinin her daim neferiydi...

Duygun Hocam her şey için teşekkür ederim. Işıklar içinde uyuyun...