İnsan özünde, iyi ve merhametli midir yoksa bencil ve şiddete meyilli midir? Bu sorunun siyaset felsefesinde bir yeri ve farklı cevapları vardır. Toplumsallaşma başladığı günden itibaren insan özünü yansıtabilmek için fırsat buldu. Bazı toplumlar yıktıklarıyla bazıları ise yaptıklarıyla tarihe ismini yazdırdı. Peki, farklı olan neydi? Doğdukları coğrafya onları savaşa sürüklemiş olabilir. Daha verimli topraklar için savaşmış olabilirler. Veya Tanrı’nın buyruğu olduğuna inandıklarını başkalarına kabul ettirmek için Tanrı adına can almışlardır. Ne büyük kibirdir kendini Tanrı’nın yargıcı sanmak...

Tarihte, gücü olduğu halde savaşmamış, hükmünü-iradesini bir adım daha öteye yaymak istememiş bir devlet yazılmamıştır. Toplum olmakla başlayan bireysel özgürlüğün yitimi, telafiyi toplumsal alanını genişletmekte aramış olabilir. Bu haliyle bile en azından toplumun kendi içinde mutabakatı gerekir.

KİMSE SORGULANAMAZ DEĞİLDİR

Toplum, kendi için iyi olanı bilecek erdemleri haiz değilse (buna bir nevi reşit olamama hali de diyebilirsiniz) iktidar mutlak bir güce sahip olmalıdır. Bu durumda toplum, mutlak güce sahip karizmatik lider etrafında mutabıktır. Karizma olağan dışı bir kudrettir ve tanrı vergisidir. Liderin karizmayla ilişkilendirilmesi, iktidarını denetimden ve sorgudan muaf tutar. Az önce belirttiğimiz üzere karizmatik lider ancak kendi için iyi ve kötüyü dahi ayırt etme yetisinden yoksun bir toplum için geçerli bir yöneticidir. Toplumun kararlarını, yönetim belirler. Yeri gelmişken belirtmekte yarar var; İslam’a göre de bir insanın yaratılış olarak diğerlerinden üstün olması gibi bir durum söz konusu değildir; buna peygamberler de dahil, aksi durum Allah’ın adil olma (El-Adl) sıfatıyla çelişir.

DEVLET İHTİYAÇ YARATMAZ

Toplum kendi için iyi olanı bilecek, gerçeği ayırt edebilecek erdemlere sahip ise genel iradeye dayalı bir yönetim sisteminde toplumsal mutabakat, iyi olan lehine sağlanabilir. Toplumsallaşma ile gelen yozlaşmayı ancak genel iradenin merhameti ve iş birliği yanlısı tutumu önleyebilir. Yönetici, genel iradenin isteklerini yerine getirmek için halk tarafından parasıyla tutulmuş memurdur. Yaratılış olarak halktan bir farkı yoktur. Yönetim işi, kutsal bir iş olmadığı gibi yönetici de kutsal değildir. Yöneticilik makamı, yöneticiyi halkın denetiminden ve eleştirisinden koruyan çelik bir zırh hiç değildir. Seçilmişler veya seçilmişler tarafından atanmışlar hata yapabilir. Bu hatayı sorgulamak, makamı sorgulamak anlamına gelmez. Yönetici olmuş ancak toplumsal kurallara uymamış sıradan birini sorgulamak anlamına gelir. Yönetici kendine yöneltilen eleştirileri makamına yansıtamaz. Bu anlayış her yanlışı makam adına meşrulaştırmayı beraberinde getirir.

Diğer taraftan iyi ile kötüyü ayırt edebilen erdemli bir toplumda yönetimin vazifesi, toplumun kararlarını belirlemek veya onlara yön vermek değil, toplumun kararlarını uygulamaktır. Devlet ihtiyaç yaratmaz, ihtiyaçlara cevap verir.