İki yıl önceydi.

Guardian gazetesinin yaptığı haber ülkede gündem oldu:

-Üniversitelerde yüzlerce akademisyen, öğrencilere ve meslektaşlarına zorbalık yapıyor...

-İngiltere’nin önde gelen üniversitelerinde taciz ve sindirme kültürü endişelerine yol açıyor...

-“Klasik tiran” uygulamaları akademide intihara teşebbüs gibi trajik sonuçlara sebep oluyor...

Oxford Üniversitesi şikâyetler listesinin en başındaydı.

Guardian, gücün kötüye kullanılması gerçeğini İngiltere’deki 135 üniversite çalışanlarıyla yaptığı işbirliğiyle ortaya çıkardı.

Boğaziçi Üniversitesi’nde çocuklara yapılanların videosunu izlerken aklıma Guardian gazetesi geldi!

İngiltere, akademisyenlerin üniversite öğrencilerini aşağılamalarını tartışırken, AKP iktidarı Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılanlara “gerekçe” bulmaya çabalıyor. Üniversite sergisindeki resim sebebiyle öğrenci tutuklanıyor! Artık otoriterliği bir kenara bırakıp üniversite konusunda derin tartışmalar yapmalıyız. Hitler’in okullara-üniversitelere uyguladığı faşist politika-ideoloji çok gerilerde kalmadı mı?

Naziler, Yahudi akademisyenleri görevden aldığı gibi Bakan Süleyman Soylu’ya alsa üniversitede solcu akademisyen kalmayacak!  Bakan Bey, Boğaziçi Üniversitesi hakkında öyle konuşuyor ki, 1934 Almanya’sındaki “Üniversitelerde Aşırı Kalabalığa Karşı Yasa”nın çıkarılmasını isteyecek! Yazık. Otoriter toplumlar sadece cezalandırmayı hedefler.

Bugün bunu yazmak, konuşmak bile abes artık! Batı, üniversitelerin özerklik sınırını genişletmeyi tartışırken, dünyaya üniversite kapısına kelepçe vuran ülke olarak tanıtıyoruz canım Türkiye’yi.

Oysa:

Üniversiteler konusunda konuşacak zorlu sorunlarımız var...

AKP REKORU


Türkiye’de (78’i özel/vakıf olmak üzere) 209 üniversite var. (Almanya, İngiltere, Fransa’daki üniversite sayısı bunun yarısı kadar!)

209 üniversiteden (55’i özel/vakıf olmak üzere) 127’si AKP iktidarı döneminde 18 yılda açıldı. Bu kadar üniversite Almanya’da yok!

AKP iktidarının üniversiteye bakışı sadece nicelik/sayısal oldu. Ne kadar çok üniversite, o kadar gelişmişlik sanıyorlar! Yanılıyorlar. Niteliği/kaliteyi göz ardı ediyorlar...

Üniversitelerimiz nitelikli mi?

Üniversitelerimiz nitelikli mezun çıkarıyor mu?

Yanıtı biliyorsunuz sanırım...

Peki, üniversitede sayısı bu derece abartılı rakama nasıl ulaştı? AKP çok sayıda üniversite açılmasına neden izin verdi?

Evet, üniversite nedir, ne olmalıdır; eğitim-araştırma nasıl yapılmalıdır?

Evet, üniversite ve bilimin toplumsal işlevi ne olmalıdır?

Bu sorulara çeşitli yanıtlar verilebilir. Ve fakat temelde, üniversitelerin ekonomi-politiğini bilmeden bunlara cevap bulamazsınız.

Neoliberalizm, kamusal eğitimi gerileterek, üniversiteleri yatırım aracına dönüştürdü.

Öyle ya son yıllarda üniversiteler ticarethaneye çevrilmedi mi?

Öyle ya son yıllarda üniversite öğrencileri müşteriye dönüştürülmedi mi?

Öyle ya son yıllarda diploma enflasyonu ortaya çıkmadı mı?

Ne diyor halkımız, “parayı ver mezun ol!”

Asıl üzerinde durmamız gereken konular bunlar...

Bilginin imtiyazlı alanı üniversiteler bugün kimler tarafından ne hale getirildi? Yukarı bakmamız gerekiyor...

BİLGİ YENİDEN ÜRETİLDİ


2000’lerde itibaren ABD gölgesindeki gerek Dünya Bankası gerek OECD “üniversite reformuna” el attı! Üniversiteler yeniden yapılandırılarak küreselleşmeye/ piyasaya uygun hale getirildi...

Mesele salt üniversitelerin işletmeye dönüşmesi değildi.

Mesele salt bilginin  “meta” (ticari mal) niteliğine bürünmesi değildi.

Bilginin yeniden üretilmesi, yeniden işlenmesi, yeniden dağıtılmasıydı amaç. Tarım toplumunun toprağının ve sanayi toplumunun sermayesinin yerini, yeni üretim aracı bilgi almalıydı. Ki bu ABD kontrolünde olmalıydı.

Ne diyerek süslediler -Nazi benzeri- bu yeni dayatmayı; “Enformasyon Toplumu”, “Dijital Toplum”, “Sibernetik Toplum”...

Özü, tek tip insan yaratmak! “Bilgilen(diril)miş toplum...”

Hedef, analitik düşünme tarzını yok etmek.

Büyük oranda başardılar; “yeniledikleri” bilgiyi güçlerine dönüştürdüler. Bugün bu “emperyalist merkez” ne dayatırsa toptan kabul ediliyor. Karşı çıkanlar, -dün sermaye düşmanı, bugün bilgi/bilim düşmanı- “komplo teorisyenleri” diye görülüyor!

Facebook vs. gerçek-doğru saymadığına sansür koyuyor!

Bunlar yeterince sorgulanmıyor. Sadece... Gelişmişlik sanıp “yaşasın bilgi-bilim toplumu” diye slogan atılıyor...

Yaşadığımız üniversite krizi üzerine bu açılardan da durmak şart. Geleceğimiz karartılıyor çünkü. Hızla vasat oluyoruz. Hakikati görmekten, düşünmekten uzaklaşıyoruz...

İşte... ABD merkezli neoliberal sistemin bir temsilcisini rektör atamak ile, çok sayıda üniversite açmayı gelişmişlik sanmak aynı kafa maalesef! Tam bağımsızlıkçı siyaset böyle olmaz.

Hele...

Üniversitelerde her an ahlâk-din düşmanlığı aramak Ortaçağ keşişlerinin göreviydi.

Bırakınız gençler konuşsun...

Bırakınız gençler yazsın...

Düşünsel aykırılıklara ihtiyacımız var.